Uluslararası
derecelendirme kuruluşu Standard&Poor's (S&P), başta dış ticaretin
bağımlı-duyarlı yapısı ile cari açığın finansmanı ve enflasyon olmak üzere,
"Türkiye ekonomisinde göz ardı edilemeyecek yapısal zayıflıkların bulunduğu"
görüşünü savundu. S&P'ye, Merkez Bankası, tüketime dayalı hızlı büyümenin
yarattığı enflasyon ve "endişe verici" boyuttaki cari açık gibi yan etkiler
nedeniyle "büyük zorluklarla" karşı karşıya bulunuyor. S&P'nin bir diğer
tespiti ise, "Türkiye'nin gelişmekte olan Avrupa ülkeleri arasında en kapalı
ekonomilerden biri" olduğu yönünde.
Bu görüş ve tespitler, S&P'nin
mayıs ayı başında Türkiye'nin kredi not görünümünü "pozitif"ten "durağan"a
çevirirken görüş oluşturduğu araştırmalardan birinde yer alıyor. S&P'nin
Avrupa Baş Ekonomisti Jean-Michel Six tarafından hazırlanan 1 Mayıs 2012 tarihli
"Ekonomi Araştırması"nda Merkez Bankası'nın enflasyonla mücadele için faiz
artırmasının TL'yi değerlendireceği, bunun da ithalat fiyatlarındaki artışı
dizginleyeceği ifade edilerek, "Ancak bizim görüşümüze göre bu tarz araçların
kullanılması, Türkiye'nin şu anki durumu göz önüne alındığında çok daha
komplikedir" deniliyor. 1 Mayıs tarihli, "Türkiye'nin dinamik büyümesi fark
yaratıyor ancak yabancı yatırıma bağımlılık duyarlılık oluşturuyor" başlıklı
raporda şu değerlendirme ve yorumlara yer veriliyor:
BÜYÜME 2-2.5 OLUR
-S&P, Türkiye ekonomisinin yavaşlayan kredi büyümesi ve zayıf Avrupa
ekonomisi nedeniyle bu yıl yüzde 2-2.5 arasında, 2013'de ise yüzde 4 oranlarında
büyümesini beklemektedir. Geçen 10 yıldaki patlama ciddi yan etkileri de
beraberinde getirmiştir. Bunlar arasında inatçı yüksek enflasyon ve bizim
görüşümüze göre daha endişe verici olan, hızla büyüyen cari açık vardır. Cari
açık GSYH'nın yüzde 8,5'i civarına düşebilecek ancak ekonomi uluslararası
sermaye akışlarındaki döngüsel değişikliklere karşı duyarlı kalmaya devam
edecektir.
YABANCI YATIRIMA BAĞIMLILIK DUYARLILIK OLUŞTURUYOR
-S&P önümüzdeki birkaç çeyrek için kredi büyümesindeki yavaşlamanın ve
zayıf Avrupa ekonomisinin Türkiye'deki büyümeyi bir şekilde dizginleyeceğini
tahmin etmektedir. Büyüme neden eskiden olduğu kadar hızlı değil? Türkiye
ekonomisinde göz ardı edilemeyecek yapısal zayıflıklar mevcuttur. Ülke büyümesi
kısmen yabancı yatırıma bağlıdır. Yabancı yatırımcılar da değişkenlik
sergileyebilmektedir. 2011 yılında ihracat neredeyse yüzde 7 artmıştır, ancak
ihracatın GSYH'nın yüzde 22'si olmasıyla Türkiye'nin gelişmekte olan Avrupa
ülkeleri arasında en kapalı ekonomilerden biri olmaya devam ettiğini de
gözlemlemekteyiz.
YAN ETKİLER ZORLUK YARATIYOR
-Ekonominin süratli toparlanması, hızlı kredi artışına dayanılarak
gerçekleşmiştir. Ancak para politikasını yürütmekle görevli merciler ekonomik
patlama ve bu patlamanın beraberinde getirdiği ciddi yan etkiler sebebiyle büyük
zorluklarla karşı karşıya bulunmaktadır. İlk olumsuz yan etki, yüksek
enflasyondur. Tüketici fiyatları, yılı yüzde 9.2 oranıyla bitirmiştir. Bu durum,
Merkez Bankası hedefi olan yüzde 5 oranının çok üstündedir. İçinde bulunduğumuz
yıl enflasyon yüksekliğini inatla korumaktadır. Enerji fiyatlarının yüksekliği
ve son dönemdeki zayıflığa rağmen halen kuvvetli olan iç talep, Türkiye Merkez
Bankası'nın enflasyon hedefine yönelik politikasını uygularken zorluklarla
karşılaşacağına işaret etmektedir. Yüksek enflasyon ile karşı karşıya olan
merkez bankalarının bu duruma tipik cevabı, faiz oranlarını yükseltmek ve kuru
güçlendirmektir. Daha yüksek faiz oranları, kredi artışını frenler ve ülke para
biriminin değerlenmesine ve böylelikle ithalat fiyatlarındaki artışın
dizginlenmesine yol açar. Ancak bizim görüşümüze göre bu tarz araçların
kullanılması, Türkiye'nin şu anki durumu göz önüne alındığında daha komplikedir.
Bunun nedeni, son dönemdeki ekonomik büyümenin ikinci -ve daha da endişe verici-
yan etkisi olan cari açıktaki hızlı artıştır, cari açığın önemli bir kısmı da
portföy akışlarıyla finanse edilmektedir. Bu akışlar, uluslararası
yatırımcıların getiri arayışını yansıttıklarından, faiz oranlarındaki
değişikliklere karşı aşırı duyarlıdırlar. Diğer bir deyişle, daha yüksek yurtiçi
faiz oranları daha da fazla "sıcak para" çekebilir ve bu da iç talebi yapay
olarak şişirir. Yüksek faiz oranları ayrıca TL kurunu yükseltip, Türkiye'nin
ihracat gücünü azaltabilecektir.
DÜŞÜK TASARRUF ORANI ÖNEMLİ BİR ZAYIF NOKTA
-Türkiye'nin 2009 sonundan beri devam eden yüksek hızlı ekonomik performansı
ülkenin cari açığını önemli ölçüde arttırarak geçen yıl GSYH'nın yüzde 10'u
civarına çıkartmıştır. Bizim görüşümüze göre, Türkiye ihracatının coğrafi
dağılımı da yakın vadede duyarlılığı önemli ölçüde arttırmaktadır.
İhracatçıların ana hedeflerini Almanya (%10.1), İngiltere (%6.3), İtalya (%5.7)
ve Fransa (%5.3) oluşturmaktadır. S&P, Avrupa ekonomisinin bu yıl uzun bir
zayıflık dönemi geçirdikten sonra, 2013'de hafif bir toparlanma yaşayacağını
tahmin etmektedir. Ancak Türkiye'nin büyüyen cari açığı daha derin bir zayıf
noktayı da yansıtmaktadır, bu da yurtiçi tasarrufların yetersiz oluşudur.
1991-2001 arasında ortalama yüzde 24 civarında seyreden kişisel tasarruf
oranları, 2001 ile 2010 yılları arasında yüzde 13.4'e düşmüştür. Yurtiçi
tasarruftaki eksiklik, ülkenin yurtiçi yatırımının hızla büyümesini finanse
etmeye yardımcı olacak paranın yurtdışından gelmesi gerektiği anlamına
gelir.
CARİ AÇIĞIN DİZGİNLENMESİ ZORLU BİR SÜREÇ OLACAK
-Türkiye'deki cari açığın finanse edilme şekli, portföy akışlarına ve dış
borçlanmaya olan bağlılığın önemini yansıtmakta, ve böylece döngülerde yabancı
yatırımcıların risk iştahına bağlı dalgalanmaların artmasıyla ciddi bir
duyarlılık yaratmaktadır. Yatırımcılar, gelişmekte olan ülkelerin piyasalarının
döngüsel fırsatlar sunduğu görüşünde olabilirler (Türkiye'de 2010'dan beri
olduğu gibi), ancak çabucak kararlarını değiştirebilir ve bazı varlık
sınıflarından çıkmaya karar verebilirler. Türkiye genel olarak 2010'dan beri
yatırımcıların desteğinden istifade etmiştir, ancak 2011'de yaşanan olaylar
yatırımcılar kaçtığında bunun nasıl sonuçlar doğurabileceğini göstermiştir.
Merkez Bankası'nın faizleri düşürmesiyle Türkiye'ye gelen net sermaye akışı sert
bir düşüş göstererek yılın ilk yarısında 59.4 milyar dolar iken, Temmuz ile
Aralık ayları arasında 15.9 milyar dolar olmuştur. Buna cevap veren Merkez
Bankası döviz rezervlerini satmaya başlamıştır; Haziran ayı sonunda 93 milyar
dolar olan döviz rezervleri, Şubat 2012'de 77 milyar dolar olmuştur.
YENİ DENGE KURMA SÜRECİ
-Görüşümüze göre, yurtiçi talep büyümesinin dizginlenmesi ve cari açığın
azaltılmasını sağlayacak bir hıza ulaşması, hem yavaş hem de zorlu bir süreç
olacaktır. Öncelikle, ülkedeki nüfus trendleri (ve genç nüfus yapısı) ekonomiden
sorumlu mercilerin frene basmasını teşvik etmemektedir. İşsizlik 2009'dan beri
devam eden ekonomik büyümedeki hızlanma nedeniyle düşmüştür. Ancak kadınların
istihdama katılma payı düşük oranda olup, 2009'da yüzde 26 olarak
gerçekleşmiştir. Kadın ve erkek istihdam oranları arasındaki yüzde 40 fark, OECD
ülkeleri arasında en yüksek olandır. Buna ek olarak tarım sektörü, küçülme
göstermesine rağmen diğer OECD ülkeleriyle kıyaslandığında, tarım istihdamı
yüzde 23.7 ile hala büyüktür. İkinci ve daha öncelikli bir konu ise, Merkez
Bankası'nın görünüşte birbiriyle çelişkili hedefler arasında kalmış olmasıdır.
Bir taraftan enflasyonu azaltarak hedefi olan yüzde 5'e tekrar ulaşması
gerekmektedir. Bu hedefe faiz oranlarının yükselmesi yoluyla TL'nin değer
kazanmasını tetikleyerek kısmen ulaşabilmesi mümkündür. Diğer taraftan ise faiz
oranlarında fazla keskin bir artış, üretim büyümesini aniden yavaşlatıp, TL'nin
hızla değer kazanmasına yol açabilir ki bu da cari açığı büyük olan bir ülke
için istenmeyen bir durumdur.
Nihayetinde, Türkiye ekonomisinin
yavaşlayarak büyümenin 2012 yılında yüzde 2 ila yüzde 2.5 oranına, 2013'de ise
yüzde 4.0 oranına inmesinin en muhtemel sonuç olacağına inanıyoruz. Ancak bunun
yörüngesi ve zamanlaması büyük ölçüde global risk iştahına bağlı olacaktır.
Global risk iştahı ile kastedilen, yurtdışı yatırımcıların bu cari açığı daha ne
ölçüde finanse etmeye istekli olacaklarıdır.
Kaynak: Dünya Gazetesi