Başlığa bakıp hemen kızmayın lütfen. Elbette gerek var, hem de çooook..!
Kısa bir süre önce Londra'da idim. Birçok bölgesinde yüzlerce yıllık tarihi binaların restorasyonu ve onarımı yapılırken alınan iş güvenliği önlemlerine hayran kaldığımı belirtmeliyim. Biz inşaatlarda işçilerin düşerek ölmesini nasıl önleyebileceğimizi tartışırken, orda tüm iş güvenliği önlemlerinin ne kadar ustalıkla alındığını görünce utandım.
İngiltere'de alınan iş güvenliği önlemleri sonucunda bir işçinin iş kazası geçirmesinin imkansızlığını görünce, kendi kendime "Devlet vatandaşı ölsün ister mi, keşke bizde de böyle yapılsa" dedim. Son 10 yılda nerdeyse her alanda birçok işler yapmamıza rağmen, iş sağlığı ve güvenliğinde ne kadar geç ve geride kaldığımızı görmekten dolayı büyük bir üzüntü duydum.
İş sağlığı ve güvenliğinin hepimiz için ne kadar önemli olduğunu sanırım tekrar tekrar yazmaya gerek yok. Özellikle 6331 sayılı Kanun'la birlikte hem toplumsal duyarlılık arttı, hem de iş güvenliği uzmanı istihdamının kademeli olarak getirilmesi nedeniyle iş kazası sayısının çok aşağılara düştüğünü ve iş sağlığı güvenliğinde çok iyi yerlere doğru gittiğimizi söylemek mümkün. Bunda şüphesiz en büyük pay iş sağlığı ve güvenliğinin önemini dikkate alarak bu yönde mevzuat ve uygulamaların geliştirilmesi yönünde talimatlar veren sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Çalışma Bakanı sayın Faruk Çelik'indir.
Ülkemizde 1946 yılından beri, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatını uygulama, denetleme, iş kazası ve meslek hastalığını soruşturma, işveren-işçi ve üçüncü kişi kusurlarını belirleme görevi Bakanlık İş Müfettişleri ile SSK döneminde sigorta müfettişleri, SSK'nın SGK'ya devir edilmesinden sonra ise SGK müfettişleri ve SGK denetmenleri tarafından yapılıyordu. Halen iş kazası incelemesinde denetim görevi önemli ölçüde SGK Müfettişleri tarafından yerine getiriliyor.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun ilk halinde unutulan bakanlık (Sosyal) iş müfettişleriyle SGK müfettişlerinin İş Güvenliği Uzmanlığı hakları bu kanunda yapılan düzeltme ile iade edildi.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun uygulamasında ortaya çıkan en büyük sorun çok tehlikeli işlerde yeterli iş güvenliği uzmanının bulunmamasıdır. Diğer işlerde uzman yetiştirilmekle birlikte çok tehlikeli işlerde yeterli iş güvenliği uzmanının yetişmesi uzun zaman gerektirmektedir.
Ancak 6331 sayılı Yasa'daki en önemli eksikliğin çok tehlikeli işyerlerinde hizmet verecek A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı sayısının yetersiz olması işyerleri açısından ciddi bir sorun teşkil ediyor. Bundan dolayı hem iş güvenliği hizmet maliyetleri işletmeleri sıkıntıya koyacak kadar ağır geliyor, hem de iş güvenliğinin en fazla ihtiyaç duyulduğu sektörlerde maliyet artışı ve yeterli sayıda uzman bulunmamasından dolayı ciddi endişe ve sorunlar bulunuyor.
Bu sorunların aşılması için SGK müfettişleri ile (Sosyal) iş müfettişlerine A sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı verilmesi ile mümkün olmuştur.
Hal böyle iken ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda müfettişler arasında ayrım yokken alt mevzuatla ayrım yapılmak istenmesi söylentileri karşısında müfettişler son derece rahatsız. Keza bu durum hem yasayı amacından uzaklaştırmakta, hem de birinci sınıf, ikinci sınıf veya üçüncü sınıf müfettişlik algısı sonucunu doğurmaktadır.
Çalışma Bakanı Faruk Çelik'in bu kadar emek vererek uygulamaya koyduğu 6331 sayılı Yasa'nın topal kalmasına ve başarısız olmasına neden olan A sınıfı uzman sayısının yetersizliğinin çözümü için mutlaka yasanın amacının yönetmeliklerle saptırılmaması gerekiyor. Birçok ülkede eğitimi alan herkes iş güvenliği hizmetlerinde çalışabiliyorken, Türkiye'de A-B-C sınıfı olarak üç gruba ayrılmasını anlamak mümkün değil. Özellikle A sınıfı uzman sayısının düşük tutulmaya çalışılmasını doğru bulmuyorum.
Yönetmelik taslağında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişleri ile Sosyal Güvenlik Kurumu müfettişlerinden mühendislik, mimarlık fakültelerinden mezun olmayanlar ile teknik eleman tanımı içinde yer almayanlara B veya C sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesi verileceği yönünde duyumlar alıyorum. Bu son derece yanlış bir uygulama olur. Aynı masalarda çalışan müfettişler arasında ayrımcılık yapılması hem rencide edici, hem de mesleklerin renkli ve dinamik yapısını bozan ayrımcılıktan öte anlam ifade etmez. Zira teknik veya sosyal eğitim almış tüm müfettişler aynı harmanda savrulup, aynı eğitim ve deneyimleri yaşıyor. Burada teknik okul bitirmek değil, denetim süzgecinden geçmek önemli. İş kazalarını çözeceğimiz yere halen sen-ben kavgasındayız.
İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik'te yapılması düşünülen değişikliklerden, yasaya aykırı yapılacak düzenlemelerin yargıdan döneceği ve bundan da en büyük zararı işçi ve işverenlerin göreceğini söylemeliyiz. Yargının iş yükünü artırmaktan başka bir işe yaramayacak bu uygulamadan vazgeçilmelidir. Tüm müfettişler ayrımcılık yapılmadan ve yasanın özüne uygun şekilde A sınıfı uzman olarak belgelendirilmelidir.
Okurlarımızdan gelen maillerden birisinde benim de katıldığım bir Sayın Bakanın da dikkatlerine sunmak için aşağıya aldım. Mutlaka yönetmelikte yapılan değişiklikte bu önerimiz dikkate alınmalıdır.
----------------------
İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik Değişikliği Taslağı önerimiz
Madde 2- Aynı yönetmeliğin 8'inci maddesinin (1). Fıkrasının (b) bendine aşağıdaki 3. madde eklenmiştir.
" 3) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve ilgili kuruluşlarında çalışma hayatını denetleyen ve Müfettiş yardımcılığı süresi dahil sekiz yıl İş Müfettişliği ve Sosyal Güvenlik Kurumu müfettişliği yapmış Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişleri ile Sosyal Güvenlik Kurumu müfettişlerine A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesi başvuru üzerine sınavsız verilir."
Bu makalenin içeriği www.resulkurt.com adresinden alınmaktadır.