Danıştay Dördüncü Daire
Yalnız Türkiye'de elde ettikleri kurum kazançları üzerinden vergilendirilmeleri öngörülen dar mükellef kurumların, yalnızca Türkiye'de elde ettiği hasılattan Türkiye'de yaptıkları işletme ve genel giderleri indirilebilir. Kurumlar Vergisi Kanunu uygulaması yönünden dar mükellefiyet, kanuni ve iş merkezinden her ikisi de Türkiye dışında bulunan fakat kazançlarının bir bölümünü Türkiye'de elde eden kurumların yalnız bu kazançlarım vergilendirmeyi öngören bir mükellefiyet şeklidir. Dar mükellefiyette, ticari kazancın Türkiye'de elde edilmiş sayılarak vergiye tabi tutulması için, yabancı kurumun Türkiye'de Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun işyeri ve daimi temsilci bulundurması ve kazancın bu yerlerde veya bu temsilciler aracılığıyla yapılan işlerden elde elde edilmesi gerekmektedir. Gelir Vergisi Kanunu'nun 8. maddesinde daimi temsilci, 'bir hizmet veya vekalet akdi ile temsil edilene bağlı olup, onun nam ve hesabına muayyen veya gayrimuayyen bir müddetle veya müteaddit ticari muameleler ifasına yetkili kimsedir' denilmek suretiyle tarif edildiğine göre, Davacı Kurumun Türkiye'deki işyerinde ve daimi temsilci vasıtasıyla sağladığı gelirin vergilendirilmesinde, verginin tam muhatabım teşkil ettiği, Türkiye'de işyerinin ve temsilcisinin ondan ayrı müstakil bir varlığının bulunmadığı kuşkusuzdur. Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 11. maddesi uyarınca dar mükellefiyete tabi kurumların, yalnız Türkiye'de elde ettikleri kurum kazançları üzerinden vergilendirilecekleri öngörüldüğünde, kurumun Türkiye'de elde ettiği hasılattan ancak Türkiye'deki işletme ve genel giderlerin düşülmesi sözkonusu olabilir. Esasen Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 15. maddesinin 5 numaralı bendinde, dar mükellefiyete tabi kurumları, ana merkeze veya Türkiye dışındaki şubelere verilen faiz, komisyon ve benzerleri ile bunların giderlerine veya zararlarına iştirak etmek üzere ayrılan hisselerin kurum kazancının tespitinde hasılattan indirilmesinin kabul edilmeyeceği belirtilmiştir. Nitekim bu dönem için ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerine salınan kurumlar vergisi, kararın düzeltilmesi safhasında, Dairemizin 22.6.1987 günlü ve 19872185 sayılı kararıyla, hizmetin bir bölümünün yurt dışındaki merkez tarafında yapılmış olmasının bir kısminin masraf payı olarak ayrılmasını ve hasılattan indirilmesini gerektirmeyeceği gerekçesiyle tasdik edilmiş bulunmaktadır. Gelir Vergisi Kanunu'nun ikinci fıkrasının 4 numaralı bendinde, Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca yıllık veya özel beyanname veren dar mükellefiyete tabi kurumların ticari bilançolarına göre doğan kardan kanunu düşüldükten sonra kalan kısım menkul sermaye iradı sayılmış, 94. maddesinin 7 numaralı bendinde de dağıtılsın veya dağıtılmasın bu iratların gelir vergisi tevkifatına tabi tutulacağı belirtilmiştir. Böylece dar mükellefiyete tabi kurumların, kurumları vergisine tabi olmayan gelirleri de gelir vergisi tevkifatına tabi tutulmak istenmiştir. Kurumlar vergisi matrahının hesaplanması yönünden gider olarak kabul edilmeyen merkeze ödenen masraf payı kurum varlığından çıkan gerçek bir gider niteliği taşımadığından, Türkiye'de elde edilen kazançtan, şirket ortaklarına dağıtılacak kar miktarım hesaplamak üzere düzenlenen şubenin ticari bilançosunun pasifinde yer alacağı da düşünülemez. Sözkonusu meblağın, kurumlar vergisi matrahı yönünden kabul edilmeyen gerçek bir gider gibi düşünülerek gelir (stopaj) vergisi matrahından indirilmesine karar verilmesinde isabet yoktur. Davacı şirket, sözkonusu meblağın, merkez hizmet karşılığı yapılmış bir ödeme sayılarak Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 24. maddesi uyarınca transfer sırasında esasen kurumlar vergisi tevkifatına tabi tutulduğunu, bu takdirde mükerrer vergilemenin sözkonusu olacağım da iddia etmiştir. Bu yoldaki iddia, idareden vergilendirme hatası yoluyla bir iade talebine esas olabilirse de, yukarıda açıklanan gerekçeler karşısında, tarhiyatı kusurlandırıcı nitelikte sayılmaz. Bu sebeplerle Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına, ihtirazi kayıtla beyan üzerinden salınan verginin tasdikine oybirliğiyle karar verildi.