Okunma Sayısı : 7800
   
Mehmet MAÇ - GEÇİCİ VERGİ DÖNEMLERİ İTİBARİYLE OLUŞAN KÂRDAN ORTAKLARA TEMETTÜ AVANSI VERİLEBİLMELİDİR.
Yayımlanma Tarihi: 1.05.2001
 
Mehmet MAÇ                                      Şenol TURUT
YMM                                                   SMMM
DENET YMM A.Ş.                             DENET YMM A.Ş.
 
 
GEÇİCİ VERGİ DÖNEMLERİ İTİBARİYLE OLUŞAN KÂRDAN
ORTAKLARA TEMETTÜ AVANSI VERİLEBİLMELİDİR.
 
 
Bir iktisadi işletmenin elde ettiği gelir üzerinden öncelikle Devlet bir pay istemektedir (vergi), işletmeye sermaye koyanlar da haklı olarak kâr payı elde etmek isteğindedirler. Bununla birlikte işletme, elde ettiği kârın bir kısmını özsermaye yapısını güçlendirmek, yatırım yapmak gibi nedenlerle elinde tutmak isteyebilir.
 
Şirketlerin yapısal durumu ve ortakların hak ve çıkarları açısından son derece hassasiyet arz eden kâr dağıtımı hususunda şirketlere sınırsız bir serbestlik tanınmamış, gerek Türk Ticaret Kanunu (T.T.K.) nda, gerekse halka açık anonim ortaklıklara ilişkin düzenlemelerin yapıldığı Sermaye Piyasası Kanunu (SPK)’nda kâr dağıtımı hususunda hükümlere yer verilmiştir.
 
1.    DÖNEM VE DÖNEM KÂRI KAVRAMI :
 
İşletmenin faaliyet süresinin genellikle sınırsız olarak düşünülmesi kârdan pay almayı hedefleyen kesimleri bu sınırsız süreyi belli periyotlara bölerek bu periyodun sonucunu çıkarmak arayışına itmiştir. Bu da dönem kavramını ve dolayısıyla dönem kârı kavramını ortaya çıkarmıştır.
 
Dönem kârı genel anlamıyla bir dönem içerisinde yapılan işlemler, diğer olaylar ve koşullardan, işletme sahipliği ile ilgili olmayan kaynaklardan dolayı bir işletmenin özsermayesinde (net aktif değerindeki) meydana gelen artışlardır. [1]
 
Dönem kavramı çeşitli kanunlarda hüküm bulmaktadır. Kârın ortaklar hukuku açısından doğru tespitini ve belli esaslar dahilinde dağıtımını kabul eden TTK’ nun 66 ncı maddesine göre ticari işletmenin elde ettiği neticelerin yani kâr zararın iş yılı itibariyle tespit zorunluluğu vardır. TTK’nun 169, 251 ve 457 nci maddeleri hükmü de aynı yöndedir
 
Yine TTK’nun 72 nci maddesinde, “iş yılı, altı aydan az, on iki aydan çok olamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
 
VUK’nun 174 ncü maddesinde hesap döneminin normal olarak takvim yılı olduğu belirtilmiştir (Özel hesap dönemi ile yeni işe başlama ve işi bırakma nedeniyle oluşan kıst dönemler bu kuralın istisnasıdır.). Bu esasa uygun olarak gerek gelir vergisi mükellefleri (GVK 1. md.) gerek kurumlar vergisi mükellefleri (KVK 28 nci md.) bir hesap dönemi içinde elde ettikleri kazançlar [2] üzerinden vergiye tabi tutulurlar.
 
SPK’ nunda da hesap dönemi, normal veya özel hesap dönemi olarak benimsenen yıllık dönem olarak kabul edilmiştir.
 
 
2.    SPK’NUNDA 4487 SAYILI KANUNLA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLE İHDAS EDİLEN YENİ BİR MÜESSESE : TEMETTÜ AVANSI
 
2499 sayılı SPK’nun 15 nci maddesinde, halka açık anonim ortaklıklarda kâr dağıtımına ilişkin bir takım düzenlemelere yer verilmiştir. 4487 sayılı Kanunla SPK’nunda kapsamlı değişikliklere gidilmiştir. Bu Kanunla getirilen yeniliklerden birisi de SPK’nun 15 maddesinin 4 ncü fıkrasında yapılan değişiklikle hüküm bulan temettü (kâr payı) avansı müessesesidir.
 
Bu düzenleme uyarınca, halka açık anonim ortaklıklar üçer aylık bağımsız denetimden geçmiş mali tablolarında yer alan kârlar üzerinden ortaklarına temettü avansı dağıtabileceklerdir. Temettü avansının ayrılması ve dağıtılması aşağıdaki esaslara tabidir.
 
·     Sermaye piyasası mevzuatına uygun olarak düzenlenmiş ve bağımsız denetimden geçmiş mali tablolarda yer alan kâr esas alınacaktır.
·     Avans olarak dağıtılacak tutar, kanunlara ve esas sözleşmeye göre ayrılması gereken yedek akçeler ile vergi karşılıkları düşüldükten sonra kalan kısmın yarısını geçemez.
·     Anonim ortaklıkların ana sözleşmelerinde temettü avansı dağıtılabilmesi için hüküm bulunması ve avansın dağıtılması için genel kurul kararıyla ilgili yılla sınırlı olarak yönetim kuruluna yetki verilmesi gerekir.
·     Her ara dönem itibariyle dağıtılabilecek temettü avansı bir önceki yılın bilanço kârının yarısını aşamaz.
·     Önceki dönemde ödenen temettü avansı mahsup edilmeden ilave temettü avansı verilemez ve temettü dağıtılamaz.
·     Temettü avansı kararının verilmesinde ve avansın ödenmesinde TTK’nun bilanço ve gelir tablosunun kabulüne ve kârın dağıtımına ilişkin olup, bu madde hükmüne aykırı hükümler uygulanmaz.
 
4487 sayılı Kanunla getirilen bu müessese uyarınca temettü avansı dağıtımı yukarıdaki esaslara bağlanmış ve yönetim kurulu üyelerine ve temsilcisi oldukları tüzel kişilere, şirket denetçilerine, bağımsız denetim yapanlara ve bağlı oldukları gerçek ve tüzel kişilere, temettü avansı dağıtımına esas teşkil eden ara dönem bilanço ve gelir tablolarının gerçeği yansıtmamasından veya mevzuata, muhasebe ilke ve kurallarına uygun düzenlenmemesinden doğan zararlar için, şirkete, pay sahiplerine, şirket alacaklılarına ve temettü avansının kararlaştırıldığı ve ödendiği bilanço yılı içinde şirketin sermaye paylarından edinmiş üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumluluk getirilmiştir.
 
Görüldüğü üzere bu düzenlemeyle halka açık anonim ortaklıklara, belli şartlarla, kâr dağıtımını avans şeklinde üçer aylık dönemler halinde yapılabilme imkanı verilmiştir.
 
Örneğin A A.Ş.’nin 2001 yılının bağımsız denetimden geçmiş ilk üç aylık mali tablolarına göre ticari kârı 500 milyar liradır. Vergi mevzuatı uyarınca, bu kâr üzerinden 150 milyar lira vergi ve fon payı karşılığı hesaplanmıştır. Şirketin ödenmiş sermayesi 5 trilyon lira olup, en son bilançosunda 1. tertip yasal yedek akçe tutarı 200 milyar lira olarak gözükmektedir. Şirket ana sözleşmesinde temettü avansı dağıtılmasına dair hüküm olup, genel kurul kararıyla da 2001 yılında dağıtım için yönetim kuruluna yetki verilmiştir. Şirketin 2000 yılı ticari kârı 250 milyar liradır. Bu veriler ışığında;
 
1. Dönem ticari kârı ......................................................................... : 500.000.000.000
2. Dönem kârından ödenecek vergi ve diğer yas.yük. karşılığı .........: 165.000.000.000
3.   Dönem Net Kârı ............................................................................: 335.000.000.000
4.   I. Tertip Yasal Yedek Akçe ..............(335.000.000.000 x0,5)............: 16.750.000.000
VERGİ KÂRŞILIĞI ve YEDEK AKÇELER SONRASI DÖNEM KÂRI..: 318.250.000.000
 
Kurumun ilk üç aylık dönem için dağıtabileceği temettü avansı kanunlara ve esas sözleşmeye göre ayrılması gereken yedek akçeler ile vergi karşılıkları düşüldükten sonra kalan kârın yarısı olan 159.125.000.000 TL. hesaplanmasına rağmen, önceki dönem bilanço kârının yarısını aşamayacağından en fazla 125 milyar lira olabilecektir. Ayrıca dağıtılacak bu tutarın %10’u kadar da yani 12,5 milyar lira da ikinci tertip yedek akçe ayrılacaktır.
 
4487 sayılı Kanunla böyle bir düzenlemeye yer verilmiş olmakla birlikte, bu hükümlerin uygulamasında tereddüt yaratacak hususlar söz konusudur. Konu sadece kanun hükmü çerçevesinde kalmış, Sermaye Piyasası Kurulunca henüz uygulamaya açıklık getirecek bir düzenleme yapılmamıştır.
 
Mesela, verilen avansın daha sonra mesnetsiz kalması, yani avansın verildiği dönemden sonraki dönemlerde veya yıl sonunda kârın daha az çıkması yada zarar oluşması durumlarında, verilen bu avansın nasıl işlem göreceği belirtilmemiştir.
 
Gerçi böyle bir belirlemenin yapılması zaten pratik olarak mümkün değildir. Çünkü, uygulamada halka açık bir anonim ortaklığın hamiline yazılı hisse senetleri bu senetlere yatırım yapmış yüzlerce yatırımcının elinde bulunmaktadır. Dolayısıyla herhangi bir dönemde avans olarak dağıtılan kâr payı daha sonraki dönemlerde yada hesap dönemi sonunda, daha düşük kâr çıkması yada zarar oluşması nedeniyle kısmen yada tamamen mesnetsiz kalsa dahî, Şirketin, bu avansları, fiilen o anda kimin mülkiyetinde olduğunu dahî bilmediği yüzlerce kişiden tekrar geri alması pratikte mümkün değildir. Dolayısıyla en pratik çözüm, kısmen yada tamamen mesnetsiz kalan temettü avansının mahsup edilebileceği daha sonraki üç aylık dönemlerin yada hesap dönemlerinin beklenmesidir.
 
Temettü avansı konusunun, Vergi Kanunları açısından nasıl değerlendirileceği de önem arz eden bir durumdur. Bilindiği üzere KVK’nun 17 nci maddesinde şirketlerin kendi ortakları ile olan münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek ya da düşük fiyat veya bedeller üzerinden yahut bedelsiz olarak hizmet ilişkilerinde bulunması örtülü kazanç dağıtımı olarak değerlendirilmiştir.
 
En yaygın şekilde görülen örtülü kazanç sağlama yolu, şirkete ait paranın 17 nci maddede belirtilen kişilere ve bilhassa ortaklara faizsiz olarak kullandırılmasıdır. Şayet parayı kullananın kendi adına vergi mükellefiyeti yoksa ve veya faizsiz para kullanımı, kullanıcının beyan ettiği GV veya KV tutarını olumlu yönde etkilememişse, örtülü kazanç iddiasına dayalı tarhiyat riskini ve bu tarhiyatın Danıştay tarafından tasdik edilmesi ihtimalini artırmaktadır. [3]
 
Ancak, gerek Kanuni bir hükme dayanarak uygulandığından, gerekse aşağıda da belirteceğimiz nedenler dolayısıyla, verilen temettü avansının ödünç para vermek olarak değerlendirilmesi ve bunun emsal bedelle faizlendirilmesinin istenmesi mümkün değildir.
 
3.    TEMETTÜ AVANSI MÜESSESESİ GENİŞLETİLMELİ ve HALKA AÇIK OLMAYAN FİRMALARDA DA GEÇİÇİ VERGİ BEYANINA DAYALI OLARAK UYGULANMALIDIR :
 
Bilindiği gibi, geçici verginin hesaplanıp ödenmesinde alternatif bir yöntem olarak Kanun metninde (GVK mükerrer 120. md) bugüne kadar zaten var olan ve fakat uygulamada mükellefler tarafından pek tercih edilmeyen, üçer aylık kazançlar üzerinden geçici vergi ödeme yöntemi 4369 sayılı Kanunla 1.1.1999 tarihinden itibaren zorunlu hale getirilmiş, yaygın olarak kullanılan geçmiş yıl vergisi üzerinden geçici vergi hesaplayıp ödeme yöntemi yürürlükten kaldırılmıştır.
 
Yapılan düzenleme ile, üçer aylık dönemler halinde beyan edilecek kazançları üzerinden GV ve KV mükelleflerinin geçici vergi ödemeleri öngörülmüştür. Ödenen geçici vergiler, yıllık beyannameler üzerinden hesaplanan gelir veya kurumlar vergisine mahsup edilir, bu mahsuptan sonra kalan geçici vergi olursa, nakden ya da diğer vergi borçlarına mahsuben iade edilir. Bu düzenlemenin gerekçesi şöyledir.
 
“...işletmelere üçer aylık mali tabloları üzerinden kazandıkça vergi ödeme yükümlülüğü getirilerek kamunun vergi alacağının DEĞERİ YOK OLMADAN hazineye intikali sağlanmaktadır. Böylelikle vergi planlaması da daha kolay hale gelmektedir. “
 
Görüldüğü üzere, ticari işletmenin ortaklarından biri olan Devlet, elde edeceği kâr payının enflasyon karşısında değerinin kaybolacağının düşünüp, bu kâr payını bir an önce elde etmek için böyle bir sistem ihdas etmiştir. Öyleyse, aynı enflasyonist ortamda yaşayan ve kaldı ki, şahsi mal varlıklarını da herhangi bir faiz istemeden, reel değerini her geçen gün enflasyon karşısında erimeye terk ederek, şirkete sermaye koyan ortakların da böyle bir haktan yararlanması gerekmez mi ?
 
Her ticari işletmede Devlet, alacağı vergi oranında işletmenin doğal ortağıdır. Hakkaniyet kuralları, ortaklardan biri olan Devletin vergi adı altında işletmenin kârından aldığı paya karşılık, işletmenin diğer sahip ve ortaklarının da paylarına düşen kârı işletmeden çekebilmelerini gerektirir.
 
Devlet peşinen aldığı bu kâr payının doğru teşekkül etmesi için geçici vergi dönemlerini aynen hesap dönemi sonu gibi değerlendirmiş, geçici vergi dönemi kazancının, ticari ve mesleki kazancın tespitine ilişkin hükümleri ve ilgili kanunlarda sağlanan indirim ve istisnalar ile VUK’nun değerlemeye ilişkin hükümlerinin de dikkate alınarak belirlenmesi zorunluluğunu getirmiştir.
 
Yine kâr payı avansını güvence altına almak isteyen Devlet, yapılan bir incelemede geçici vergi matrahlarının eksik beyan edilmiş olduğunun tespiti halinde matrah farkı için cezalı tarhiyat uygulamaktadır.
 
Bu hususlar dikkate alındığında, vergileme döneminin artık üç aylık dönemlere tekabül ettiğini söylemek mümkündür. Dönem sonuçlarının doğru belirlenmesi mecburidir. Aksi taktirde şirket, kanuni temsilciler ve varsa şirketin tam tasdik kapsamında denetimini gerçekleştiren yeminli mali müşavirin sorumluluğu söz konusudur. Bu şartlarda kazanç zaten ve mecburen doğru olarak ve değişmeyecek şekilde teşekkül etmiş, o dönem için KESİNLİK kazanmıştır. Dolayısıyla bu şartlarda oluşmuş kârdan avans mahiyetinde kâr payını alan Devlet, ortaklara da böyle bir hak tanımak zorundadır.
 
Bu noktada şu soruya cevap aramak gerekir, böyle bir avans kâr payı ödemesi için nasıl bir düzenleme yapılmalıdır.
 
1. Çözüm : Konuya ilişkin Yasal bir düzenleme yapmaktır. Ancak bu ülkemizdeki siyasi konjektör ve kanunlarda değişiklik yapmanın ne denli zorlu bir yol olduğu düşünüldüğünde pratik bir çözüm değildir. SPK’na tabi olan firmalarda bu sorun daha basit olarak çözülmüştür. SPK halka açık şirketlerde kârın teşekkülünü ve dağıtımını kendine has belli esaslara bağlamıştır. Bu hususlarda TTK’ndan bağımsız düzenleyici bir yapısı ve yetkisi vardır. Dolayısıyla TTK nda, kâr dağıtımına ilişkin yıllık olarak belirlenen esası yok sayabilmiştir.
 
 
 
Oysa Vergi Kanunları, ticari kârın dağıtımını değil, vergiye tabi kârın tespitini,hangi tarihte oluşmuş sayılacağını ve vergileneceğini belirler. Dolayısıyla bu kanunlarda kâr dağıtımı yada avans kâr dağıtımı yapma yönünde bir düzenlemenin yapılması mümkün değildir.
 
SPK’na tabi olmayan işletmeler için böyle bir düzenlemenin yapılabileceği yegane yer TTK dur. TTK’nun uzun yıllardır el değmemiş hükümlerinin, değiştirilmesinin uzun bir uğraş ve zaman alacağı düşünüldüğünde bu yolun pratik olmadığı söylenebilir.
 
2. Çözüm : Bu çözüm diğerine göre daha pratik olup yasal düzenleme gerektirmemektedir. Şöyle ki, ticari işletmeler, geçici vergiye esas bilanço kârları üzerinden vergi ve diğer yasal yükümlülükleri düştükten sonra kalan kârı yine yukarıda belirttiğimiz SPK ya tabi firmalarda benimsenen esaslara benzer esaslarla ortaklarına dağıtabilmelidirler. Söz konusu durum vergi incelemelerinde KVK 17 nci maddesi uyarınca örtülü kazanç dağıtımı olarak tenkit edilmezse sorun pratik olarak çözüme kavuşur.
 
Zaten bu durumu örtülü kazanç dağıtımı olarak görmek doğru bir yaklaşım değildir. Örtülü kazanç dağıtımından söz edebilmesi için, şirkete ait bir kaynağın nemasız olarak ortakların kullanımına verilmesi söz konusu olmalıdır. Oysa izah konumuz durumda, ortaklara hesap dönemi sonunda oluşacak kâr üzerinden geçici vergi dönemleri itibariyle, doğal ortak Devletle birlikte avans kâr payı kullanım hakkı getirilmektedir. Avans olarak kâr payı verilmesi, Devletin vergi alacağında olduğu gibi, diğer ortaklara da zaten şirketten almaya haklarının olduğu meblağlara enflasyonist ortamda değerinin yok olmadan kavuşması hakkı getirecektir. Ortak şirketten, şirkete ait bir kaynağı değil, esasen kendisine ait olan ve geçici vergi dönemleri itibariyle teşekkül etmiş bulunan meblağları kullanmakta olacaktır.
 
Gerçekten de, Ülkemizde yaşanan ekonomik dar boğaz, enflasyon, devalüasyon gibi gerek yerli yatırımcıyı gerek Türkiye’de yatırım yapan ve yapacak ve tek beklentisi kâr payı olan yabancı yatırımcıyı olumsuz yönde etkilemektedir. Gecelik faizlerin bir anda %7000 leri bile bulabildiği bir ortamda, reel ekonomiyi destekleyecek, güçlendirecek, sermayeyi reel ekonomiye kanalize edecek bir takım tedbirlerin alınması şarttır. Bu tedbirlerden birisi ve belki de en önemlisi vergileme alanında yapılacak revizyonlardır.
 
Sermayesini reel ekonomiye sevk eden, bir taraftan üretim bir taraftan istihdam yaratan ve en büyük beklentisi sermayenin getirisi kâr payı olan, gerek yerli gerek yabancı yatırımcıları, işletmeye koydukları sermayeyi dahi enflasyon karşısında erimeye terk ettiren mevcut sistemin bir an önce revize edilmesi, enflasyon karşısında eriyen kâr payını yukarıda belirttiğimiz üzere daha kısa periyotlarla sermayedarın kullanımına bırakılması bize göre mevcut ekonomik şartlarda bir zarurettir.
 
4.    GEREK SPK’NUNDA DÜZENLENEN, GEREKSE GEÇiÇi VERGI DÖNEMLERi iTiBARiYLE DE YAPILMASINI ÖNERDİĞİMİZ KÂR PAYI AVANSI DAĞITIMINDA KARŞILAŞILACAK ORTAK BIR SORUN : GVK’NUN 94/6-B-İ MADDESI UYARINCA YAPILAN KÂR DAĞITIMINA BAĞLI STOPAJ
 
Bilindiği üzere, 1999 başından itibaren 4369 sayılı Kanunla yürürlüğe giren yeni rejime göre istisna kapsamında bulunmayan kurum kazançlarına fon payı dahil %33 kurumlar vergisi uygulandıktan sonra arta kalan vergi sonrası kârın NAKİT olarak dağıtılması halinde, bu dağıtımın yapıldığı ay itibariyle kâr dağıtımına bağlı stopaj doğmaktadır (GVK md. 94/6-b-i). Bu stopajın oranı halka açık anonim ortaklıklarda fon payı dahil %5,5 diğer kurumlarda %16,5 dur.
 
GVK’nun 94/6-b-i maddesi uyarınca, kurumlar vergisine tabi tutulmuş kurum kazançlarının dağıtıldığı aşamada yapılacak bu tevkifatın, avans olarak dağıtılan kâr payları için de uygulanması gerektiği söylenebilir. Çünkü, vergi tevkifatına ilişkin GVK’nun 94 ncü maddesinin amir hükmü avans olarak yapılan ödemelerde de tevkifatın yapılmasını öngörmektedir.
 
Gerçi, avans verilmesine kaynak teşkil eden olayın (dönem sonu kârının) henüz bilinememesi yada kesin olarak teşekkül etmemiş olması, belki de böyle bir kaynağın yıl sonunda oluşmayacak olması (yıl sonunda avanstan daha düşük dağıtılacak kârın çıkması yada zarar olması hali) avans olarak ödenen temettüler üzerinden stopaj yapılmaması gibi pek de haksız olmayan bir görüş yaratsa bile, bize göre, yukarıda belirttiğimiz üzere özellikle halka açık anonim ortaklıklarda verilen bu avansların, fiilen o anda kimin mülkiyetinde olduğu dahi billinmeyen yüzlerce kişiden tekrar geri alınması pratikte mümkün olmadığından artık bunu nihaî anlamda bir kâr dağıtımı olarak değerlendirmek ve stopajını o aşamada yapmak daha uygun bir yaklaşım olacaktır.
 
Avans olarak dağıtılan bu temettüye ilişkin stopaj hesabı yapılırken, dağıtılan temettünün istisna kazançlara isabet eden kısmının stopaj matrahından düşülmesi gerekir. Gerek SPK uyarınca benimsenen üç aylık ara dönemler, gerek bizim yaklaşımımıza göre geçici vergi dönemleri, yıl sonunun birer provası olduklarından yani yıl sonunda yapılan bütün indirim ve istisnalar ara dönelerde de aynen geçerli olduğundan kurumlar vergisinden istisna edilen kazançların stopaj matrahından indirilmesi, yani öncelikle istisnaya tabi olan kurum kazançlarının dağıtıldığının kabul edilmesi (67 seri nolu KV Genel Tebliğinde de zaten bu yönde görüş belirtilmiştir) kalan kısmın da dağıtım stopajına tabi tutulması gerekir.
 
Örneğin Halka açık A A.Ş’nin 2001 yılının ilk üç aylık ara döneminde 800 milyar lira ticari kâr elde ettiğini ve yapmış olduğu yatırım harcamaları nedeniyle 100 milyar lira yatırım indiriminden faydalandığını düşünelim. Kurumun bu dönem kârından 250 milyar lira temettü avansı dağıtması durumunda, öncelikle bu 250 milyar liranın 100 milyarlık kısmının yatırım indirimine tabi kazançtan dağıtıldığı kabul edilerek herhangi bir stopaj yapılmaması, kalan 150 milyar için de %5 stopaj + fon payı uygulanması gerekir.
 
Dağıtılan temettünün daha sonraki ara dönemlerde veya yıl sonunda daha düşük kâr yada zarar nedeniyle kısmen yada tamamen mesnetsiz kalması halinde bize göre, avans da olsa bu kâr paylarının mahsup edilebildiği döneme kadar geri dönemeyeceği varsayımıyla düzeltilmesi ya da iadesi istenmemelidir.
 
Açıklanan tüm bu sebeplerle ve kaldı ki, SPK’nda yapılan değişiklikle halka açık firmalara getirilen temettü avansı dağıtabilme hakkından, diğer firmaların da geçici vergi beyanları esas alınarak yaralanabilmesi için düzenleme yapılmasına ihtiyaç vardır.


[1] Nalan AKDOĞAN – Hamdi AYDIN, Muhasebe Teorileri, Gazi Yayınları, Ankâra 1988
[2] GVK’nda özel hesap dönemi olmadığından hesap dönemi, sadece takvim yılıdır. Kurumlar Vergisi mükellefleri için de esas bu olmakla birlikte, takvim yılı dönemi faaliyet ve işlemlerinin mahiyetine uygun bulunmayanlar için yine 12 şer ayı kapsayan özel hesap dönemi belirlenebilmektedir.
 
[3] Mehmet MAÇ, Güncel Kurumlar Vergisi, Denet Yayıncılık, 1996, s.17.13
 
 
Ücretsiz üyelik
Şifremi Unuttum
USD
Euro
Üfe & Tüfe Oranlarını görmek için aşağıdaki excel ikonuna tıklayınız.

*Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileridir.​

ÜFE & TÜFE
Endeks Arşivi

Excel Dokümanı
     
  Copyright ® 2013 Esenlik Yeminli Mali Müşavirlik Ltd. Şti. Web Tasarımı