Çalışan sayısı sınırlaması getirmeksizin kamu ve özel
sektördeki tüm işkollarını, çalışma alanlarını ve çalışanları kapsayan, yeni
güvenlik ve sağlık kuralları getiren, 'İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Kanunu
Tasarısı', iş dünyası temsilcileri, sendika yöneticileri ve meslek odaları
tarafından yetersiz bulunuyor.
Canan SAKARYA-Özüm ÖRS
ANKARA - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın hazırlayarak Bakanlar
Kurulu'na sunduğu 'İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Kanunu Tasarısı', ölçek ayırımı
yapmaksızın kamu ve özel sektördeki tüm işkollarını, çalışma alanlarını ve
çalışanları kapsayan güvenlik ve sağlık kuralları getiriyor. Fakat tasarı iş ve
çalışma dünyasının tarafından yetersiz bulunuyor.
Tasarı kanunlaşırsa işverenler işyerlerinde başlıca şu yükümlülükleri yerine
getirmek zorunda olacaklar: 50 veya üstünde istihdama sahip, 6 aydan fazla
süreli işlerin yapıldığı işyerlerinde 'iş güvenliği ve işçi sağlığı kurulları'
oluşturulacak.
Taşeron işçi çalıştıran ve 6 aydan uzun süreli iş yapılan işyerlerinde toplam
çalışan sayısı 50 işçiyi geçtiği takdirde anılan kurullar asıl işverence
oluşturulacak. Taslak, 10 ve altında işçi çalıştıran işyerlerinde de iş
güvenliği ve işçi sağlığı kurallarının uygulanmasını zorunlu kılıyor. Ancak, bu
hizmetlerin doğuracağı maliyet ilgili kamu kurumları tarafından
karşılanabilecek. İşveren ve işçi sendika ve konfederasyonları ile meslek
kuruluşları bu maliyetin karşılanmasına katkıda bulunacak.
İşyerlerinde işyeri hekimi ile tam veya yarı zamanlı iş güvenliği uzmanı
istihdamını da öngören taslak, işverenlere ayrıca işyeri risk ölçüm ve
kontrollerini düzenli yaptırmak, acil durum planları hazırlamak, yangın ve ilk
yardım ekipleri kurmak, çalışanlara gerekli eğitimi vermek, yardımcı sağlık
personeli çalıştırmak gibi yükümlülükler de getiriyor.
DÜNYA Mikro Politika, mal ve hizmet üreten tüm işletmeleri kapsayan,
özellikle ağır iş güvenliği sorunlarının olduğu madencilik ve gemi inşa gibi
ağır ve tehlikeli işler sınıfına giren işletmeleri yakından ilgilendiren
taslağın, işveren ve işçi sendika başkanlarıyla ve ilgili mühendis odaları
başkanlarınca nasıl değerlendirildiğini araştırdı. Ortak sonuç: Ne işveren ne
işçi ne de mühendisler taslağın bu halinden memnun değil. Katılımcı bir
çalışmayla yeniden yazılmalı!
NE DEDİLER?
İş sağlığı ve güvenliği sistemi çökmüş durumda
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK Başkan
Vekili Tayfun Görgün
Bütün çalışanları kapsayan bir iş sağlığı ve güvenliği yasasının olması
ülkemiz açısından önemli. Risk değerlendirmesinin zorunlu hale getirilmesi yeni
ve önemli bir gelişme. 10 ve altında işçi çalıştıran yerler açısından Bakanlığın
sorumluluk üstlenmesi dikkate değer bir durum.
Ama taslak kamusal bir hizmeti mi öngörüyor yoksa piyasa aktörlerinin
beklentilerine mi cevap veriyor; bu ayırım iyi yapılmalı. Türkiye'de iş sağlığı
ve güvenliği sistemi çökmüş durumda. Bunu bakanlığın belgeleri söylüyor. Ulusal
İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi'nin kuruluşu öncesinde sistemin temel 28
göstergesinden 17'si fonksiyonsuz. Bu nedenle ülkemiz ölümlü iş kazalarında
Avrupa'da 1'inci, dünyada 3'üncü sırada.
Son 5 yıllık rakamlar ülkemizde meslek hastalığı vakalarının nerdeyse hiç
olmadığını göstermekte. Çünkü bir tanı sistemi gerçekleştirilmemekte, var olan
sistem de tespit edebilecek durumda değil.
Ayrıca, taslak iş sağlığı ve güvenliği alanını tamamen piyasa aktörlerine
açmaya yönelik; aynı zamanda TMMOB ve TTB'yi etkisizleştirmek ve piyasanın
aktörü haline getirme amacını taşıyor.
Bu alanda dışarıdan hizmet alımı, zaten çökmüş sistemin çok daha kötü bir
duruma gelmesine neden olacak.
Denetleme zaten mümkün görünmüyor. Türkiye'de 1 milyon 200 binin üzerinde
işletme var. İş Teftiş Kurulu'nda müfettiş sayısı 800 küsur, bunların da yarıya
yakını ağırlıklı olarak toplu sözleşme ve bunlardan doğan hak kayıplarına dönük
iş yapıyor.
Sonuç olarak, bütün bu gerçekler ışığında taslak yasa haline geldiğinde etkin
bir mevzuat olarak yaşamımızı düzenleyecekse; çalışanların yararına düzenlemeler
için temelde üç koşul gerekiyor:
Bir, sendikal örgütlenmelerin önündeki yasal engellerin kaldırılması ve
sendikaların bu alanda işletme düzeyinde etkin rol üstlenmeleri; İki, taşeron
üretim sisteminin yasaklanması ya da çok sıkı denetim ve yaptırım içinde
tutulmaları; Üç, sağlık , güvenlik ve çevreyle ilgili özerk-demokratik bir
kurumsal yapının sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversiteler ile
oluşturulması.
İş güvenliği eğitimlerini odalar vermeli
TMMOB Makine Mühendisleri Odası Başkanı Ali Ekber
Çakar
Taslakta yıllardır söylediklerimizin bir bölümünün kapsama alındığını
görüyoruz. Ancak, bir önceki taslakta yer alan, olumlu değerlendirdiğimiz birçok
husus bu taslakta yok. Ayrıca, birçok hususun yönetmeliklere bırakılması bu
alanın yine sürprizlere gebe olduğunu gösteriyor. Örneğin bir önceki taslakta,
iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinden, çalışan sayısına bakmaksızın, tüm
işyerlerinin yararlanması hükmü varken, son taslakta bu hüküm çıkartıldı. 50'nin
altında işçi çalıştırılan işyeri çalışanlarının sağlık ve güvenlik
hizmetlerinden yararlanması zorunluluğu bulunmayacak. Sanayi dışındaki
işyerleri için de aynı şey söz konusu.
Amaç maddesi çalışan ve işverenle sınırlı tutulmuş. Bu düzenleme yasanın
çıkarılış gerekçesine aykırı. Ayrıca, "iş güvenliği uzmanı" tanımının
tarafımızca kabulü olanaksız. Çünkü, mühendislik hizmeti, mühendisler dışında
herkese açılmış. Hizmetin doğası ve gerekleriyle örtüşmeyen bu tanım üzerinde
çok ince çalışıldığı açık.
Taslağın bir başka maddesiyle İş Kanunu'ndaki tanım da yürürlükten
kaldırılıyor. Oysa, tanımlama "bakanlık tarafından belgelendirilmiş mühendis ve
mimar" olmalı. İşyeri hekimliği, iş güvenliği mühendisliği ve bunların
eğitimlerinin piyasalaşmış bir modelle değil, ilgili meslek odalarınca verilmesi
yaşamsal önem taşımakta. Taslakta yer alan "eğitim kurumunun" da çıkarılması
gerekir. Türk Ticaret Kanununa göre kurulmuş firmalara, lisans unvanına sahip
meslek mensuplarını eğitme yetkisi verilmesi Anayasa'ya ve Mesleki Yeterlilik
Kurumu Kanunu'na aykırı.
Aynı şekilde kamu kurumu niteliğindeki meslek odalarının kendi üyelerine
eğitim verme yetkisi de bakanlığa verilemez. Bakanlığın kamu hizmetinin
yürütüldüğü bir merkezi idare unsuru olduğu ve çalışanların da kamu görevlisi
olduğu gerçeği ışığında, bakanlık personelinin kişisel ikbal amaçlarını yasal
boyuta taşımaya kimsenin hakkı olmadığı bir hukuk devleti ilkesi gereği.
Önerimiz, meslek içi eğitimin, bakanlık, üniversiteler ve TMMOB'nin birlikte
oluşturacağı müfredat çerçevesinde ve bu kurumlar tarafından verilmesi. İlgili
geçici maddeye "TMMOB'ye bağlı Odalar tarafından verilmiş olan belgeler" ibaresi
eklenmeli.
Ticarileştirme esas alınmış
TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet
Torun
SGK istatistiklerine göre, 2010 yılında 62 bin 903 iş kazasının 35 bin 250'si
50'den daha az işçi çalıştıran iş yerlerinde meydana gelmiş. Bu sayılar kanunun
mutlaka bütün işyerlerini kapsaması gerektiğini gösteriyor. Taslaktaki "iş
güvenliği uzmanı" tanımı "iş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere
Bakanlıkça yetkilendirilmiş iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip kişiyi ifade
eder" biçiminde düzenlenmiş.
İş güvenliği, mühendislik düzeyinde ele alınması gereken bir alan olmasına
karşın bakanlık mühendisleri yok sayan düzenleme yapmaya çalışıyor. Böyle bir
kamu anlayışı kabul edilemez. Mühendislik, lisans eğitimiyle kazanılan bir unvan
olup, mesleğin icra kuralları ise odası tarafından belirlenir. Akademik unvanı
YÖK'çe verilen, yeterliliği odasınca denetlenen bir mesleği, eşit olmayanlarla
"iş güvenliği uzmanlığı belgesi" sahipliğine indirgemek, ne bilimsel ölçüte ne
de mesleğin birikim ve özüne uygun.
Taslakta, iş güvenliği uzmanının bir tek hak ve yetkisine rastlanmıyor. "Bu
kişiler, görevlerini mesleğin getirdiği etik ilkeler ve mesleki bağımsızlık
içerisinde yürütürler" biçiminde ilke lâfzen ifade edilirken, nasıl sağlanacağı
konusunda koruyucu hükme yer verilmemiş. Taslak, iş güvenliği mühendisliği ve
işyeri hekimliği hizmetini dışarıdan satın alınan danışmanlık hizmetine
indirgemiş.
İş güvenliği mühendisi ve işyeri hekimleri başka bir işverene tabi kiralık
unsurlara dönüştürülmüş, işyerinin asli unsuru olmaktan çıkarılmış. Bu
yaklaşımdan, iş güvenliği ve işçi sağlığından beklenen toplumsal ihtiyacın
karşılanamayacağı çok açıktır. Bakanlığın, kamusal bir hizmeti ticarileştirmeyi
esas aldığı anlaşılıyor.
"Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi" işlevsiz bir konsey olarak
oluşturulmuş. Daha önce "ülke genelinde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
olarak ihtiyaç, öncelik, politika ve stratejiler için öneriler geliştirmek,
tavsiyelerde bulunmak" görevi tanımlanmışken, taslakta bu olumlu yönlerin
ayıklandığı görülüyor. Konsey, göstermelik olmanın yanında, üye tablosu
itibariyle de "Hükümet Konseyi"nden öteye gidememiş. Kanunun özüne ilişkin 6, 7,
8, 9, 18, 19 ve 25 inci maddelerinin yürürlük süreleri 1 yıl sonrasına
bırakılmış. Bu sürenin 6 aya çekilmesi gerekir. Sonuç olarak hazırlanan taslak,
ciddi sorunların çözümüne çare olmayacak. Yapılması gereken, taslakta meslek
odaları ve sendikaların görüşlerine yer verilmesi.
Tasarı kazaları önlemeye odaklı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik
Tüm işyerlerinde risk değerlendirmesi yapılırken, tehlikeler belirlenerek
gerekli tedbirler alınacak. Dünyada her gün 1 milyon iş kazası meydana geliyor,
879'u ölümle sonuçlanıyor. 5 bin 534 meslek hastalığı görülüyor. Türkiye'de ise
her gün 172 iş kazası, 4 ölüm, 6 sürekli iş göremezlik meydana geliyor; maddi
kayıp yılda yaklaşık 7.7 milyar TL.
Bütün gelişmiş ülkeler ve 27 AB ülkesinde müstakil iş sağlığı ve güvenliği
yasası var. Biz de ülke gerçeklerine, AB ve ILO normlarına uygun müstakil bir
'İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarıs'ı hazırladık. Mevcut 4857 Sayılı Kanun
sonuç odaklı; iş kazası olduktan sonra sebep araştırmaya yönelik. Yeni yasa
tasarısı ise önleyici (proaktif) yaklaşımlı; iş kazası olmadan önce risk esaslı
denetimlerle önlem almaya yönelik.
Yasayla; özel-kamu ayrımı olmaksızın ve çalışan sayısına bakılmaksızın tüm
işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği uzmanları tarafından risk değerlendirmesi
yapılacak. Risk değerlendirmesiyle; işyerinde çalışanların sağlık ve güvenliğini
etkileyecek tehlikeler belirlenerek, gerekli tedbirler alınacak. İşyerleri
tehlike durumuna göre (az tehlikeli-tehlikeli-çok tehlikeli) şeklinde
sınıflandırılacak.1-9 işçi çalıştıran işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği
hizmet bedeli SGK tarafından karşılanacak. 10-49 işçi çalıştıran işyerleri,
aylık 72 ila 159 TL arası maliyetlerle 'Ortak İş Sağlığı ve Güvenliği
Birimleri'nden uzman ve hekim hizmeti alacaklar. 50 üzerinde işçi çalıştıranlar
için mevcut şartlar devam edecek.
En az bir uzmanı, sendikalar belirlemeli
Türkiye Dok, Gemi-İş Sendikası Genel Başkanı H.
Necip Nalbantoğlu
Devlet bu hassas konuda üzerine düşen vazifeyi yerine getirmeye çalışmış, ILO
standartlarını ülkemizde hayata geçirmeyi hedeflediğini göstermiş. Ancak, ağır
ve tehlikeli işler sınıfına giren iş yerleri için biraz daha hassas olunmalı;
ölüm ve yaralanmaların çok olduğu bu sektörlerde işverenlerin sendikalar ile
ortaklaşa çalışarak bu sorunların üzerine gidilmesi sağlanmalı idi.
Mesela; iş sağlığı ve güvenliği çalışan temsilcilerinden en az birinin
mutlaka örgütlü sendikalar tarafından tespit edilmesi gerekirdi. Çünkü,
sendikalar bu konuda oto kontrol sistemi gibi çalışmakta. Bu anlamda işyeri
içinde verilecek eğitimlerde, sendikaların uzman kadrolarından yararlanılabilir.
Genel anlamda bu tasarı taslağı bardağın dolu tarafının daha fazla olduğunu
göstermektedir.
Tüm sorumluluk işverene yüklenmiş
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı
Tuğrul Kudatgobilik
Taslakta iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili sorunların çözümü konusunda tüm
yük, sorumluluk ve cezaları işverene yükleyen anlayış hakim. ILO ve AB norm ve
sözleşmelerinde işveren ile işçi arasında dengeli dağıtılan sorumluluk ve
mükellefiyetler taslakta sadece işverene bırakılıyor. Öte yandan, taslak
neredeyse tamamen işveren yükümlülüklerini düzenlemekte. Oysa iş sağlığı ve
güvenliği, kamu ve işçi kesimlerinin işveren kesimi ile aynı ölçüde yükümlü
olmasını gerektirir.
Özellikle KOBİ'ler ve uzmanlık gerektiren konularda her işyeri için iş
sağlığı ve güvenliği sisteminin kurulması, ekipman temini, risklerin
belirlenmesi ve değerlendirme raporlarının hazırlanması gibi konularda Bakanlık
veya ilgili kamu kuruluşlarınca ücretsiz destek verilmesini içeren bir hükmün
taslakta bulunmaması önemli eksiklik.
İşverenlerin makul ölçülerde uygulanabilir nitelikteki risk önlemlerini
almakla yükümlü tutulmaları, hayatın olağan akışına daha uygun bir yaklaşım
olur. Tedbirlerle risk arasında orantısızlık bulunması halinde önlemin
yerindeliği tartışmalı hale gelecek. Makul ölçülerde uygulanabilirlik kıstası
İngiltere'de uzun yıllardan beri uygulanan bir esas; AB Yönergeleri ile uyumlu,
Avrupa Toplulukları Adalet Divanı kararları ile de tescilli.
En önemli sorunlardan biri, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini sunma
yükümlülüğünün işçi sayısı dikkate alınmaksızın tüm işyerlerine genişletilmesi.
İş Kanunu'nda bu yükümlülük 50 ve daha fazla işçi istihdam eden işyerlerinde
geçerli. Taslakta tüm işyerlerine teşmil edilmekte. Ayrıca iş güvenliği uzmanı
istihdamında "sanayiden sayılma" şartına da yer verilmiyor. Halen birçok sorun
nedeniyle işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ile ortak sağlık ve güvenlik birimi
sayıları ihtiyacı karşılayamazken 50 işçi sınırının kaldırılması ile bu alandaki
ihtiyaç daha da büyüyecek.
Taslakta iş sağlığı ve güvenliği alanında 5 farklı çalışanın istihdamı
öngörülüyor. Bu kadar kişinin görevlendirilmesi uygulamada yetki çatışmasına ve
sorunlara yol açacak. Taslak işyeri sendika temsilcisi ile iş sağlığı ve
güvenliği çalışan temsilcisinin farklı kişiler olmasına da imkân tanıyarak
sorunlara yenilerini eklemekte.
Öte yandan, iyi uygulamalara yönelik hiçbir teşvike yer verilmemesi büyük
eksiklik. Belirlenecek sürelerde iş kazası meydana gelmeyen işyerlerine kayda
değer prim indirimleri sağlanması, iş sağlığı ve güvenliği maliyetlerinin vergi
indirimleri ve avantajlı kredi gibi yollarla azaltılması dünyada sıkça
başvurulan mekanizmalar. Taslakta yaptırımların yanı sıra, teşvik ve avantajlara
mutlaka yer verilmeli.
Sonuç olarak, taslağın iş sağlığı ve güvenliği alanında ülkemizdeki sorunlara
çözüm getirmeyeceği, aksine mevcut sorunların büyümesine, yeni sorunlarla
karşılaşılmasına sebebiyet vereceği anlaşılıyor. TBMM'ye sunulmadan önce sosyal
taraflarla birlikte yeniden gözden geçirilmesi, sorunları ortadan kaldıracak
değişiklikler yapılması gerekmekte.
Kaynak: Dünya Gazetesi