Danıştay Dördüncü Daire
Götürü usulde gelir vergisine tabi mükelleflerde götürülük şartlarının kaybedildiği yılla ilgili done (tespit) bulunmaması halinde Gelir Vergisi Kanunu'nun 116. maddesindeki hayat standardına ait veriler esas alınarak yapılacak re'sen tarhiyatta yasaya aykırılıktan bahsedilemez. 1982 takvim yılı için mükellef adına re'sen takdir yoluyla salınan gelir vergisi kesişen kaçakçılık cezasını; yapı ustalığı ve işi nedeniyle götürü usulde gelir vergisi mükellefi olan mükellefin 1981 yılında iki ortağı ile birlikte başka bir inşaatın kaba kısmını yanlarında kendi hesaplarına işçi çalıştırmak suretiyle yaptıklarının ve karşılığında 678.000 lira aldıklarının yoklama fişiyle ve inşaat sahiplerinin ifadeleriyle tespiti üzerine; 1982 yılından itibaren gerçek usulde mükellefiyetinin tesis edildiği, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 48. maddesinin dördüncü fıkrasında yazılı 450.000 liralık sınırın aşılması nedeniyle götürülük şartlarının kaybedildiğinin açık olduğu; ancak Taktir Komisyonu'nca 1982 yılında ne iş yaptığı ve ne kadar kazandığı araştırılmaksızın sadece bir önceki yıl kazancının esas alınarak matrah takdir edilmesi yerinde bulunmadığından, Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 116. maddesinde yer alan ikinci sınıf tacirlere ait, 90.000 lira asgari matrah üzerinden tarhiyat yapılmasının uygun olacağı; Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 347. maddesi uyarınca bu matrah farkına göre ağır kusur cezası kesilmesi gerekeceği gerekçesiyle değişiklikle onayan Vergi Mahkemesi kararının; mükellefçe götürü usule tabi olanlarda yanında işçi çalıştırabileceklerinden bu hususun gerçek usule geçiş nedeni olamayacağı, tesadüfen aynı işin yürütülmesinde inşaat sahibince görevlendirildiklerinden diğer iki usta ile adi ortaklıklarının sözkonusu edilemeyeceği ileri sürülerek, Vergi Dairesi tarafından ise, Gelir Vergisi Kanunu'nun 'Hayat Standardı' esası ile ilgili 116. maddesinin olaya uygulanamayacağı iddialarıyla bozulması isteğine ilişkindir. Vergi Dairesi Müdürlüğü'nce ve mükellef tarafından vergi aslına yönelik olarak ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının dayandığı gerekçeler karşılığında yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte görülmemiştir. Mükellefin cezaya ilişkin temyizine gelince, matrahın oluşum biçimi ve olayın özelliğine göre yükümlünün vergi kaçırma kastinin bulunmadığı kanısına varılmıştır. Bu nedenle Vergi Dairesi temyizinin reddine, mükellef temyizinin kısmen kabulü ile Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına, cezanın kusur cezasına çevrilmesine oybirliğiyle karar verildi.