Okunma Sayısı : 2241
   
Sizden Gelenler - MUVAZAA I- ÖZEL HUKUKDA MUVAZAA
Yayımlanma Tarihi: 1.07.2005
 
MUVAZAA I- ÖZEL HUKUKDA MUVAZAA
 
            I-GİRİŞ
 
            Muvazaa bütün hukuk dallarında görülen ve tarihsel olarak çok uzun yıllar öncesine kadar uzanan bir kavramdır. Muvazaa ülkemizde yapılan pek çok işlemde karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde muvazaanın çok yaygın olması belki de tarihten günümüze kadar gelen bir mirastan kaynaklanıyor. Zira İslam hukukunda muvazaalı sözleşme yapılması yasaklanmamıştır.
 
            İslam Hukukunda muvazaalı işlemler ve nam-ı müstear (takma ad) kurumlarıyla çok sık karşılaşılmıştır. Bu iki kurum, ilk zamanlarda Osmanlı Hukukunda da İslam Hukuku doğrultusunda gelişme göstermiş, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde taşınmaz mal edinmelerine olanak tanınmayan yabancı özel ve tüzel kişiler, bu elverişli hukuk düzeninden yararlanmak suretiyle muvazaa ve nam-ı müstear yoluyla pek çok taşınmaz edinmişlerdir. Özellikle cemaat vakıfları, kiliseler, patrikhane gibi yabancı tüzel kişiler edindikleri taşınmazları mevcut veya mevhum (asıl olmayan, hayali) kişiler üzerine tescil ettirmişler. Böylece Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde resmen taşınmaz edinemeyecek, söz konusu tüzel kişiler bu yolla edindikleri taşınmazları kullanmışlar ve gelirlerinden yararlanmışlardır. Öyle ki bu tüzel kişiler, hiçbir surette taşınmaz sahibi olamayacakları Kudüsü-Şerif, Hicaz, veya askeri yasak bölgelerde dahi muvazaa veya nam-ı müstear yolu ile taşınmaz mal edinmeye başlamışlardır.[1]
 
            Kuşkusuz muvazaa, vergi hukukunu da yakından ilgilendirmekte ve geniş bir uygulama alanı bulmaktadır. Fakat buna rağmen, vergi hukuku alanında muvazaa kavramı, nitelikleri ve uygulamada aldığı değişik şekilleri, bağımsız bir konu olarak bugüne kadar ele alınıp etraflıca incelenmiş değildir. Vergi hukukçuları, muvazaa konusuna yeri ve zamanı gelince kısaca değinip geçmişlerdir. Halbuki vergi uygulamasında gerek vergi idaresi ile inceleme elemanları ve gerekse yargı mercileri muvazaalı işlemler ile zaman zaman karşılaşmakta ve olayları çözümlemeye çalışmaktadırlar. Bu açıdan ele alınınca, muvazaa vergi uygulamasında güncelliğini koruyan bir konu olmaktadır.[2]
 
            Biz bu çalışmamızda öncelikle muvazaa kavramını açıklayacağız. Daha sonra muvazaa çeşitleri ile muvazaanın muvazaaya benzeyen diğer müesseselere benzer yönlerini ve bu müesseselerden farklı yönlerini ortaya koyacağız. Çalışmamızın son bölümünüyse muvazaanın nasıl tespit edileceğine ve ispat edileceğine ayıracağız. Bu çalışmamızın konusunu özel hukukda muvazaa müessesesi teşkil etmektedir. Bu çalışmamızı takip edecek olan “Muvazaa II-Vergi Hukukunda Muvazaa” isimli çalışmamızda ise vergi hukukunda muvazaa kavramını, vergi kanunlarında muvazaaya atıf yapan maddeleri ve vergi hukukunda muvazaanın nasıl tespit ve ispat edilebileceğini açıklayacağız.
 
            II -MUVAZAA
            A- Tanım
           
            Muvazaa, Arapça kökenli bir kelimedir. Kelimenin öz Türkçe karşılığı danışıklı dövüş, danışıklık, şike şeklinde ifade edilmektedir. Ancak yine de çoğunluk tarafından muvazaa kelimesi kullanılmaktadır. Zira danışıklı dövüş, şike, danışıklık vb. kelimeler muvazaa kelimesinin tam karşılığı olarak benimsenmemiş veya bu kelimelerin muvazaaya karşılık gelmediği düşünülmüştür.
 
Kanunlarda muvazaa ile ilgili yazılı bir tanım mevcut değildir. Sadece Borçlar Kanunu’nda muvazaaya yönelik bir açıklama vardır. Bir sözleşmenin şekil ve şartlarını belirlemede iki tarafın gerek yanlışlıkla gerek sözleşmedeki gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak onların gerçek ve ortak amaçlarını aramak lazımdır. (Borçlar Kanunu md.18/I) Görüldüğü üzere, Borçlar Kanunu muvazaayı tanımlamamış sadece muvazaalı durumlarda gerçek durumun geçerli olduğuna vurgu yapmıştır.
           
            Muvazaa konusunda çok sayıda tanım mevcuttur. Biz aşağıda bu tanımların bir kısmını vereceğiz daha sonra bu tanımların ortak noktalarını belirleyerek muvazaayı tanımlamaya çalışacağız.
 
            Muvazaa, tarafların gerçek amaçlarını gizleyerek gerçekten rızaları olmadığı bir sözleşmeyi üçüncü şahıslara karşı mevcutmuş gibi göstermek için uzlaşmaya varmalarıdır. Burada taraflar şeklen beyan ettikleri rızalarının bulunmadığında ve başka türlü olduğunda hem fikirdirler.[3]
 
            Muvazaa; tarafların, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, gerçek iradelerine uymayan bir işlem yapmaları, fakat görünürdeki bu işlemin kendi aralarında geçerli olmayacağı hususunda anlaşmalarıdır. [4]
 
            İsviçre Federal Mahkemesi bir kararında muvazaayı şu şekilde tanımlamıştır.[5]
 
            “Taraflar, irade beyanlarının objektif anlamını bağlı bulunan hukuki sonuçların meydana gelmeyeceğini kararlaştırdıkları ve böylece sırf görünürde bir sözleşeme kurmak istedikleri takdirde yaptıkları işleme muvazaalı işlem denir.
 
            Prof. TEKİNAY, bu tanımlamayı eksik bulmakta ve eleştirmektedir. Zira, taraflar çok defa “sırf görünürde” bir sözleşme kurmakla kalmazlar, onun arkasında, hüküm doğurmasını istedikleri bir başka sözleşmeyi de yaparlar.[6]
 
            Eraslan ÖZKAYA, “İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları” adlı kitabında muvazaa konusunda çok sayıda yazarın tanımını vermiştir. Bu tanımlar kısaca aşağıdaki gibidir.
 
            Muvazaa kısaca irade ve beyan arasında istenerek meydana getirilen uygunsuzluktur[7] şeklinde tarif edilebilir. Daha geniş bir tanımlama yapmak gerekirse tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla ve fakat gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmeyen bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır.[8] Öteki tarifler ise şöyledir: Muvazaa tarafların yapmış oldukları bir anlaşma hükümlerini aralarında aynı zamanda gizli kalacak bir anlaşma ile tadil etmeleridir.[9] Tarafların üçüncü kişileri aldatmak maksadı ile fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır.[10] Açıklanan beyanlarının gerçek maksatlarına uymadığını bildikleri halde akitlerin kasdettikleri durumdan başka bir hukuki ilişkide kendilerini anlaşmış gibi göstermiş olmaları halidir.[11] Tarafların aralarında yapmış oldukları anlaşmayı başka bir anlaşma altında gözlemeleridir.[12]
 
            Vergi hukuku açısından da bir muvazaa tanım-açıklaması yapmak mümkündür. Buna göre, mükellefler kendi aralarında yaptıkları göstermelik bir anlaşma ile vergi idaresini yanıltmak ve bu yolla vergiden kurtulmak isterler ve bunun için görünürde normal hukuki kurallara uygun fakat gerçekte vergiden kurtulmayı amaçlayan sözleşmeler yaparlar. İşte sözleşmeyi yapan taraflar, vergiyi doğuran olayı asıl amacından saptırarak ödenecek olan verginin konusu, matrahı, mükellefi ve tutarını ortadan kaldıran veya oranını düşüren sonuçlara ulaşmak istedikleri takdirde, yapılan işlem vergi uygulaması açısından muvazaalı sayılacaktır.[13]
 
            Görüldüğü gibi muvazaanın pek çok tarif ve tanımı yapılmaktadır. Bu tanımlar muvazaanın ana unsurunda birleşseler dahi birçok yönlerden birbirinden farklılık göstermektedir. Kabul etmek gerekir ki bu tanımların çoğunda önemli noksanlıklar bulunmaktadır. Tanımlardaki farlılığın nedeni muvazaanın tarifi, kapsamı, hüküm ve sonuçları üzerinde gerek bilimsel alanda gerekse uygulamada tam bir görüş birliğinin olmamasıdır.[14]
 
            Ancak yine de çoğu yazar Turhan ESENER’in yaptığı muvazaa tanımı üzerinde uzlaşmaktadırlar. Yukarıda da yazdığımız bu tanıma göre; muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine aymayan bir işlem yapmaları, fakat görünürdeki bu işlemin kendi aralarında geçerli olmayacağı hususunda uzlaşmalarıdır.
 
            B- Muvazaanın Unsurları
 
            ESENER yaptığı muvazaa tanımıyla muvazaanın unsurlarını da vermiştir. Söz konusu tanım ışığında bir muvazaalı işlemde dört unsur mevcuttur. Bunlar, görünürdeki (muvazaalı) işlem, muvazaa sözleşmesi, gizli işlem ve üçüncü kişileri aldatma kasdıdır. (Kasıt)
 
             1- Görünürdeki İşlem
 
            Tarafların üçüncü kişileri aldatmak için yapmış oldukları işleme görünürdeki işlem denir. Taraflar burada hukuki işlemi sırf görünüşte yapmakta ve yaptıkları hukuki işlemin kendileri hakkında hiçbir hüküm ve sonuç doğurmayacağı hususunda anlaşmış bulunmaktadırlar. Mesela borçlu B’nin alacaklılarının takibinden kurtulmak için mallarını A’ya devretmesi halinde bu devri sağlayan işlem, görünürdeki (zahirli) işlemdir. Burada devri sağlayan görünürdeki işlem aynı zamanda hukuki niteliği itibariyle muvazaalı işlemi de oluşturur. Başka bir deyişle, görünürdeki işlem ile muvazaalı işlem aynı işlemdir. [15]
 
            Görüldüğü üzere tarafların asıl irade ve amaçlarına uymayan, onları örtme aracı olarak kullanılan görünüşteki sözleşme, aynı zamanda başkalarını yanıltmak, gerçeğe uymayan (zahiri) bir görünüş yaratmak için düzenlenmekte, başka bir anlatımla bu sözleşme ile muvazaanın başkalarını kandırma unsuru gerçekleştirilmektedir.[16]
 
            2- Muvazaa Sözleşmesi
 
            Tarafların, görünürdeki (muvazaalı) işlemi sırf üçüncü kişilerin aldatmak için yaptıklarına ve kendi aralarında hüküm ifade etmeyeceğine dair bir anlaşma yapmaları gerekir. Bu anlaşmaya, muvazaa anlaşması (sözleşmesi) denir. Yukarıdaki örnekte A ile B arasında yapılan satım sözleşmesi sırf alacaklıların icra takibinden kurtulmak için yapılmıştır. Bu kişilerin kendi aralarında yaptıkları görünürdeki işlemin hüküm ifade etmeyeceğine dair anlaşma muvazaa anlaşmasıdır. Muvazaa anlaşması, muvazaanın varlığı için gerekli bir şarttır. Bu anlaşma, tarafların görünürdeki işlemi (sözleşmeyi) istemediklerini ifade eder. Muvazaa anlaşmasının tarafları, muvazaalı (görünürdeki) işlemin taraflarıdır.[17]
 
            3- Gizli İşlem
 
            Taraflar muvazaalı bir işlem yaptıklarında dilerlerse kendi aralarında kendi gerçek iradelerine dayanan ve gerçek durumu yansıtan bir işlem yapabilirler. Ancak bu işlem taraflar arasında gizli kalır ve üçüncü kişilere duyurulmaz. İşte tarafların kendi aralarında yaparak başkalarına duyurmadıkları bu işleme gizli işlem denir.
 
            4- Kasıt
 
            Muvazaa irade ile beyan arasında bilerek meydana getirilen uygunsuzluktur. Burada amaç üçüncü kişileri aldatmaktır. Zaten uygunsuzluk da tarafların iradesiyle yaratılmaktadır. Bu durumda aldatma kasdı muvazaanın zorunlu bir unsuru haline gelmektedir.
 
            C- Muvazaanın Çeşitleri
 
            Muvazaa; mutlak muvazaa ve nisbi muvazaa olarak ikiye ayrılır.
 
1-Mutlak Muvazaa
 
Tarafların, gerçekte herhangi bir işlem yapmayı düşünmedikleri halde, sırf üçüncü kişilere karşı onları aldatmak amacıyla bir işlem yapmış gibi gözükmek için görünüşte bir işlem yapmalarına, “mutlak muvazaa” denir. Mutlak muvazaaya, doktrinde adi muvazaa (reine Simulation) adı da verilmektedir. Burada taraflar gerçekte hiçbir sözleşme (işlem) yapmak istememekte, görünürdeki sözleşme ile sadece üçüncü kişileri aldatmaktadırlar. Yukarıdaki misalde olduğu gibi alacaklısının icra takibinden kurtulmak için, mallarını A’ya devretmiş (satmış) gözüken B’nin bu durumu, bir mutlak muvazaa halidir. Keza, A mâli durumu bozulan arkadaşı B’nin itibarını yükseltmek için bir borç sendi imzalamış ise, bu halde de mutlak muvazaa söz konusu olmaktadır. [18]
 
2-Nisbi Muvazaa
 
Nisbi muvazaa, tarafların aralarında düzenledikleri bir sözleşmeyi kendi dahili iradelerine uymayan ve dışa karşı yaptıkları başka bir işlem ile gizlemeleridir. Nisbi muvazaada taraflar görünürdeki işlem arkasında gerçek iradelerine uygun bir işlem yaparlar. Görünüşteki işlem arkasında bulunan bu işleme “gizli işlem” adı verilir. BK. Mad. 18 ile sadece nisbi muvazaa düzenlenmiştir. Bu maddede mutlak muvazaa hükme bağlanmamıştır.[19]
 
            Muvazaalı bir işlemde tarafların gerçek iradelerine uyan gizli işlem çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir.[20]
 
            i- Taraflar muvazaalı işlem ile sözleşmenin niteliğini gizlemek istemişlerdir. Örneğin, satış istedikleri halde, şuf’a hakkının kullanılmasını önlemek üzere bağışlama yapmış gibi beyanda bulunmuşlardır veya bağışlama söz konusu olduğu halde, mirasçıların ileride hak talep etmelerine engel olmak amacıyla, dış görünüşüyle satış sözleşmesi yapmışlardır.
 
            ii- Taraflar muvazaalı işlem ile sadece sözleşmenin belli şartlarını gizlemeyi öngörmüşlerdir. Örneğin, gayrimenkulün satış bedeli 100 milyon lira olduğu halde, taraflar tapu giderlerini azaltmak amacıyla yaptıkları sözleşmede bedeli 40 milyon lira olarak gösterme yoluna gitmişlerdir.
 
            Sonuç olarak muvazaa çeşitlerini ayıran unsur gizli işlemdir. Şayet muvazaalı işlemde gizli işlem mevcutsa “nisbi muvazaa” taraflar arasında herhangi bir gizli işlem mevcut değilse “mutlak muvazaa” söz konusu olmaktadır. Diğer bir deyişle nisbi muvazaada taraflar yapmak istedikleri sözleşmeyi açıkça yapmamakta gizlice yapmaktadırlar.
 
D- Muvazaalı İşlemlerin Geçersizliği
 
Tarafların gerçek iradelerine uymayan görünürdeki işlem (muvazaalı işlem), ister mutlak muvazaa, ister nisbi muvazaa söz konusu olsun, geçersizdir, batıldır. Muvazaalı işlem taraflar arasında hiçbir hukuki sonuç alacak ve borç doğurmaz. Muvazaalı işlemler için “irade prensibi” uygulanır.[21]
 
1-      Görünürdeki İşlemin Geçersizliği
 
Daha öncede değindiğimiz üzere, hukukumuzda muvazaaya ilişkin tek hüküm Borçlar Kanunu’nun 18’ inci maddesinde yer alan hükümdür. Bu maddede de ne muvazaanın tanımı yapılmış ne de muvazaanın hüküm ve sonuçları açıklanmıştır. Muvazaa ile ilgili hususlar doktrindeki çalışmalar ve mahkeme içtihatlarıyla ortaya çıkmıştır. Doktrin ve mahkeme içtihatları muvazaa ile ilgili olarak “irade prensibini” benimsemişlerdir. İrade prensibi sözleşmeler yapılırken, tarafların gösterdikleri iradelerinin değil gerçek iradelerinin uygulanmasının kabul edilmesidir.
 
Görünürdeki işlem, tarafların gerçek iradelerine uygun olarak yapmak istedikleri işlem değildir. Burada her ne kadar şekli olarak sözleşmenin yapılması için uygun irade beyanında bulunulmuş olsa da taraflar sözleşmenin doğru olmadığını ve başka bir işlemi gizlemek için yapıldığını bilmektedirler. Tarafların muvazaalı işlemde birbirine uygun olan iradeleri görünürdeki işlemin geçersiz olduğu ve varsa gizli işlemin geçerli olduğu yönündeki iradeleridir.
 
Tarafların muvazaalı işlemler için yaptıkları, görünürdeki işlem (sözleşme) gerçek iradelerine uymadığından geçersizdir. Görünürdeki işlem tarafların birbirine uygun beyanları ile meydana gelmişse de taraflar aslında bu işlem veya sözleşmenin geçerli olmasını istememektedirler. Zira Borçlar Kanununun 18’inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca bir sözleşmenin şekil ve içeriği değerlendirildiğinde tarafların birbirine uygun iradelerine bakılmalıdır. Ayrıca yukarıda değindiğimiz gibi mahkeme içtihatları ve hukuk doktirini de tarafların gerçek iradelerine bakılması gerektiği kanısındadır.
 
Görünürdeki işlem diğer bir ifade ile muvazaalı işlemin geçersiz olması demek, yapılan işlemin hüküm ve sonuç doğurmaması demektir. Yani işlem geçerli bir hukuki işlem değildir. Bunun hukuki olarak karşılığı ise butlandır. Muvazaalı işlemler geçersiz yani butlandır. Butlan sonucu; muvazaalı sözleşmeye bağlı seri sözleşmeleri de hükümsüzdür. Bu sebeple; muvazaalı işlem başından itibaren geçersiz olup, taraflar arasında herhangi bir alacak ve borç doğurmaz; işlemin geçersiz olması sebebiyle taraflar bir zarara uğramış olsalar bile, bunu birbirinden talep edemezler. Özellikle menfi ve müsbet zarar yönünden durum böyledir. Zira zarara uğrayan taraf, buna kendi iradesiyle razı olmuştur. Muvazaalı işlem batıl olduğu için, bunun dermeyanı zaman aşımına tabi değildir. Butlan, her zaman ileri sürülebilir. Ayrıca, hakim yargılama esnasında dosyadan işlemin muvazaalı olduğunu öğrendiği taktirde, bunu re’sen nazara alır. [22]
 
Ayrıca üzerinde belirli süre geçmesi, muvazaa sebebinin ortadan kalması veya tarafların onay vermesi ile muvazaalı işlem geçerli hale gelmez.
 
Aslında görünürdeki işlemin (muvazaalı işlemin) geçersizliği, kural olarak iyi niyetli olsalar bile üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir. Ancak, muvazaalı işlem batıl olmasına rağmen bazı iyi niyetli kişiler istisnai bazı durumlarda korunmuşlardır. Örneğin; yazılı borç ikrarına dayanarak iyi niyetle alacağı devralan üçüncü kişiye karşı muvazaa iddiası ileri sürülemez. (B.K. md. 18/II)
 
Yine menkul bir malın, emin sıfatıyla zilyedinden, mülkiyetine veya mahdut bir ayni hakkını iyi niyetle iktisap eden kimse ile (M.K. md. 901), tapu sicilindeki kayda iyi niyetle dayanarak bir gayrimenkul üzerinde mülkiyet veya mahdut bir ayni hak iktisap eden kimse, devreden tasarrufa yetkili olmasa dahi iktisabında korunmuştur. (M.K. md. 391). Böylece, örneğin, A muvazaalı olarak gayrimenkulünü B’ye devretmişse, tapu sicilinde B lehine mevcut kayda rağmen, B malik olmaz. Fakat, gayrimenkulü iyi niyet sahibi (muvazaadan haberi olmayan, B’yi gerçek malik zanneden) C’ye devrederse, C malik olur. A, C’ye karşı muvazaa iddiasında bulunup, kaydın lehine düzeltilmesini isteyemez. [23]

2- Gizli İşlemin Geçerliliği
 
Görünürdeki (muvazaalı) işlemin arkasına gizlenmiş, tarafların gerçek iradesine uyan bir sözleşme varsa, bu sözleşme (başta şekil şartı olmak üzere, bir sözleşmenin gerektirdiği diğer geçerlilik şartlarına sahip olmak, örneğin ahlaka, şahsiyet haklarına vs. aykırı bir nitelik taşımamak kaydıyla) geçerlidir. Böylece, örneğin, A radyosunu B’ye sattığı halde, herhangi bir sebeple satış “bağış” olarak gösterilmişse, bağışlamaya ilişkin sözleşme muvazaalı olduğu için hükümsüzdür; fakat tarafların gerçek iradesine uyan satış sözleşmesi geçerlidir. [24]
 
E- Muvazaanın Benzer Bazı İşlemlerden Farkı
 
Özel Hukukta  Muvazaaya benzeyen iki müessese daha mevcuttur. Bunlar “İnançlı İşlem” ve “Kanuna Karşı Hile” müesseseleridir.
 
1- Muvazaanın  İnançlı İşlemden Farkı
 
a-      İnançlı İşlem
 
Bir hakkı bir şahıstan devren iktisap eden kimsenin (itimat olunan mutemet), bu hakkı devredenle aralarında kararlaştırılan amaca göre kullanmayı ve gerektiğinde bu hakkı kendisine devretmiş olana (itimat edene) veya bir üçüncü şahsa nakletmeyi taahhüt ve itimat edenin de bu taahhüde güvenerek hakkı devretmiş olması halinde, bir “ İnançlı İşlemden “ veya daha yerinde bir ifade ile “İnançlı Temlik”ten bahsedilebilir. [25] İnançlı İşlem ile inanan, inanılana bir hakkı, belirli bir tarz ve amaçla kullanmak ve sonrada bu amaç gerçekleşince iade etmek üzere devreder, geçirir. İnançlı işlem yalnız tasarruf işlemlerinde söz konusu olur. İnançlı işlem taraflar arasında yapılan bir sözleşmeden doğar. [26]
 
b-      İnançlı İşlemin Unsurları
 
İnançlı işlemlerin iki unsuru vardır. Bunlar inanç sözleşmesi ve devir (temlik) işlemidir. İnanç sözleşmesi inananla inanılan arasında düzenlenir. Bu sözleşme inanılana devredilen hak, inançlı işlemin sona erme sebepleri, hakkın inanana iade şartları vb. hususları içeren bir sözleşmedir. Bu sözleşme her iki tarafa da yükümlülük ve borç yükleyen iki taraflı bir sözleşmedir. İnanç sözleşmeleri herhangi bir şekle tabi değildir. Ancak yazılı ve resmi şekilde yapılması gereken bir kanunun (alacağın temliki, gayrimenkullerin devri vb.) inanç sözleşmesine konu edilmesi halinde; inanç sözleşmesi de o zorunlu şekle tabi olacaktır.  Devir (temlik işlemiyle) mülkiyet ve alacak inanılana geçer.
 
c-      İnançlı İşlem ile Muvazaa Arasındaki Farklar
 
İnançlı işlem ile muvazaanın ayrıldıkları noktaları da şu şekilde ifade etmek mümkündür. Önce, taraflar inançlı işlemde devri ciddi olarak istedikleri halde, muvazaada bunu istemezler. Taraflar, inançlı devir işlemiyle inanılana devredilen hak üzerinden inanılanın tam bir mülkiyet veya alacak hakkı kazanmasını kesin ve ciddi olarak istemektedirler. İnanç anlaşmasından doğan sınırlamalar sadece borçlandırıcı (nisbi) niteliktedir. İkinci olarak, inançlı işlemler sadece tasarruf işlemlerinde yapılabilirler; borçlandırıcı işlemler de inançlı işlem yapılmaz. Oysa hem borçlandırıcı, hem de tasarruf işlemleri muvazaalı olarak yapılabilir. [27]
 
İnançlı sözleşme, muvazaadan farklı olarak göstermelik değildir. İnançlı sözleşmenin hukuki sonuçlarını doğurması taraflarca gerçekten istenir. Fakat taraflardan biri, böyle bir sözleşmenin kendisine sağladığı hukuki durumu, ancak belli bir amaçla kullanacağını ve bu amaç gerçekleştikten sonra terk edeceğini diğer tarafa taahhüt eder. İnançlı sözleşmede hukuka aykırı bir amaç bulunmamaktadır. Bundan dolayı inançlı sözleşmeler genellikle geçerlidir. [28]
 
İnançlı işlemler, ilke olarak geçerlidir. Çünkü hakkın devri tarafların iradelerine uygundur. Ancak, muvazaalı oldukları zaman geçersizlik söz konusu olur. Bu son duruma, tarafların, inananın alacaklarından mal kaçırmak için bir gayrimenkulün mülkiyetini inanılana devretmeleri, fakat aslında borçlandırıcı işlemi teşkil eden satım sözleşmesini ve dolayısı ile mülkiyetin intikalini istememeleri hali örnek olarak gösterilebilir. [29]
 
2-      Muvazaanın Kanuna Karşı Hileden Farkı
 
Kanuna karşı hile veya sadece hile çoğu kez muvazaa ve inançlı sözleşme ile karışır. Taraflar, Kanun’un geçerli saydığı hukuki işlemleri, kanuna aykırı sonuçlara varmak amacıyla yaptıkları takdirde, kanuna karşı hileden söz edilir. [30]  Kanuna karşı hile, emredici bir kanun hükmünün yasakladığı bir amaca, bu kanun hükmünün uygulanmasını bertaraf ederek başka bir yoldan erişmektir.[31]
 
Kanuna karşı hilede bir aldatma söz konusudur. Muvazaada, bir taraf diğerini aldatmamakta aksine onunla üçüncü kişileri aldatmak için sözde bir görünüş yaratmaktadır. Özetleyecek olursak, kanuna karşı hilede emredici bir kanun hükmünün men ettiği gayeye, bu hükmün uygulamasını ortadan kaldırarak başka bir yoldan erişilmek istenmektedir. [32]
 
III - MUVAZAANIN İSPATI
 
A- Muvazaanın Muvazaalı İşleme Taraf Olanlarca İleri Sürülmesi
 
Medeni Kanun’un 6’ncı maddesine göre, Kanun aksini emretmedikçe herkes iddiasını ispat etmek zorundadır. Ayrıca Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 295’inci maddesi uyarınca senede bağlı her türlü iddia şahitle değil onun dışındaki delillerle ispat edilebilir. Bu iki madde göz önüne alındığında, taraflardan biri muvazaalı sözleşmenin geçersizliğini ileri sürdüğü takdirde, muvazaanın varlığını yazılı veya sözleşme için resmi şekil söz konusuysa resmi veya yazılı delille ispat etmek zorundadır. Muvazaalı işlemler resmi şekilde yapılmışsa getirilecek delilin resmi senet olması şart değildir. Ancak getirilecek delil yazılı bir delil olmalıdır.
 
B- Muvazaanın Üçüncü Kişiler Tarafından Öne Sürülmesi
 
Muvazaayı ileri sürenlerin hukuki işleme veya muvazaalı sözleşmeye taraf olmayan üçüncü kişiler olması durumunda; bu kişiler muvazaayı her türlü delille ispat edebilirler. Üçüncü kişilerin muvazaayı ispat etmesi için yazılı delil söz konusu olmadığı gibi bu kişiler muvazaayı şahit ifadesi ile de, ispat edebilirler. Şahit ifadesinin kabul edilmesinin nedeni, üçüncü kişilerin taraflar arasında yapılan bir sözleşmenin muvazaalı olduğunu ispat etmelerinin çok zor hatta neredeyse imkansız olmasıdır.
 
Yazılı sözleşmenin tarafları muvazaa iddialarını yazılı kanıtla ispat etmek zorundadırlar. Üçüncü şahıslar ise muvazaa anlaşmasının dışında kalan, muvazaa anlaşmasına katılmayanlardır. Muvazaa anlaşması taraflarca gizli olarak yapılmaktadır. Bu nedenle üçüncü şahısların muvazaa anlaşmasını ele geçirmeleri veya muvazaanın kanıtı sayılacak ve sözleşmenin taraflarını bağlayacak başkaca yazılı bir belge bulmaları çok zor belki de imkansızdır. HUMK’un şahit dinletme hakkını açıklayan 293’üncü maddesinde bu yönde bir sarahat yoksa da uygulamada ve öğretide üçüncü şahısların muvazaa iddialarını her türlü delil ile ispat edebileceği kabul edilmektedir. [33]
 
IV. SONUÇ
 
Muvazaa, Arapça kökenli bir kelimedir. Kelimenin öz Türkçe karşılığı danışıklı dövüş, danışıklık, şike şeklinde ifade edilmektedir. Ancak yine de çoğunluk tarafından muvazaa kelimesi kullanılmaktadır. Kanunlarda muvazaa ile ilgili yazılı bir tanım mevcut değildir. Sadece Borçlar Kanunu’nda muvazaaya yönelik bir açıklama vardır. Yukarıda da yazdığımız bir tanıma göre; muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan bir işlem yapmaları, fakat görünürdeki bu işlemin kendi aralarında geçerli olmayacağı hususunda uzlaşmalarıdır.
 
Vergi hukuku açısından da bir muvazaa tanım-açıklaması yapmak mümkündür. Buna göre, mükellefler kendi aralarında yaptıkları göstermelik bir anlaşma ile vergi idaresini yanıltmak ve bu yolla vergiden kurtulmak isterler ve bunun için görünürde normal hukuki kurallara uygun fakat gerçekte vergiden kurtulmayı amaçlayan sözleşmeler yaparlar. İşte sözleşmeyi yapan taraflar, vergiyi doğuran olayı asıl amacından saptırarak ödenecek olan verginin konusu, matrahı, mükellefi ve tutarını ortadan kaldıran veya oranını düşüren sonuçlara ulaşmak istedikleri takdirde, yapılan işlem vergi uygulaması açısından muvazaalı sayılacaktır.
 
Bir muvazaalı işlemde dört unsur mevcuttur. Bunlar, tarfların başkalarını aldatmak amacıyla yaptıkları görünürdeki işlem, yaptıkları görünürdeki işlemin kendi aralarında hüküm ifade etmeyeciğine dair yaptıkları muvazaa sözleşmesi, tarafların gerçek iradesini gösteren gizli sözleşme ve üçüncü kişileri aldatma kasdıdır. Tarafların gerçek iradelerine uymayan muvazaalı işlemler, ister mutlak muvazaa, ister nisbi muvazaa söz konusu olsun, geçersizdir, batıldır. Muvazaalı işlem taraflar arasında hiçbir hukuki sonuç alacak ve borç doğurmaz. Muvazaalı işlemler için “irade prensibi” uygulanır.
 
Muvazaalı işleme taraf olanlardan biri muvazaalı sözleşmenin geçersizliğini ileri sürdüğü takdirde, muvazaanın varlığını; yazılı, sözleşme için resmi şekil söz konusuysa resmi veya yazılı delille ispat etmek zorundadır. Ancak muvazaayı ileri sürenlerin hukuki işleme veya muvazaalı sözleşmeye taraf olmayan üçüncü kişiler olması durumunda; bu kişiler muvazaayı her türlü delille ispat edebilirler.
 
Biz bu çalışmamızda muvazaayı tanımladık. Muvazaa müessesesine benzeyen diğer müesseselerle muvazaanın farkını ortaya koyduk. Muvazaanın nasıl ispat edileceğini kısaca anlatmaya çalıştık. Çalışmamızın başında da belirttiğimiz gibi muvazaa bütün hukuk dallarında ortaya çıkmaktadır. Özellikle vergi hukukunda günümüzde pek çok muvazaalı işlemden bahsedilmektedir. “Muvazaa I- Özel Hukukda Muvazaa” isimli bu çalışmamızla özel hukuktaki muvazaa kavramını anlatmaya çalıştık. Bundan sonraki ”Muvazaa II-Vergi Hukunda Muvazaa” isimli çalışmamızda vergi uygulamasında muvazaa kavramını, tespitini ve ispatını açıklamaya ve bu kavramın özel hukuktaki muvazaa müessesesinden farklılıklarını anlatmaya çalışacağız.
 
YARARLANILAN KAYNAKLAR
 
1-     ALTAY, Şakir. Hukuk ve Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1983

2-     EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 1, İstanbul: Beta Yayınları, 1998
 
3-     ESENER, Turhan. Türk Hususi Hukukunda Muvazaalı Muameleler, Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayın No:105, 1956
 
4-     KOYUNCU, Mesut. Muvazaa Müessesesi, Müessesenin Örtülü Sermaye ve Örtülü Kazanç Dağıtımı Müesseseleri ile Karşılaştırılması-I, Yaklaşım Sayı, 129 (Eylül 2003) s. 54-59
 
5-     KOYUNCU, Mesut. Muvazaa Müessesesi, Müessesenin Örtülü Sermaye ve Örtülü Kazanç Dağıtımı Müesseseleri ile Karşılaştırılması-II, Yaklaşım, Sayı 130 (Ekim 2003), s.56-62
 
6-     OĞUZMAN, Kemal- ÖZ, Turgut. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul: Filiz Kitapevi, 1995
 
7-     ÖZKAYA, Eraslan. İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Ankara: Turhan Kitabevi, 1999
 
8-     REİSOĞLU, Safa. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul: Beta Yayınları, 1988
 
9-     TEKİNAY-AKMAN-BURCUOĞLU-ALTOP, Tekinay Borçlar Hukuku, İstanbul: Filiz Kitapevi, 1993
 
10- TUNCER, Selahattin. Vergi Hukukunda Muvazaa-I. Yaklaşım, Sayı 80 (Ağustos 1999) s.18-24
 
Burhan GÜNDOĞDU
Hesap Uzmanı
 


[1] Eraslan ÖZKAYA, İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Ankara: Turhan kitabevi, 1999 s.103
[2] Selahattin TUNCER, Vergi Hukukunda Muvazaa I, Yaklaşım, Sayı 80 (Ağustos 1999) s.18-24
[3] Şakir ALTAY, Hukuk ve Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1983
[4] Turhan ESENER, Türk Hususi Hukukunda Muvazaalı Muameleler, Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını No:105, Fakülteler Matbaası, 1956 s.1
[5] Selahattin TUNCER, age.
[6] TEKİNAY-AKMAN-BURCUOĞLU-ALTOP, Tekinay Borçlar Hukuku, (Genel Hükümler) 7. Baskı, İstanbul: Filiz Kitabevi, 1993, s.407-418
[7] EREN, Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Cilt I, Baskı 3, İstanbul: beta yayınları s. 419 ve dv.
[8] EREN, Borçlar Hukuku, sh. 372; ONURSAN, Borçlar Hukuku. Ankara, 1973. sh .61; ESENER, age. Sh. 7; REİSOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 1990 sh. 80; FEYZİOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, yıl 1976, sh. 188
[9] POSTACIOĞLU, Gayrimenkullerin Ferağında Şekle Riayet Mecburiyeti sh.114
[10] ARSEBÜK, Borçlar Hukuku, sh.404; ARSEBUK, Akitlerde Muvazaa Tatbikat Şekilleri, AD. Ceridesi sayı 1942/10; TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, age. sh. 549, 550; OĞUZMAN, Borçlar Hukuku Dersleri. C.1., genişletilmiş 4. Baskı, İstanbul 1987, sh. 91; TUNÇOMAĞ, age. sh. 7
[11] YİBK. 07.10.1953 T. 8/7 K. Federal mahkeme muvazaası tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerek iradelerine uymayan bir muamele yapmaları, fakat görüşteki bu muamelenin kendi aralarında geçerli olmayacağı hususunda anlaşmaları (St. 1929 261) bir başka kararında ise tarafların irade beyanlarının objektif anlamına bağlı bulunan hukuki sonuçların meydana gelmeyeceğini kararlaştırdıkları ve böylece sırf görünüşte bir sözleşme kurmak istedikleri takdirde işlem muvazaalıdır. (BGE 72 II. 154 fdt 1946 I 610). Şeklinde tarif etmektedir. Ancak Federal Mahkemenin özellikle son kararı daha ziyade mutlak muvazaayı tarif etmekte nisbi muvazaayı kapsamamaktadır. Bu bakımdan noksandır.
[12] POSTACIOĞLU, İHFM. Yıl 1947 sh. 1021, bu tarifte nisbi muvazaanın tarifidir.
[13] Selahattin TUNCER, age.
[14] Eraslan ÖZKAYA, age., s.106
[15] Fikret EREN, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt1, İstanbul: Beta Yayınları, 1998, s.325
[16] Eraslan ÖZKAYA, age., s. 107
[17] Fikret EREN, age., s. 326
[18] Fikret EREN, age s. 327
[19] ibid.
[20] Safa REİSOĞLU, Boçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul: Beta Yay. 1988, s.83
[21]  Safa REİSOĞLU, age. S. 83-84
[22] Fikret EREN, age. s. 331
[23] Safa REİSOĞLU, age. s. 85
[24] İbid.
[25] Kemal OĞUZMAN-Turgut ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, İstanbul: Filiz Kitabevi, 1995
[26] Fikret EREN, age. s. 339
[27] Fikret EREN, age. s. 343
[28] Selahattin TUNCER, age.
[29] Fikret EREN, s. 343
[30] Turhan ESENER, Türk Hususi Hukukunda Muvazaalı Muamele, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayanı no:105, 1956 s.13
[31] Selahattin TUNCER, age.
[32] Selahattin TUNCER, age.
[33] Eraslan, ÖZKAYA, age. s. 146
 
 
Ücretsiz üyelik
Şifremi Unuttum
USD
Euro
Üfe & Tüfe Oranlarını görmek için aşağıdaki excel ikonuna tıklayınız.

*Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileridir.​

ÜFE & TÜFE
Endeks Arşivi

Excel Dokümanı
     
  Copyright ® 2013 Esenlik Yeminli Mali Müşavirlik Ltd. Şti. Web Tasarımı