Okunma Sayısı : 12313
   
Mehmet MAÇ - HOLDİNGLERCE BAĞLI ŞİRKETLERE VERİLEN HİZMETLERİN VERGİSEL BOYUTU
Yayımlanma Tarihi: 1.10.2002
 
Mehmet MAÇ
Yeminli Mali Müşavir
DENET YMM A.Ş.

HOLDİNGLERCE BAĞLI ŞİRKETLERE VERİLEN HİZMETLERİN VERGİSEL BOYUTU
 
1.    GENEL AÇIKLAMA :
 
       Holding Şirketlerin iştirak etmiş olduğu şirketlere tek merkezden sağladığı müşterek veya münferit hizmetlerle ilgili giderlerin, gruba dahil şirketlere ne şekilde ve hangi esaslara göre dağıtılabileceği ve yapılacak dağıtımın vergi hukuku karşısındaki durumunun ne olacağı konusundaki görüşlerimiz bu yazımızın konusunu teşkil etmektedir.
 
2.    MÜŞTEREK HİZMET BEDELLERİNİN DAĞITIMI VE FATURA EDİLMESİ :
 
       Amaçları yalnızca başka şirketlere iştirak etmekten ibaret olmayıp iştirak ettikleri şirketlere tek merkezden müşavirlik, organizasyon, planlama, finansman v.b. hizmetleri de sağlayan holdinglerin (yahut holding rolü oynayan şirketlerin), bu tür hizmetleri gerçekleştirmek amacı ile yapmış oldukları giderleri, bağlı şirketlere dağıtmaları ve bu dağıtımı da fatura kullanarak gerçekleştirmeleri, işin mantığına, yasalara ve yerleşmiş teamüllere uygun bir davranış biçimi teşkil etmektedir.
 
       Öte yandan, ayrı tüzel kişilikleri bulunan holdinglerle yavru şirketler arasında bu tür hizmetlerle ilgili olarak sözleşmeler düzenlenmesini önleyecek herhangi bir yasal engel bulunmamaktadır.
 
       Nitekim, geçmişte çok tartışma konusu olmuş bulunan bu tür işlemler konusunda Danıştay tarafından verilen kararlarda, holdinglerin ve benzeri kuruluşların, yaptıkları sözlü veya yazılı sözleşmelere istinaden iştirak ettikleri şirketlere fatura ettikleri bu tür giderlerin, kurumlar vergisi matrahından indirilmesi prensip olarak kabul edilmiş bulunmaktadır.
 
       Kaldı ki, 13.12.1986 tarih ve 19310 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 33 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde konu, Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nca da ele alınmış ve düzenlemeye tabi tutulmuştur.
 
       Söz konusu Tebliğde, holdinglerin, bağlı şirketlere bazı hizmetler sağlayabildikleri belirtilerek, bu hizmet bedellerini fatura kesmek suretiyle bağlı şirketlere aktarabilecekleri kabul edildikten sonra hizmet türleri ve bunların faturalarda gösterilme biçimi belirlenmiştir. Görülüyor ki, müşterek hizmetlerin gerçekleştirilip dağıtılmasında, artık sözleşme aranması gibi bir durum yoktur. Hizmet üreten şirketin yapısı ve bağlı şirketlerle ilişkisi yeterli sayılmıştır.
 
       Ancak herhangi bir eleştiriye meydan vermemek açısından, holding hesap planının masraflar bölümünün, 33 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’ndeki isimlendirmeler dikkate alınmak suretiyle detaylandırılmasında yarar bulunmaktadır. Zira bu tarz muhasebe tutulması, yine Tebliğ hükmü olan “hizmetin mutlaka verilmiş olması” ve “kesilen faturalarda hizmet türünün ayrıntılı olarak belirtilmesi” şartlarının da ihlal edilmemesini sağlayacaktır.
  
       Bütün bu veriler dikkate alındığında, holdinglerin müşterek hizmet üretmelerinin ve bunları bağlı şirketlerine yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde yazılı bir sözleşmeye dayalı olmaksızın dahi fatura etmelerinin yasal olarak mümkün olduğu ortaya çıkmaktadır.
 
       33 no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin, yukarıda sözü edilen bölümü şöyledir :
       ..................................................................
 
       “Holding Şirketlerin Genel İdare Giderlerinin Bağlı Şirketlere Dağıtımı :
 
       Bilindiği üzere holding şirketler tarafından bağlı şirketlere aşağıdaki konularda hizmet verilebilmektedir.
 
-          Araştırma ve geliştirme
-          Finansman temini
-          Pazarlama ve dağıtım
-          Yatırım projelerinin hazırlanması
-          Hedeflerin tayini
-          Planlama
-          Örgütlendirme kararların uygulanması
-          Bilgisayar hizmetleri
-          Sevk ve idare
-          Mali revizyon ve vergi müşavirliği
-          Piyasa araştırmaları
-          Halkla ilişkilerin tanzimi
-          Personel temini ve eğitimi
-          Muhasebe organizasyon ve kontrolü
-          Hukuk müşavirliği
 
Holding tarafından verilen bu tür hizmetlerin bağlı şirketlerce gider yazılabilmesi için:
 
a)      Hizmetin mutlaka verilmiş olması,
b)      Kesilen faturada hizmet türünün ayrıntılı olarak belirlenmesi,
c)      Tek faturada birden fazla hizmet bedelinin bir arada yer alması halinde ise her hizmet bedelinin ayrı ayrı gösterilmesi,
 
şarttır.
 
Yukarıda belirtilen koşullara uygun olarak bağlı şirketler, holding tarafından kesilen fatura bedelini gider olarak kayıtlarda gösterebileceklerdir.”
 
       Tabiyatıyla holdingler, grubun tümünü ilgilendiren rutin hizmetler yapabilecekleri gibi gruba dahil şirketlerden birinin özel bir sorunu ile ilgilenmek şeklinde de hizmette bulunabilirler ve bu hizmet için ilgili şirkete fatura kesebilirler.
 
3.    MASRAF DAĞITIMININ SEVİYESİ :
 
       Özel hukuk kurallarına göre, herbiri ayrı hukuki kişiliğe sahip bulunan holding ve bağlı şirketlerin, aralarında hizmet sözleşmeleri yapmaları ve hizmetin karşılığı olan ücretin seviyesini de diledikleri şekilde tespit etmelerine hiçbir hukuki engel mevcut değildir.
 
       Bu tür sözleşmeler prensip itibariyle vergi hukuku yönünden de geçerli olmakla beraber muvazaa ihtimallerini ve şirketler arasında olması muhtemel keyfî kazanç arttırma veya eksiltmelerini önlemek amacıyla KVK nun 17 nci maddesi düzenlenmiş ve ödenebilecek ücretin seviyesiyle ilgili olarak bazı sınırlamalar öngörülmüş bulunmaktadır.
 
       Yukarıda  da kısaca belirtildiği üzere, holding faaliyetlerinin yaygınlaşması sonucunda, bu tür faturalamalar için yazılı sözleşmeler yapmak gerekliliği artık aranmaz olmuş ise de, aktarmaların seviyesini ve usulünü belirleyebilmek açısından bir ilke kararının alınması veya bu tip işlemlerin bir prensibe bağlandığını gösteren yönerge hazırlanmasında yarar bulunmaktadır. Zira KVK’nun 17 nci maddesi hükmünün daima göz önünde tutulması gerekmektedir.
 
       Sözü edilen hükümlere göre bir şirket, idaresi, murakabesi veya sermayesi bakımından bağlı bulunduğu veya nüfuzu altında bulundurduğu tüzel kişiler ile münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük fiyatlar üzerinden veya bedelsiz olarak alım-satım muamelesinde bulunur, örneğin bir takım hizmetleri bu şekilde satarsa, kazancın tamamen veya kısmen örtülü olarak dağıtıldığı varsayılmakta (Md:17/1) ve bu şekilde dağıtılan örtülü kazançların kurum kazancından indirilmesi kabul edilmemektedir.(Md:15/3)
 
       Görülüyor ki, holding şirketler tarafından verilen hizmetlerin, yavru şirketlere emsallerine nazaran göze çarpacak derecede yüksek bedelle satılması yavru şirketler yönünden bir örtülü kazanç dağıtımı teşkil etmekte ve yavru şirketlerin bu ücretlerin normal haddini aşan kısmını gider yazmaları mümkün bulunmamaktadır. Tatbikatta üzerinde fazla durulmamakla birlikte, bunun aksi de varit olup, hizmetlerin holding tarafından yavru şirketlere bedelsiz ve emsaline nazaran çok düşük bedellerle satılması halinde de holdingler yönünden örtülü kazanç dağıtımının mevcudiyetine hükmedilerek, bu hizmetlerin üretilmesi için yapılan giderlerin bedelsiz veya noksan bedelle devredilen kısmının tenkid edilmesi söz konusu olmaktadır.
 
       Şu hale göre holdinglerin veya yavru şirketlerin örtülü kazanç dağıtımı iddiasına ve bu yüzden yapılacak bir tarhiyata muhatap olmamaları için, hizmetlerin makul (emsaline uygun) bir bedelle satılması şarttır.
 
       Bu makul bedelin, yani emsaline nazaran yüksek veya düşük olmayan bedelin ne olması gerektiğini, piyasa rayiçlerini göz önünde bulundurmak suretiyle subjektif bir şekilde saptamak mümkün olduğu gibi, holdinglerin hizmet maliyetlerine belli bir kar yüzdesi ekleyerek objektif şekilde hesaplamak da mümkündür.
 
       Bizim anlayışımıza göre holding isterse, organize ettiği hizmetlerin maliyetini bağlı şirketlere aynen (sıfır kâr veya zararla) aktarabilir. Zaten yukarıda bahsi geçen 33 no.lu Tebliğden de bunun mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Zira holdingin amacı, hizmet üretip para kazanmak değil, hizmetleri merkezileştirerek ucuza getirmek, böylelikle ortağı olduğu şirketlerin masraflarını minimize ederek ve bu şirketlere kaliteli hizmet sağlayarak, alacağı kar payını artırmak ve sahip olduğu hisselerin değerini yükseltmektir. 
 
       Buna mukabil masraf aktarımında kâr gözetilmesi de mümkün olup, maliyetlere eklenebilecek makul kar nispetinin, kesin kriteri bulunmamakla birlikte, % 5-10-20-25 civarında olmasının makul sayılabileceğini, tecrübelerimize ve günün ekonomik koşullarına dayanarak söylememiz mümkündür.
  
       Örtülü kazanç yoluyla vergi kaçırıldığının ileri sürülebilmesi için, bu örtülü kazanç yüzünden Hazinenin vergi kaybına uğratılmış olması gerekir. Mesela holding, aldığı bir krediyi, gruba dahil şirketlere kullandırsa ve fakat bu krediye ait faizi kendisi üstlenerek hiç faiz almasa ve bu katlandığı faizi kurumlar vergisi matrahına ilave etmese, yavru şirkete örtülü kazanç sağlamış olduğu iddia edilerek holding adına vergi tarh edilebilir.
 
       Şayet holding ve yavru şirketin ödediği toplam kurumlar vergisi, bu faiz yavru şirketten alınsa idi ödenecek olan toplam kurumlar vergisinden az değil ise örtülü kazanç olayı Hazineyi zarara uğratmamış demektir ve böyle bir tarhiyata karşı açılacak davanın kazanılması ihtimali çok yüksektir.
 
4.    DAĞITIM SIRASINDA UYGULANACAK KURALLAR VE KRİTERLER :
 
       Müşterek giderlerin bu giderle ilgili hizmetlerden yararlanan yavru şirketlere dağıtımı sırasında, uygulanması güç ve zahmetli olan puantaja müstenid “harcanan zaman esasına” ya da bu zahmetten kaçınarak, makul ve objektif nitelik taşıması şartı ile her türlü kritere itibar edilmesi mümkün sayılmak gerekir. Zira kanun koyucu maliyet unsurlarının tevziinde olduğu gibi bu konuda da herhangi bir anahtarın kullanılmasını öngörmemiştir.
 
       Bu konuda akla gelebilecek kriterleri, ciro, kârlılık, genel gider, ücret bordroları tutarı, sermaye v.b. şeklinde sıralamak mümkündür.
 
       Ancak bu kriterlerin her birinin kendisine has fayda ve sakıncaları mevcuttur. Örneğin hizmetlerden büyük ölçüde yararlanan şirketlerin, ciro ve kârlarının düşük olması halinde bu iki kriterin, sermaye yoğun bir teknoloji ile çalışıldığında bordro esasının, işçi yoğun teknoloji ile çalışması halinde ise sermaye esasının isabetli birer anahtar olmayabileceği açıktır.
 
       Öte yandan, tevzi edilecek giderlerden bizatihi holdinge pay verilip verilmeyeceği de ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Tevziat sırasında giderlere eklenecek kâr nisbetinin biraz düşük tutulması suretiyle bundan kaçınmak mümkün olmakla birlikte, herhangi bir tenkide sebebiyet vermemek için genel giderlerden Holdinge de pay vermekte yarar bulunmaktadır.
 
       Böyle olunca, dağıtım anahtarının tesbiti sırasında Holdinge de pay verileceğinin öngörülmesi ve ”genel giderler” + “cirolar” toplamı veya daha kombine bir ölçünün nazara alınması suretiyle dağıtım anahtarının saptanması uygun olacaktır.
 
       Diğer taraftan, farklı hizmet nevileri için farklı anahtarlar kullanılması da mümkün olabilir. 
 
5.    FİNANSMAN MASRAFLARININ DAĞITIMI :
 
       Aslında yukarıda belirtilen masraf türlerinden hemen hiçbir farkı olmayan finansman hizmetlerini ayrı bir bölümde ele almamızın nedeni, bu işlemleri yapan kuruluşların, banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi banker sayılıp sayılmayacakları konusundaki tartışmaların varlığıdır. Konuyu çok ayrıntılı biçimde ve tarihsel gelişimiyle almak yerine, özellikle KDV Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra verilmiş bir Bakanlık muktezası ve oldukça ayrıntılı tartışmalara neden olmuş bulunan Hesap Uzmanları Danışma Komisyonu kararları ışığında özetlemeyi tercih ediyoruz.
 
       Zira, Maliye Bakanlığı’nca da benimsenmiş bulunan Hesap Uzmanları Danışma Komisyonu’nun 17.3.1980 tarih ve 248 yayın sıra numaralı kararında ;
 
       “Holding Şirketlerin, sermayesine iştirak ettikleri şirket ve şirketlerin kendi adlarına çıkardıkları tahvillerin bedellerini ya da bankadan aldıkları kredileri, tamamen veya kısmen devretmeleri nedeniyle bunlara ait giderleri de, kendilerine hiçbir menfaat sağlamayacak şekilde intikal ettirmeleri halinde 6802 Sayılı Kanun’un 28 nci maddesi uyarınca banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi tutulmayacağı..
 
       açıkça belirtilmiş bulunmaktadır.
 
       Maliye Bakanlığı tarafından 14.8.1985 tarih ve KDV:2601001 – 380/53716 Sayı ile verilmiş muktezada ise şöyle denilmektedir :
 
       “... yazımızda belirtildiği üzere holding şirketler kendi kullandıkları banka kredilerinden bağlı şirketlerine kredi verme işlemi finansman hizmeti niteliğinde olduğundan KDVK’nun 1/1 nci maddesi hükmü uyarınca vergiye tabi bulunmaktadır.
 
       Öte yandan 6802 Sayılı Kanun’un 28 nci maddesinin ikinci fıkrası “Bankerlerin yapmış oldukları banka muamele ve hizmetleri dolayısıyle kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paralar ..... banka muameleleri vergisine tabidir” hükmünde olup, üçüncü fıkrada ise “2279 Sayılı Kanun’a göre ikraz işleri ile uğraşanlar ile ikinci fıkrada belirtilen muamele ve hizmetlerden herhangi birini devamlı olarak yapanlar bu kanun uygulamasında banker sayılırlar”
 
       Buna göre, söz konusu işlemin banka ve sigorta muameleleri kapsamına girmesi halinde anılan Kanun’un 17/4-e maddesi hükmü uyarınca KDV’den müstesna olacağı tabiidir.”
 
       Görülüyor ki, kritik nokta, faiz yolu ile kazanç sağlamaya yönelik bir ödünç para verme işinin mevcut olup olmadığıdır. Bu işlemin mevcut olmadığı hallerde bir banka muamelesinden söz etmek de mümkün olmayacaktır.
 
       Bu sebeple, dağıtımı yapılacak finansman masraflarının eşit yükle aktarılması tercih edilmelidir. Şayet uygulama bu şekilde yapılacak olursa, yani holdinglerin sağladıkları krediler dolayısıyle maruz kaldıkları giderler, finansman ihtiyacı olan şirketlere kullandırılan kredilere tekabül eden miktarları ile aktarıldığında, faiz alma yada lehe para elde etme durumu ortaya çıkmayacağından, işlemlerin banka muamelesi olarak nitelendirilerek banka muameleleri vergisine tabi tutulması mümkün değildir.
 
       Holding tarafından alınan bir kredinin derhal bağlı şirketlere devredilmesi ve bu krediye ait maliyetlerin de yine aynen kredinin devredildiği şirkete yansıtılması halinde, holding bünyesinde bir katma değer oluşmayacağı ve bu masraf aktarımı nedeniyle KDV nin de doğmayacağı yolunda pek çok Danıştay kararı vardır. Bu kararlar, alınan bir kredinin, alındığı günde ve tümüyle tek bir şirkete aktarılması olayları ile ilgilidir. Ancak biz bu kararlardaki bu doğru yaklaşımın, belli bir kredinin birden fazla şirkete paylaştırıldığı ve kredi maliyetlerinin de bu paylarla orantılı olarak ve aynen (kârsız olarak) yansıtıldığı hallerde de korunması gerektiği kanaatindeyiz.
 
       Öte yandan, 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında  KHK’nin kapsamını belirleyen 2 nci maddesi 545 sayılı KHK ile değiştirilerek, tüzel kişilerin doğrudan veya ortak veya iştirakleri vasıtasıyla dolaylı olarak ortaklık ilişkisi içinde bulundukları diğer tüzel kişilere ödünç para vermeleri hakkında bu KHK hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
 
       Gruba dahil şirketlerin birbirlerine aktardıkları kredilere ilişkin finansman masraflarının eşit yükle aktarıldığı durumlarda nasıl ikrazatçılıktan söz edilmiyorsa, bu değişiklikten sonra kârlı aktarımlarda da devamlı bir ikrazatçılık faaliyetinden, dolayısıyla BSMV mükellefiyetinden söz edilemez. Ancak bu takdirde finansman hizmeti nedeniyle KDV hesaplanması gereği doğar.
 
       Bu açıklamalar çerçevesinde tavsiyemiz, finansman maliyetlerinin dekontla, kâr ilave etmeksizin birebir aktarılmasıdır. Şayet kredi kullanımına aracılık nedeniyle veya kefalet dolayısıyle  komisyon alınmakta ise, bu takdirde yine finansman maliyetlerinin dekontla birebir aktarılabileceğini, komisyon için ise ayrı bir fatura düzenlenebileceğini ve böylelikle sadece komisyon üzerinden KDV hesaplanabileceğini düşünüyoruz.
 
6.    FATURALARIN DÜZENLENME ve KDV’nin DOĞUŞ ZAMANI :
 
       Hizmetler genel olarak, hizmet tamamlandığında faturaya bağlanır ve hizmetin KDV si de  yine hizmetin tamamlandığı ay itibariyle doğar. Fakat sürekli hizmetlerde, hizmet mütemadî nitelik taşıdığı için belli periyotlarla faturaya bağlanması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
 
       KDV Kanunu’nun 10/c maddesinde, hizmetlerin kısımlara bölünmesinin mutad olduğu veya hizmetin belli kısımlara (veya periyotlara) ayrılması konusunda taraflarca mutabık kalındığı hallerde, her bir kısım hizmetin (veya periyodun) tamamlanmasına bağlı olarak bu hizmet kısmına ait KDV’nin doğacağı hükme bağlanmıştır.
 
       Maliye Bakanlığı, mütemadi hizmetlerde her bir aya ait hizmet kısmının KDV’sinin o ay itibariyle hesap ve beyan edilmesini istemektedir. Bu itibarla holding şirketlerce organize edilen ve bağlı şirketlere sunulan sürekli mali müşavirlik veya sürekli hukuk müşavirliği gibi hizmetlerin aylık periyotlarla faturalanması, tenkit riskinden uzak bir uygulanmadır.
 
Ancak bizim anlayışımıza göre holdingin bu hizmetlerinin, geçici vergi dönemlerine paralel olarak üçer aylık periyotlara bölünmesi konusunda holding ve bağlı şirketler arasında mutabakat var ise, bu mutabakata itibar edilmesi ve aylık faturalama yapılmadığı gerekçesiyle tenkitte bulunulmaması icabeder. Öte yandan bağlı şirketlerden birinin belli bir sorununun çözülmesi şeklindeki münferit bir hizmetin ise, bu hizmetin bitimine bağlı olarak faturaya bağlanması ve KDV lendirilmesi konusunda tereddüdümüz yoktur. Kredi aktarımlarında ise, kredi maliyetlerinin yansıtılmasının, bu masrafların holdinge gelişine paralel şekilde yapılması uygun olacaktır.
 
7.    ÖRTÜLÜ SERMAYE KONUSU :
 
       Özellikle finansman masraflarının dağıtımında gündeme gelen bir başka konu da KVK’nun 16 ncı maddesi hükmü uyarınca örtülü sermaye olayının ortaya çıkıp çıkmadığıdır. Zira, bilindiği üzere, kurumların, aralarında vasıtalı, vasıtasız bir şirket münasebeti veya devamlı ve sıkı bir iktisadi münasebet bulunan gerçek ve tüzel kişilerden yaptıkları istikrazlar, teşebbüste devamlı olarak kullanılır ve bu istikrazlarla kurumun öz sermayesi arasındaki nisbet emsali kurumlarınkine nazaran bariz bir farklılık gösterirse mezkur istikrazlar örtülü sermaye sayılacak ve bunlara ödenen veya bunlar için hesaplanan faizler KVK’nun 15/2 nci maddesi uyarınca kurum kazancının tesbitinde gider olarak indirilemeyecektir.
 
       Kanun hükmünün, çok uzun sayfalar işgal edecek açıklamasına girmeden ve yukarıda bahsettiğimiz Hesap Uzmanları Danışma Komisyonu kararı ışığında incelenmesinde, şu sonuca ulaşmak mümkündür :
 
       Finansman giderlerinden meydana gelen müşterek masrafların dağıtımı, dağıtımı yapan şirketçe lehe para alınmadığı gerekçesiyle banka muamelesi niteliğinde görülmemiş, bir başka deyişle masraf dağıtımı yapan şirketin faiz almamış olduğu kabul edilmiştir. Dolayısıyle, verilen kredinin örtülü sermaye olarak kabul edilmesi imkanı ortadan kalkmıştır.
 
       Kaldı ki, holding şirketlerin amaç ve fonksiyonları dikkate alındığında, holdingin sağlamış olduğu kredinin, bağlı şirketçe kullanılmasının normal ve amaca uygun bir davranış olduğu kabul edilecektir. Yönetim ve finansmanın tek merkezden yapılması holdingin doğal fonksiyonları arasındadır.
 
       Nitekim, örtülü sermaye hükmünün temelinde, sermaye olarak konulması gereken bir kaynağın, borç adı altında işletmeye zerkedilmesi ve kar payı dışında gelir elde edilmesini engelleme olgusu yatmaktadır. Holding ve bağlı şirketlerin finansman ihtiyaçlarını temin etmek amacıyle aktaracakları kaynakların ise zaten normal olarak sermaye olarak konulabilmesi mümkün olmayan kaynaklar olduğu açıktır.
 
       Bu sebeplerle, gerek grup içi şirketlerden birine ait özkaynağın, gerekse bunlar tarafından temin edilen yabancı kaynakların en uygun şartlarla sağlanıp, en verimli bir biçimde kullanılmasına yönelik aktarma işlemlerinin örtülü sermaye hükmü içerisinde değerlenmesi doğru olmayıp, finansman işlemlerinin tek merkezden idaresi ve böylelikle finansman maliyetlerinin minimize edilmeye çalışılması şeklinde algılanmalıdır. Burada önemli olan, bağlı şirketlerce kullanılan finansman için bu finansmanın maliyeti kadar masraf aktarımı yapmak, merkezi finans sistemi tarafından parası kullanılan şirkete de, ortalama finansman maliyetlerine paralel bir faiz ödemesinde bulunmaktadır.
 
8.    KONUYA IŞIK TUTAN BİRKAÇ DANIŞTAY KARARI :
 
·         Konunun daha iyi anlaşılması amacıyla, Vergi Sorunları Dergisinin Eylül 2002 (168 inci) sayısında yayımlanmış olan Sayın Eren VESKE’ye ait “Holding ve Bağlı Şirketler Grubu Örgütlenme Modeli” başlıklı yazıda yer alan birkaç Danıştay kararı özeti aşağıda sunulmuştur :
 
            “ Danıştay 4. Dairesi
            Karar Tarihi : 17.11.1972
            Esas No : 1970/1001
            Karar No : 1972/6624
       “Holding niteliği taşıyan ve esas amacı iştirak ettiği şirketlerin teşkilatlandırılması, murakabesi ve inkişafı olan şirketlerin yaptığı giderlerin masraf yazılması caizdir.”
 
            Danıştay 4. Dairesi
            Karar Tarihi : 20.11.1989
            Esas No: 1988/5411
            Karar No: 1989/4343
       “Aynı Holding bünyesinde yer alan şirketler arasında finans kaynaklarını Holding amacı doğrultusunda işbirliği içinde kullanmak örtülü kazanç dağıtma sayılmaz.”
  
            Danıştay 4. Dairesi
            Karar Tarihi : 25.12.1989
            Esas No: 1987/4593
            Karar No : 1989/4393
       “Sermaye şirketlerinin Holding bünyesinde toplanmalarının amacı, yönetim, sermaye ve denetim açısından birleşmek suretiyle hem finans ve yönetim yapılarını güçlendirmek ve hem de bu suretle ticari hayatta ve ticari organizasyonlara daha güçlü katılımı sağlamaktır. Durum böyle olunca aynı Holding bünyesinde yer alan şirketler arasında finans kaynaklarını Holding amacı doğrultusunda işbirliği içinde kullanmak, finans ihtiyacı karşılanan şirketlerin vergi kaybına neden olmamaları halinde örtülü kazanç dağıtımı olarak kabul edilmez.”
 
            Danıştay 4. Dairesi
            Karar Tarihi : 27.03.1990
            Esas No: 1987/367
            Karar No : 1990/1087
       “Holding kuruluş amacı doğrultusunda şirketlerin kendi bünyelerinde çözemedikleri sorunlara Holding’in imkanlarıyla ve kadrosuyla çözüm getirilerek bağlı kuruluşların işlerinin yürütülmesi ve daha rasyonel çalışma imkanı sağlanarak para ve bütçe kaynakları genişletilip gelişmelerine hız kazandırılması amacıyla fiilen ve fikren hizmet vermek olup iştirak edilen şirketlere idari, mali ve hukuki yönden hizmet veren Holding tarafından yapılan müşterek genel giderlerin bağlı kuruluşlara pay edilmesinde yasal isabetsizlik yoktur.”
 
            Danıştay 7. Dairesi
            Karar Tarihi : 09.11.1993
            Esas No: 1992/418
            Karar No: 1993/4554
       “Grup firmasının kendi adına aldığı banka kredisini iştiraki bulunan Holding şirketine kullandırmasında finansman temin hizmetinden söz edilemeyeceği”
 
            Danıştay 4. Dairesi
            Karar Tarihi : 07.12.1998
            Esas No: 1998/3480
            Karar No: 1998/4820
       “Aynı grup bünyesinde yer alan şirketler arasında finans kaynaklarının işbirliği içinde kullanılmasının örtülü sermaye olarak kabul edilemeyeceği hakkında.”
 
·         “Kurumlar Vergisi “isimli kitabımızın 3 üncü baskısındaki 687-727 nci sayfalar örtülü kazanç konusu ile ilgilidir. Bu bölümde yer alan açıklamalar ve bölümün sonunda sunulan 75 adet Danıştay kararı, holdinglerce bağlı şirketlere masraf aktarımının en önemli boyutu olan örtülü kazanç hakkında detaylı bilgiler içermektedir. Bunlardan, özellikle holdingleri ilgilendiren iki adet karar özeti aşağıda sunulmuştur :
 
            Danıştay 3. Dairesi
            Karar Tarihi : 25.01.1988
            Esas No: 1987/1688
            Karar No: 1988/229
“Bir holding şirketin iştiraki bulunan kuruma verdiği hizmetler nedeniyle düzenlediği ayrıntısız fatura yüksek bulunarak holdinge örtülü kazanç sağlandığı iddiasına dayanan tarhiyat aşağıdaki nedenlerle kaldırılmıştır:
            - İnceleme raporunda emsal gösterilen holding şirket tarhiyata uğrayan holdinge göre
              farklı konumdadır.
 
 
            - Holding şirketler de neticede ticari kuruluşlardır ve hizmet bedellerini kâr sağlayacak
              şekilde tayin etmeleri doğaldır.
      - Holding şirket söz konusu hizmet bedelini hasılat kaydetmiş, genel planda   
  vergi kaybı meydana gelmemiş olup bu nedenle örtülü kazancın varlığı ileri  
  sürülemez.”
      
            Danıştay 7. Dairesi
            Karar Tarihi : 27.01.1994
            Esas No: 1991/3700
            Karar No: 1994/256
"Yükümlü şirket ile aynı holding bünyesinde bulunan ......... Ltd. Şti. arasındaki cari hesabın finansman temini hizmeti niteliğinde olduğundan bahisle, .............. örtülü kazanç dağıtımı yapıldığı ileri sürülen şirketin ................ Holdinge bağlı oldukları, bu şirketlerin birisinin lehine hesaplanan faizin diğer şirketin giderini teşkil ettiğinin anlaşılması .............. karşısında, kazancın örtülü olarak dağıtıldığının kabulüne imkan bulunmadığı"
 
gerekçesiyle örtülü kazanç iddiasına dayanan tarhiyat kaldırılmıştır. Bu karara ilişkin olay, aynı zamanda KDV açısından da tarhiyata uğrayan kurumun bankadan aldığı krediyi diğer kuruma kullandırması işlemidir. Karar aynı zamanda KDV tarhiyatının da
kaldırılmasını öngörmektedir.
 
·         Sayın Erdoğan SAĞLAM tarafından kaleme alınmış olan, Vergi Dünyası Dergisinin Ocak 2002 (Sayı : 245) sayısında yayımlanmış “Grup Şirketleri Arasında Sürekli İşleyen Cari Hesaplar Yoluyla Ortaya Çıkan Borçlanmalar Örtülü Sermaye Olarak Nitelendirilemez” başlıklı yazıda da bazı Danıştay Kararlarından söz edilmektedir. Örtülü sermaye konusunda detaylı bilgi için söz konusu yazı incelenebilir.
      
 
 
Ücretsiz üyelik
Şifremi Unuttum
USD
Euro
Üfe & Tüfe Oranlarını görmek için aşağıdaki excel ikonuna tıklayınız.

*Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileridir.​

ÜFE & TÜFE
Endeks Arşivi

Excel Dokümanı
     
  Copyright ® 2013 Esenlik Yeminli Mali Müşavirlik Ltd. Şti. Web Tasarımı