TİCARET ŞİRKETLERİNDE MÜTESELSİL SORUMLULUK
GİRİŞ
Ticari işlerde teselsül karinesi ve müteselsil sorumluluk uygulamasına ilişkin düzenlemelere Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) yer verilmiştir. Buna göre; TTK’ nun başlangıç hükümleri ile ticari işletme, ticaret şirketleri, kıymetli evrak, deniz ticaret ve sigorta hukukuna ilişkin kitaplarında müteselsil sorumluluk hükümlerine yer verilmiştir. Ancak biz bu çalışmamızda daha önemli gördüğümüz ticaret şirketlerinde müteselsil sorumluluk uygulaması üzerinde duracağız.
Bu makalemizde öncelikle sorumluluk ve müteselsil sorumluluğu açıklayacağız. Ticari işlerde teselsül karinesine değindikten sonra ticaret şirketlerinde müteselsil sorumluluk müessesesini açıklayacağız. Makalemizin bu bölümünde sırasıyla kollektif şirket, adi komandit şirket, limited şirket, anonim şirket ve eshamlı komandit şirketler için öngörülen müteselsil sorumluluk uygulamaları üzerinde duracağız ve bu şirketlerdeki müteselsil sorumluluk hallerini okuyucuya aktaracağız.
I-SORUMLU, SORUMLULUK VE MÜTESELSİL SORUMLULUK
A- Sorumlu ve Sorumluluk Kavramları
Meydana gelen hukuki bir zararı gidermekle yükümlü kişiyi sorumlu olarak tanımlayabiliriz. Kişi sözleşmeden, haksız fiilden dolayı sorumlu tutulabildiği gibi kanundan dolayı bir zararı gidermekten veya bir şeyi yapmaktan dolayı da sorumlu tutulabilir. Sorumlu kişinin zararı giderim yükümlülüğü ise sorumluluk olarak tanımlanabilir.
Hukukta sorumluluk, dar anlamı ile, alacaklının borçlunun mamelekine yönelebilmesi ve hakkını bu mamelek üzerinden cebren alabilmesi imkanını ifade eder. Diğer yandan sorumluluk, bir kimsenin zarar veren bir olgudan ötürü giderimle yükümlü olduğunu ve bu anlamda başkasının zarar görmesini gerektiren bir şeyden ötürü (bir şey için) ya da bir kimseden ötürü (bir kimse için) ortaya çıkan zararın giderim yükümlülüğünü anlatır.[1]
Türk Hukuk Sözlüğü sorumluluğu, “riayeti lazım gelen kaideye aykırı hareketin hesabını verme” şeklinde tarif etmektedir. Şüphesiz ki bu, kelimenin sözlük anlamıdır. Fakat sorumluluk hukuki bakımdan ele alınacak olursa gayet geniş ve kapsamlı bir mahiyet taşıdığı anlaşılacaktır. Öyle ki, her hukuk dalında sorumluluk çeşitli anlam ve kimliklere bürünmektedir.[2]
B- Müteselsil Sorumluluk
Müteselsil sorumluluk kısaca bir zararın giderilmesi için birden çok kişinin herbirinin teker teker, bir kısmının veya hepsinin birden sorumlu tutulabilmesidir. Müteselsil; Arapça bir sıfat olup, “silsile” den gelmektedir. Teselsül eden zincir gibi birbirine bağlı olan, zincirleme; anlamındadır. Teselsül ise aynı kelimenin isim halidir.[3]
Bir borç ilişkisinde borçlu ve alacaklı birer kişi olabileceği gibi, aynı borç ilişkisinde birden fazla borçlu veya birden fazla alacaklı da olabilir. Birden fazla borçlunun olması halinde borçlulardan her biri, borcun tamamından alacaklıya karşı sorumlu ise fakat alacaklı alacağını borçlulardan herhangi birinden veya tümünden alabiliyorsa ya da birden fazla alacaklının varlığı halinde, alacaklılar birbirlerinden bağımsız olarak borcun ifasını isteyebiliyorlarsa, fakat borçlu borcundan alacaklılardan birine, bir kısmına veya tamamına yaptığı tek ödemeyle kurtuluyorsa burada "müteselsil borç ilişkisi" vardır. Birden çok kimsenin aynı zarardan dolayı aynı biçimde sorumlu tutulması ve zarar görenin giderim için dilediği sorumlu veya sorumlulara başvurabilmesi halinde ortaya çıkan sorumluluk biçimi ise müteselsil sorumluluktur.
Birden çok kimsenin aynı zarardan dolayı aynı biçimde sorumlu tutulması ve zarar görenin giderim için dilediği sorumlu veya sorumlulara başvurabilmesi halinde ortaya çıkan sorumluluk biçimine müteselsil sorumluluk denir. Burada sorumlulardan herbiri zararı gidermekte ayrı ayrı yükümlüdürler. Ancak zararı sorumlulardan birisi tazmin ederse zarar gören diğer sorumlulara başvuramaz. Zararı tazmin edenin diğer sorumlulara rücu edebileceği ise tabiidir.
Müteselsil sorumluluk, zarar görene, diğer borç ilişkilerine oranla zarar verenler karşısında güçlü ve ayrıcalıklı bir durum sağlar. Buna göre, zarar gören tazminatın tamamını, dilediği takdirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi, bir kısmından veya sadece birinden de talep edebilir. Tazminatın tamamının zarar verenlerden yalnız birine karşı açılan davada talep edilebilmesi, zarar görene ispat ve tahsil kolaylığı sağlar. Buna göre, zarar gören tazminat davasını en sağlam ispat araçlarına sahip olduğu zarar verene karşı açabileceği gibi, böyle bir davayı, tazminatı ödeme gücü en fazla olan zarar verene karşı da açabilir. Ancak burada “tek zarar, tek tazminat ilkesi” geçerli olduğundan, tazminat ödeme borcu, zarar verenlerden biri tarafından yerine getirildiği oranda sona erer. (Zarar verenlerden biri, tazminatın tamamını ödediği takdirde, borç ortadan kalkar. Zarar gören, diğer zarar verenlerden tazminat talep edemez. Aynı kurallar, icra takibi yönünden de geçerlidir.[4]
Zararı tazminle yükümlü olanların tamamı tazminatın tamamını zarar görene ödemek zorundadırlar. Yukarıda da değinildiği gibi tazminat borcu ödenene kadar zarar verenlerin sorumluluğu sürer (BK md. 142/II). Zarar verenlerden birisi dava edildiği takdirde dava edilen tazminatın diğer zarar verenlerden istenmesini talep edemez. Çünkü burada zarar verenlerin tamamı tüm zarardan sorumludurlar.
II- TİCARİ İŞLERDE TESELSÜL
Ticari işlerde teselsül karinesi geçerlidir. Teselsül karinesi Türk Ticaret Kanunu’ nun 7’nci maddesinin birinci fıkrasındaki hükümden kaynaklanır. Sözkonusu hükme göre, iki veya daha fazla kimse içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği olan bir iş dolayısıyla diğer bir kimseye karşı ortaklaşa borç altına girerlerse, sözleşmede aksi kararlaştırılmış olmadıkça müteselsilen sorumlu sayılırlar. Görüldüğü üzere TTK borçlular arasında teselsül öngördüğü halde alacaklılar için benzeri bir düzenleme öngörmemiştir. Bu kanun maddesinin amacı ticari işler için borç vereni adi işler için borç verenden daha fazla korumaktır.
Borçlar Kanunu’ nun 141’ inci maddesine göre, alacaklıya karşı, her biri borcun mecmuundan mesul olmayı iltizam ettiklerini beyan eden birden fazla borçlu arasında teselsül vardır. Böyle bir beyanın olmaması halinde teselsül ancak kanunun tayin ettiği hallerde olur. Dolayısıyla Borçlar Kanunu’na göre teselsül ancak sözleşmede belirtilmişse veya kanunda öngörülmüşse mevcuttur. Ticari işlerde ise tam tersi geçerlidir. Yani teselsül asıldır. Ancak sözleşmede tersi belirtilirse teselsül ortadan kalkar. Diğer bir deyişle ticari işler de teselsülün varlığı esastır.
III- TİCARET ŞİRKETLERİNDE SORUMLULUK
TTK’ nda sayılan şirketler ticaret şirketleridir. Bu şirketlerin tamamı tüzel kişiliğe sahiptirler. Bu şirketleri şahıs ve sermaye şirketleri olarak ikiye ayırmak mümkündür. Şahıs şirketlerinde ortaklar bütün malvarlıklarıyla şirket borçlarından sorumlu tutulmuşlardır. Ancak sermaye şirketlerinde önemli olan ortak değil sermaye olduğundan ortakların sorumluluğu şirkete koydukları sermaye ile sınırlandırılmıştır.
Şahıs şirketlerine kollektif ve adi komandit şirketler sermaye şirketlerine ise limited şirket, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ile anonim şirketler örnek olarak gösterilebilir.
A- Kollektif Şirketlerde Müteselsil Sorumluluk
Ticari bir işletmeyi bir ticaret ünvanı altında işletmek amacıyla, gerçek kişiler tarafından kurulan ve ortaklardan hiçbirisinin sorumluluğu şirket alacaklarına karşılık sınırlandırılmamış olan şirket kollektif şirkettir (TTK md. 153).
1- Şirketin Sorumluluğu
Şirketi temsil selaheyitini haiz olan kimseler tarafından, açık veya zımni olarak şirket namına yapılmış olan işlemlerden dolayı, kollektif şirket alacaklı ve borçlu olur (TTK md. 177). Borç ve taahütlerinden dolayı birinci derecede şirket sorumludur (TTK md. 179/I). Dolayısıyla alacaklı üçüncü kişilere karşı esas sorumluluk bizzat kollektif şirkete aittir. Elbetteki şirketin sorumluluğu şirketin mal varlığıyla sınırlanacaktır. Alacaklılar alcaklarını şirket malvarlığından alamazlarsa ortaklara başvuracaklardır.
Bir şirket devam ettiği müddetçe ortaklardan birinin şahsi alacaklıları, haklarını ancak şirketin bilançosu gereğince o ortağa düşen kar payından ve şirket fesh olunmuşsa tasfiye payından alabilirler (TTK md. 145). Buna göre, şirket ortağının şahsi alacaklısı ortağın öncelikle kar payına sonra tasfiye payına yönelerek alacağını tahsil yoluna gidebilir. Şirket burada ortağının borcundan ortağın şirketteki payı kadarını ödemekle sorumlu olur.
Yine bir ortağın şirkete ait vazifelerini ifa dolayısıyla işlediği haksız fiillerden şirket de doğrudan doğruya sorumlu tutulmaktadır.
2- Ortakların Şahsi Sorumluluğu
Kollektif şirket ortaklarının sorumluluğu TTK’nun 178’inci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre “Ortaklar, şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı müteselsilen ve bütün malları ile sorumludurlar.”
Şirkete yeni giren kimse, girme tarihinden evvel meydana gelmiş olsa bile şirketin borçlarından, diğer ortaklarla birlikte müteselsilen ve bütün malları ile sorumludur. Bu duruma aykırı olarak sözleşmeye konan şartlar, üçüncü şahıslar nezdinde hüküm ifade etmez. Yani ortağın kanundan doğan sorumluluğuna ve tüm malvarlığıyla sorumlu olacağının aksine sözleşmeye hüküm konamaz. Konsa bile sözkonusu hükümler üçüncü şahıslar için hüküm ifade etmez. Ancak bu hükümler ortaklar arasındaki ilişkilerde uygulanır.
Şirketin borç ve taahütlerinden dolayı birinci derecede şirketin sorumlu olduğuna yukarıda değinilmişti. Şu kadar ki; şirkete karşı yapılan icra takibi semeresiz kalmış veya şirket herhangi bir sebeple sona ermiş ise, yalnız ortak veya ortakla birlikte şirket aleyhine dava açılabilir ve takip yapılabilir (TTK md. 179/I).
Ayrıca ortakların şahsi mallarına ihtiyati haciz konulabilir. Konulmuş bulunan ihtiyati hacizler hakkında İcra ve İflas Kanunu’nun 264’üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen 7 günlük süre, ortağa karşı dava veya takibe başlama selahiyetinin doğduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. Bununla beraber, ihtiyati haciz zabıt varakasının tebliğinden itibaren kanuni müddet içinde şirkete karşı takibe veya davaya başlamadığı takdirde ihtiyati haciz düşer (TTK md. 179/II).
Sonuç olarak, şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı birinci derecede şirket sorumludur. Birinci derecede şirketin sorumlu olduğu hallerde şirket takip edilmeden ortaklar takip edilmez. Kollektif şirketlerde ortaklar, ortaklıktan alacaklı olanlara karşı bazı istisnalar hariç, ikinci derecede sorumludurlar. Bu istisnalar yukarıda açıklandığı üzere şöyledir. Şirkete karşı yapılan icra semeresiz kalmış veya şirket herhangi bir sebeple sona ermiş ise, yalnız ortak ve ortakla birlikte şirket aleyhine dava açılabilir ve takip yapılabilir. Ayrıca ortakların şahsi mallarına ihtiyati haciz konulabilir. İhtiyati haciz zabıt varakasının tebliğinden itibaren kanuni müddet içinde, şirkete karşı takip veya davaya başlanmadığı takdirde ihtiyati haciz düşer.
TTK’ nun 179’uncu maddesinin 1’inci fıkrası ile getirilmiş bulunan kollektif ortakların ikinci derecede sorumluluğu esası, şirket alacaklıları tarafından ortakların kişisel mallarına ihtiyati haciz konulmasına engel değildir. O kadar ki ihtiyati hacizler hakkında İcra ve İflas Kanunu’nun 264’üncü maddesinde öngörülmüş süre, burada ortağa karşı dava veya takibe başlama yetkisinin doğduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. Ancak bu tarihten itibaren yedi gün içerisinde takibe veya davaya başlanmadığı takdirde ihtiyati haciz düşer (TTK md. 179/II).[5]
Ortaklar şirkete karşı, herhangi bir alacaktan dolayı yapılan müracatlarda adi kefil, kendi aralarında ise müteselsil kefil durumundadırlar. Adi kefalette olduğu gibi, burada da, alacaklı şirket tüzel kişiliğine müracatta bulunabilir. Alacaklı, alacağın şirketten hiç veya kısmen alınamadığı kısımları için ortaklara müracaat edebilir.[6]
B- Adi Komandit Şirketlerde Müteselsil Sorumluluk
Ticari bir işletmeyi bir ticaret ünvanı altında işletmek amacıyla kurulan ve şirket alacaklılarına karşı ortaklardan bir veya bir kaçının sorumluluğu sınırlandırılmamış ve diğer ortak veya ortakların sorumluluğu belirli bir sermaye ile sınırlandırılmış olan şirket komandit şirkettir (TTK md. 243/I).
Sorumlulukları sınırlı olmayan ortaklara komandite, sorumluluğu sınırlı olan ortaklara ise komanditer denir (TTK md 243/II). Bir komanditerin sorumluluğu koyduğu veya taahüt ettiği sermaye miktarını aşamaz (TTK md 258).
TTK’nun ikinci kitabı olan Ticaret Şirketlerinin üçüncü bölümünün üçüncü kısmında komandit şirketin ve ortaklarının üçüncü şahıslarla olan ilişkileri düzenlenmiştir. Sözkonusu kısmın ilk maddesi olan 256’ncı maddeye göre “şirket ve ortakların üçüncü şahıslarla olan ilişkilerinde söz konusu kısımdaki özel hükümler saklı kalmak şartıyla kollektif şirkete dair 174-184’üncü madde hükümleri uygulanır.” Görüldüğü üzere kanun koyucu kollektif şirket için öngörülen hükümlerin kıyas yoluyla komandit şirket için de uygulanacağını belirtmiştir. Bu durumda komandit şirketin komandite ortaklarının sorumluluğu kollektif şirket ortaklarınınkiyle aynıdır.
C-Limited Şirketlerde Sorumluluk
İki veya daha fazla gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret ünvanı altında kurulup, ortaklarının sorumluluğu koymayı taahüt ettikleri sermaye ile sınırlı ve esas sermayesi belirli olan şirkete limited şirket denir (TTK md. 503).
Görüldüğü üzere limited şirketlerde ortaklar, şirkete koydukları sermaye ile sınırlı olmak üzere sorumludur. Ancak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 35’ inci maddesi bu kurala bir istisna getirmiştir. Buna göre limited şirket ortakları, şirketten tahsil imkanı bulunmayan kamu alacağından sermaye payları oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar. Burada ilk olarak limited şirkete alacak takibi yapılmalı ve takip kısmen veya tamamen sonuçsuz kalmışsa şirket ortağına başvurulmalıdır.
TTK’nun 512’nci maddesine göre şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır. Tescilden önce şirket namına işlemlerde bulunulmuş ise işlemi yapanlar şahsen ve müteselsilen sorumlu olurlar. Bu gibi taahhütlerin, ileride kurulacak şirket namına yapıldığı açıkca bildirilmiş ve şirketin ticaret siciline tescilinden sonra üç aylık bir müddet içinde bu taahhütler şirket tarafından kabul olunmuşsa işlemi yapanlar sorumluluktan kurtulur ve yalnız şirket sorumlu olur.
1- Ortakların Sorumluluğu
Limited şirketlerde ortakların sorumluluğu TTK’nun 532’nci maddesinde düzenlenmiştir. Sözkonusu madde hükmüne göre ortaklar, sermaye koyma borçlarını yerine getirdikleri nispette sorumluluktan kurtulurlar. Şu kadar ki, ortaklara koyduları sermaye kısmen veya tamamen geri verilmiş veya haksız yere kar yahut faiz ödenmiş ise aldıkları para nispetinde sorumludurlar.
Ortaklığın infisahı veya iflası halinde tasfiye memurları veya iflas idaresi, ortakların ödemeleri gereken borcu yukarıdaki hükümlere göre tesbit ve talep ederler.
Diğer ortaklar, karşılığı henüz tamamiyle ödenmemiş olan şirket paylarının şirketçe muteber şekilde devir veya rehin alınması halinde, pay karşılığının ödenmemiş olan miktarı nispetinde, müteselsil olarak sorumlu tutulurlar. Yani limited şirket ortakları sermaye borçlarını ödeyerek sorumluluktan kurtulmaktadırlar. Dolayısıyla sermaye borcunu tamamen ödeyen bir ortak artık şirketin borcundan dolayı sorumlu değildir. Ancak ödenen sermaye bir şekilde ortaklara verilmemiş olmalıdır.
Ortaklar sermayeden faiz veya haksız yere kar payı almışlarsa yahut sermayeyi bir şekilde kısmen veya tamamen zimmetlerine geçirilmişlerse bu sorumlulukları sürer. Payları devir veya rehin alınan ortaklar da ödememiş oldukları sermaye miktarı kadar şirket alacaklılarına karşı şirket ortaklarıyla birlikte sorumludurlar.
2- Müdürlerin Sorumluluğu
TTK’nun 542’ nci maddesi uyarınca müdürlerin sahip oldukları temsil yetkisinin sınırlandırılması hakkında anonim şirketin yönetim kuruluna dair olan 321’ inci madde hükmü uygulanır.
Limited şirketlerde müdürlerin sorumluluğu konusunda anonim şirketlere açıkça bir yollama yapıldığı halde, müdür veya müdürlerin şirketi, ortakları veya şirket alacaklarını zarara sokan fiillerinden veya kararlarından dolayı müteselsil veya şahsi sorumluluk hallerinde kusursuzluğun isbatı ve sorumluluktan kurtulma hali için açık bir hüküm getirilmemiştir. Ancak anonim şirketlerin yönetim kurulu üyelerinin sorumluluktan kurtulabilmelerine olanak sağlayan TTK’nun 338’ inci madde hükmünün limited şirketler, dolayısıyla müdürlerin sorumlulukları için de geçerli olduğu söylenebilir. Buna göre, alınan karar veya yapılan işlemde bir kusurunun olmadığını ispat eden müdürler sorumlu olmazlar.
Müdürlerin sorumluluğunu gerektiren bir halin ortaya çıkması, şirkete diğer ortaklara ve şirket alacaklılarına, müdürlerden birinin kusurlu olduğunu ispat etme zorunluluğunda kalmaksızın dilediklerine müracat etme hakkını kazandırır. Böyle bir durumda, açılacak olan tazminat davasında kusur olup olmadığının ispatı davayı açana ait değildir. Müdürler kendilerinin kusursuzluğunu ispat zorundadır. Kusursuzluğunu ispat etmek isteyen müdürün yapılan muamelede objektif özen ölçüsüne göre hareket ettiğini ispat etmesi gerekir.[7]
Kusursuzluğunu isbat eden müdürlerin yanı sıra genel kurulda müdürlerin ibra edilmesi (TTK md. 539/I) ve zamanaşımı (TTK md. 309/IV) hallerinde de müdürlerin sorumluluğu sona erer.
D- Anonim Şirketlerde Müteselsil Sorumluluk
Anonim şirket bir ünvana sahip esas sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan ve borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu olan şirkettir. Ortakların sorumluluğu taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile sınırlıdır. (TTK md. 269)
1- Şirketin ve Ortakların Sorumluluğu
TTK’nun 269’uncu maddesi hükmü uyarınca anonim şirketin sorumluluğu şirketin malvarlığıyla sınırlandırılmıştır. Ayrıca ortaklar da sadece şirkete koymayı taahüt ettikleri sermaye miktarı kadar sorumludurlar. Bu durumda şirketten alacağını tahsil edemeyen alacaklı şirket ortaklarının malvarlığına başvuramaz.
2- Kurucuların Sorumluluğu
Kurucuların sorumluluğu TTK’nun 305, 306 ve 307’nci maddelerinde düzenlenmiştir. Kurucuların sorumluluğu TTK’nun 278’inci maddesinde tarif edilen kurucular ve kurucu sayılanlar ve 305, 306 ve 307’nci maddelerinde sayılan fiillere katılanlar için yapılan bir sorumluluk düzenlenmesidir. Esas sözleşmeyi düzenleyen, imzalayan ve sermaye koymayı taahüt eden pay sahipleriyle esas sözleşme düzenlenmeksizin ve sözleşmeyi imza etmeksizin sadece ayni sermaye koyan pay sahipleri kurucudurlar. Sözkonusu kurucular burada saydığımız işlemleri bir üçüncü kişi adına yaparsa sorumluluk bakımından bu üçüncü kişi de kurucu sayılır.
Bu durumda kurucu ve kurucu sayılanlar;
- Kuruluştaki belgelerin doğru olmaması (TTK md.305),
- Esas sermaye karşılığı tamamiyle taahhüt edilmemiş veya ödenmesi gereken kısım ödenmemiş iken, öyle imiş gibi gösterilmesi (TTK md. 306),
- Para dışındaki katılma paylarına değer biçilirken hile kullanılmasından (yani fazla değer kabul ettirilmesinden) (TTK md. 307), dolayı müteselsilen sorumludurlar.
3- İlk Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu
İlk yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu TTK’nun 308’inci maddesinde düzenlenmiştir. TTK’nun 308’inci maddesi hükmü şöyledir:
“İlk idare meclisi azalariyle murakıplar, şirketin kurulmasında yolsuzluk vaki olup olmadığını incelemekle mükelleftirler. Bu hususta ihmalleri anlaşılır ve bu yüzden hasıl olan zarar karşılığı tazminat kuruculardan alınmamış bulunursa inceleme işini ihmal eden idare meclisi azaları ve murakıplar müteselsilen mesil olurlar ve haklarında Türk Ceza Kanunu'’un 230’uncu maddesi tatbik olunur."
(TCK’ nun 230’ uncu maddesi görevi ihmal cürmünü düzenlemekte olup, üç aydan bir yıla kadar hapis ve altıbin TL’ ndan otuzbin TL’ na kadar ağır para cezasını öngörmektedir.)
Buna göre ilk yönetim kurulu üyelerinin sorumlu tutulabilmesi için;
- Olayda ihmalleri olmalıdır. İhmal kanunda sadece lafız olarak belirtilmiştir, ancak kasıt olduğunda da sorumluluk doğacağı tabiidir.
- Kast veya ihmal sonucu meydana gelmiş zarar karşılığı olan tazminat kuruculardan tahsil edilmemiş olmalıdır.
- Yine zarar ihmal ve kasıt yüzünden hasıl olmalıdır. Yani meydana gelen zarar ile ihmal ve kasıt arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.
4- Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu
Yönetim Kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin hükümler TTK’nun 336 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. TTK’nun 336’ncı maddesi uyarınca yönetim kurulu üyeleri şirket adına yapmış oldukları sözleşme ve işlemlerden dolayı şahsen sorumlu olamazlar. Ancak aşağıda yazılı hallerde gerek şirkete gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen sorumludurlar.
- Hisse senetleri bedellerine mahsuben pay sahipleri tarafından vuku bulan ödemelerin doğru olmaması;
- Dağıtılan ve ödenen kar paylarının hakiki olmaması;
- Kanunen tutulması gereken defterlerin mevcut olmaması veya bunların düzensiz bir surette tutulması;
- Genel kuruldan çıkan kararların sebebsiz olarak yerine getirilmemesi;
- Gerek kanunun, gerek esas sözleşmelerin kendilerine yüklediği diğer görevlerin kasden veya ihmal neticesi olarak yapılmaması.
En alt bentte yazılı görevlerden birisi 319’uncu madde gereğince yönetim kurulu üyelerinden birine bırakılmışsa, sorumluluğun ancak ilgili üyeye yükletilmesi gerekmekte olup, o işlemden dolayı müteselsilen sorumluluk uygulanmaz.
Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluktan nasıl kurtulacakları ise TTK’nun 338’inci maddesinde düzenlenmiş olup, madde hükmü söyledir: “Yukarıdaki maddeler gereğince müteselsil mesuliyeti mucib olan muamelerde bir kusuru olmadığını ispat eden aza mesil olmaz; hususiyle bu muamelelere muhalif rey vermiş olup keyfiyeti müzakere zaptına yazdırmakla beraber murakıplara hemen yazılı olarak bildiren veyahut mazeretine binaen o muamelenin müzakeresinde hazır bulunmayan aza dahi mesil değildir.” Yani meydana gelen zararda kusursuz olduğunu ispat eden, müteselsil sorumluluğa yol açan işleme aleyhte oy verip durumu müzakere zaptına geçirerek denetçilere yazılı olarak bildiren ve sözkonusu işlemin tartışmasında bulunmayan yönetim kurulu üyesinin sorumluluğu ortadan kalkmaktadır.
Yönetim Kurulu üyeleri tayin ettikleri müdürlerin neden oldukları zarardan sorumlu değildirler. Ancak yönetim kurulu üyelerinin ehil olmayan müdürler atamak ve onların şirket için zararlı olan iş veya işlemlerine karşı anlayış göstermek veya yönetim kurulunun yetkili olmadığı hususlarda müdürleri yetkili kılmak suretiyle sebebiyet verdikleri zarardan dolayı müteselsilen sorumludurlar (TTK md. 346).
a- Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğunun Nitelikleri
- Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu kanundan doğar. Sorumluluğun kanundan doğduğunu kabul edenler çoğunlukta olmakla birlikte sözleşmeden doğduğunu kabul edenler de bulunmaktadır.
- TTK’nun 336. vd. maddelerinden açıkça anlaşıldığı üzere, yönetim kurulu üyeleri arasındaki sorumluluk müteselsildir.
- Sözkonusu sorumluluk kusura dayanmaktadır.
b- Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğun Sona Ermesi
Sorumluluk; TTK’ nun 338’ inci maddesi uyarınca kusursuzluğun ispatı ile, aynı kanunun 340’ ıncı maddesi uyarınca zamanaşımı ile ve yönetim kurulunun ibra edilmesiyle sona erer.
İbra TTK’nun 310’uncu maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, kurucuların ve yönetim kurulu üyelerinin ve denetçilerin, TTK’daki müteselsil sorumluluğa ilişkin maddeler gereğince tabi oldukları sorumluluklar, şirketin tescili tarihinden itibaren dört yıl geçmedikçe sulh ve ibra suretiyle ıskat edilemez. Bu müddetin geçmesinden sonra sulh ve ibra ancak genel kurulun tasdikiyle tamam olur. Bununla beraber esas sermayenin onda birini temsil eden pay sahipleri sulh ve ibranın tasdikine muhalif iseler, sulh ve ibra genel kurul tarafından tasdik olunamaz.
5- Denetçilerin Sorumluluğu
TTK’nun 359’uncu maddesine göre “murakıplar (denetçiler) kanun veya esas mukavele ile kendilerine yükletilen vazifelerini hiç veya gereği gibi yapmamalarından doğan zararlardan dolayı kusursuz olduklarını isbat etmedikçe müteselsilen sorumludurlar.
E- Sermayesi Paylara Bölünmüş (Eshamlı) Komandit Şirketlerde Müteselsil Sorumluluk
Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket, sermayesi paylara bölünen ve ortaklardan bir veya birkaçı şirket alacaklarına karşı bir kollektif şirket, diğerleri bir anonim şirket ortağı gibi sorumlu olan şirkettir (TTK md. 475). Kollektif şirket ortakları gibi sorumlu olan ortaklara komandite, anonim şirket ortakları gibi sorumlu olanlara komanditer ortak denir.
TTK’nun 481’ nci maddesine göre “anonim şirketler idare meclisinin vazifeleriyle mesuliyetlerine dair olan hükümler, komandite ortaklar hakkında dahi caridir. Yani komandite ortakların sorumluluğu anonim şirketlerde yönetim kurulunun sorumluluğu ile aynıdır. Zira sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde idare yetkisi, komandite ortaklardadır. Ayrıca komandite ortakların “komandite ortak” sıfatıyla şirket alacaklılarına karşı sınırsız sorumluluğu sözkonusu olurken, komanditer ortaklar şirket alacaklılarına karşı şirkete koydukları sermaye ile sınırlı olmak üzere sorumlu olacaklardır.
F- Anonim Şirketlerde Ortakların Müteselsil Sorumluluk Karşısındaki Durumu
Önceki bölümlerde değindiğimiz üzere TTK’nun 269’uncu ve 475’inci maddeleri uyarınca anonim şirketlerin sorumluluğu şirketin malvarlığıyla sınırlandırılmıştır. Ayrıca ortaklar da sadece şirkete koymayı taahüt ettikleri sermaye miktarı kadar sorumludurlar. Bu durumda şirketten alacağını tahsil edemeyen alacaklı, şirket ortaklarının malvarlığına başvuramaz.
Müteselsil sorumluluğun anonim şirket ve eshamlı komandit şirketlerin komanditer ortaklarını da içerecek şekilde genişletilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Zira özel hukuk uygulamalarında bahsettiğimiz gibi gerçek kişiler bir zararın tazmininden mal varlıklarıyla sorumlu tutulmaktadırlar. Yine şahıslar, amme alacakları dolayısıyla malvarlıklarıyla sorumludurlar. Ancak sermaye şirketlerinin ortakları şirkete koydukları sermaye tutarında şirket borçlarından sorumlu tutulmuşlardır.
Ancak şirket ortaklarının şirket borçlarından (dolayısıyla vergi borcundan) sorumluluklarının şirkete koydukları sermaye ile sınırlandırılması kamu alacaklarının tahsilini zaafa uğratmaktadır. Bu nedenle devletin alacağının ödenmesi açısından anonim şirket ortaklarının da vergi borcundan dolayı sınırsız olarak ve müteselsilen sorumlu tutulmaları gerektiği düşüncesindeyiz.
IV-SONUÇ
Meydana gelen hukuki bir zararı gidermekle yükümlü kişiyi sorumlu olarak tanımlayabiliriz. Kişi sözleşmeden, haksız fiilden dolayı sorumlu tutulabildiği gibi kanundan dolayı bir zararı gidermekten veya bir şeyi yapmaktan sorumlu tutulabilir. Sorumlu kişinin zararı giderim yükümlülüğü ise sorumluluk olarak tanımlanabilir. Müteselsil sorumluluk kısaca bir zararın giderilmesi için birden çok kişinin herbirinin teker teker, bir kısmının veya hepsinin birden sorumlu tutulabilmesidir.
Ticari işlerde teselsül karinesi geçerlidir. Teselsül karinesi Türk Ticaret Kanunu’ nun 7’nci maddesinin birinci fıkrasındaki hükümden kaynaklanır. Sözkonusu hükme göre, iki veya daha fazla kimse içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği olan bir iş dolayısıyla diğer bir kimseye karşı ortaklaşa borç altına girerlerse, sözleşmede aksi kararlaştırılmış olmadıkça müteselsilen sorumlu sayılırlar.
TTK’ nda sayılan şirketler ticaret şirketleridir. Bu şirketleri şahıs ve sermaye şirketleri olarak ikiye ayırmak mümkündür. Şahıs şirketlerine kollektif ve adi komandit şirketler sermaye şirketlerine ise limited şirket, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ile anonim şirketler örnek olarak gösterilebilir. Şahıs şirketlerinde ortaklar bütün malvarlıklarıyla şirket borçlarından sorumlu tutulmuşlardır. Ancak sermaye şirketlerinde önemli olan ortak değil sermaye olduğundan ortakların sorumluluğu şirkete koydukları sermaye ile sınırlandırılmıştır.
TTK çeşitli hükümlerinde bütün ticaret şirketleri için bazı müteselsil sorumluluk halleri düzenlemiştir. Bu hükümlerde gerek ortaklar, gerek yönetim kurulu üyeleri gerekse müdürler vb. kişiler için müteselsil sorumluluk öngörülmüştür. TTK’nunda ticaret şirketleri için bu kadar detaylı müteselsil sorumluluk hükümleri bulunmasının nedeni ticari hayatta güven esasının geçerli olması ilkesinin bir sonucudur. Böylece TTK ticaret hayatında güven unsurunu tesis etmeye çalışmıştır. Bu şekilde şirketlerle işlem yapanlar yaptıkları işlemler neticesinde bazı hallerde sadece bir tüzel kişilikle değil sözkonusu tüzel kişiliği oluşturan ve idare eden gerçek kişiye de ulaşma imkanı bulmuşlardır. Zira şirketin yaptığı bir işlemden hem tüzel kişi hem de gerçek kişi sorumlu tutulduğunda tüzel kişiyle işlem yapan kişi kendisini daha çok güvende hissedecektir. Biz de ticaret hayatında güven ilkesi nedeniyle müteselsil sorumluluk müessesesinin ticaret hukukunda uygulanması gereken elzem bir düzenleme olduğunu düşünmekteyiz.
Öte yandan anonim şirket ve eshamlı komandit şirketlerin komanditer ortaklarının şirket borçlarından (dolayısıyla vergi borcundan) sorumluluklarının şirkete koydukları sermaye ile sınırlandırılması kamu alacaklarının tahsilini zaafa uğratmaktadır. Bu nedenle devletin alacağının ödenmesi açısından anonim şirket ve eshamlı komandit şirket ortaklarının da vergi borcundan dolayı sınırsız olarak ve müteselsilen sorumlu tutulmaları gerektiği düşüncesindeyiz.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1- ARSLAN, İbrahim. Şirketler Hukuku Bilgisi. Konya: Mimoza Yayınları, 1999
2- BAYKARA, Bekir, “ Vergi Sorumluluğu, Vergiden Sorumluluk ve VUK’nun 11’nci Maddesine Göre KDV’den Müteselsil Sorumluluk” , Vergi Dünyası, Sayı 222 (Şubat 2000), s.32-37
3- CANDAN, Turgut, “Anonim şirketlerde Kanuni Temsilcinin Vergisel Sorumluluğunun İstifa ve Azille Sona Ermesi” , Vergi Sorunları, Sayı 77, s.96-102
4- ÇAKAN, Yılmaz, Türk Hukuk Sisteminde Sorumluluk Müessesesi, Bu Müessesenin Vergi Hukuku Açısından İrdelenmesi, (Yayımlanmamış Etüd), İzmir, 1996
5- ÇAMOĞLU, Ersin, Reha PORAY, Ünal TEKİNALP. Ortaklıklar Hukuku. Cilt 1. İstanbul: BetaYayınları 2000
6- EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 1. İstanbul: Beta Yayınları1998 6.Basım
7- GÖÇ, Süleyman, “Kollektif Şirketlerde Kuruluş, Temsil ve Ortakların Sorumluluğu”, Vergi Sorunları, Sayı 87, s.7-16
8- KARAHASAN, Mustafa Reşit. Sorumluluk Hukuku. İstanbul: Beta Yayınları, 1995
9- PORAY, Reha, YASAMAN Hamdi. Ticari İşletme Hukuku. İstanbul: Beta Yayınları, 1998
10- REİSOĞLU, Safa. Borçlar Hukuku, İstanbul: Beta Yayınları, 2000
11- UÇAR, Salter. Yönetim Kurulu ve Denetçiler ile Sorumluluk Halleri. İstanbul: Alfa Dağıtım, 1994
12- ZAHİT İmre. Doktrinde ve Türk Hukukunda Kusursuz Mesuliyet Halleri, İstanbul 1949
Burhan GÜNDOĞDU
Hesap Uzmanı
[1] Mustafa Reşit Karahasan, Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, İstanbul: Beta yayınları, 1989, s. 426
[2] İmre Zahit, Doktrinde ve Türk Hukukunda Kusursuz Mesuliyet Halleri, İstanbul: 1949, s. 5
[3] Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara 1978’den Bekir Baykara “Vergi Sorumluluğu, vergiden sorumluluk ve VUK’nun 11’inci maddesine göre KDV’den Müteselsil Sorumluluk” Vergi Dünyası, sayı 222 (Şubat 2000), s. 32-37
[4] Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, İstanbul: Beta Yayınları,Cilt 1, 6. baskı , 1998, s. 811-812
[5] Yılmaz Çakan, Türk Hukuk Sisteminde Sorumluluk Müessesesi, Yayımlanmamış Etüd, İzmir, 1996 s.29.
[6] Göç Süleyman, “Kollektif Şirketlerde Kuruluş, Temsil ve Ortaklarının Sorumluluğu”, Vergi Sorunları Dergisi, Sayı 87, s. 7-17
[7] Yılmaz Çakan, age., s.34