Dairesi
Anonim şirketin, satışım yaptığı otobüs ve kamyonların; satış tarihinde peşin satış bedelinin, tahsil edildiği yılda da vade farklarının hasılat olarak yazılarak tahakkuk ettiği yılda matrahın azaltılması yoluyla dönem karının istenildiği biçimde yıllara yayılması, vergilendirme tekniğine ve vergi h
Karar No
1993/1975
Esas No
1993/337
Karar Tarihi
30-06-1993

Danıştay Üçüncü Daire

Anonim şirketin, satışım yaptığı otobüs ve kamyonların; satış tarihinde peşin satış bedelinin, tahsil edildiği yılda da vade farklarının hasılat olarak yazılarak tahakkuk ettiği yılda matrahın azaltılması yoluyla dönem karının istenildiği biçimde yıllara yayılması, vergilendirme tekniğine ve vergi hukukuna uygun değildir. Uyuşmazlık, otobüs ve kamyon satışı yapan Davacı Şirketin bu satışları nedeniyle tahsil ettiği vade farklarının satış bedeli içinde kabul edilip edilemeyeceği, başka bir deyişle vade farkı olarak hesaplanan faiz tutarları için alınan senetlerin satışın yapıldığı yılda kayıtlara intikal ettirilerek vergisinin ödenip ödenmeyeceği hususundan doğmuş bulunmaktadır. Borçlar Kanunu’nun 222. maddesinde, taksitli satış, bir malın bedelinin taksitle ödenmesi şartıyla alıcıya teslim edilmesi şeklinde tanımlanmış olup taksitlerin zamanında Ödenmemesi halinde satıcının ödenmeyen taksitlerin ödenmesini isteyebileceği gibi taraflar arasında kararlaştırılmış ise satıcı satılan malın mülkiyetim ve sözleşmenin bozulmasıni isteme hakkına sahip olacağı belirtilmiş bulunmaktadır. Davacı Şirketle otobüs ve kamyon alıcıları arasında düzenlenen satış sözleşmelerinde, fatura tarihinden itibaren 30 gün içinde bedelin tamamen ödeneceğinin, bu süre içinde ödeme yapılmayarak erteleme istenmesi halinde vade farkı ve katma değer vergisi ödenmesi şartıyla erteleme isteğinin kabul edilebileceğinin ertelenen her borç miktarının Ödenmemesi halinde ana paradan ödenmemiş olan borcun muaccel olacağının öngörülmüş bulunması bu sözleşmelerin taksitli satış sözleşmesi olduğunu açık olarak göstermektedir. Her ne kadar düzenlenen faturaların üzerinde fatura bedelinin 30 günde ödeneceği ibaresi yer almış ise de gerçekte satışların peşin olmadığı, şirketin, alıcılara 20 bazen 30 ay gibi uzun bir vadeyi kapsayan eşit taksitlere bölünmüş senetleri imzalatarak aldığı anlaşılmıştır. Nitekim, otobüs alıcıları inceleme elemanına taşıtları vadeli olarak satın aldıklarını ve vadeleri belirlenmiş 20 30 adet senet verdiklerini, taşıtların kendilerine maliyetinin, faturada yazılı miktar ile borcun biteceği tarihe kadar ödedikleri vade farkı toplamından ibaret olduğunu beyan etmişlerdir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3/B maddesinde, vergilendirmede, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü dille ispatlanabileceği hüküm karşısında, otobüs alıcılarının da ifadeleriyle belirlendiği üzere Davacı Şirket ile alıcılar arasında düzenlenen senetlerin alacak senedi olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Öte yandan, vadeye bağlanan alacak nedeniyle ana para, vade farkı ve katma değer vergisinden oluşan miktarlar için müşteri tarafından imzalanarak şirkete verilen ve alacağın takip ve tahsilim sağlayacak olan bonoların müşteriler yönünden borç, şirket yönünden ise alacak senedi olduğu açık olup bu senetlerin şirket tarafından bankaya verilmemesi ve ciro edilmemiş elması haciz ve rehin uygulaması da yapılan olayda, davacı şirket tarafından ileri sürüldüğü gibi anılan bonoların teminat senedi olarak nitelendirilmesin)’ gerektirmez. 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. maddesinde kurumlar vergisinin, 1. maddede yazılı mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Gelir Vergisi Kanunu’nda ise ticari kazançta gelirin elde edilmesi tahakkuk esasına bağlanmış olup, geliri doğuran işlemin eksiksiz olarak yapılması bir başka deyişle gelirin mahiyet ve tutar itibariyle kesinlik kazanmış olması gelirin elde edilmiş sayılması için yeterli sayılmıştır. 213 sayılı Kanun’un 19. maddesinde, vergi alacağının, Vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğacağı belirtildiğinden ve yukarıda da belirtildiği üzere ticari kazancın tesbitinde tahakkuk esası cari olup taksitli satışlarda vergiyi doğuran olay satışla gerçekleştiğinden tahakkuk eden (peşin fiyat + vade farkı) satış tutarının tamamının satış faturasında gösterilmesi ve satış tarihi itibariyle deftere hasılat olarak yazılması Kanun hükmü gereğidir. Aksi uygulamanın tahakkuk ve verginin dönemselliği ilkelerine aykırılığı açıktır. Kaldı ki, tahakkuk esasına göre vergilendirilen gelirin, muhtelif nedenlerle tahsil edilememesi, ilgilinin tasarrufuna girmemesi halinde, Kanun koyucu bu hususu gözönünde tutarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 322 ve 323. maddesiyle şüpheli ve değersiz alacak olarak zarara intikal ettirilmesini kabul etmiştir. Ayrıca anılan Yasa’nın 281. maddesiyle, vadesi gelmemiş olan senede bağlı alacakların değerleme gününün kıymetine irca olunabileceği, bu takdirde senette faiz nisbeti açıklanmış ise bu nisbetin açıklanmamışsa Cumhuriyet Merkez Bankasının resmi iskonto haddinin uygulanacağı hükmü getirilmek suretiyle dönemsellik ilkesi korunmuş bulunmaktadır. Öte yandan, Borçlar Kanununda düzenlenmiş bulunan akit serbestîsine ilişkin hükümlere dayanılarak taraflar arasında yapılan sözleşmelerin, Vergi Kanunlarının amir hükümlerini ve getirdiği sistemin bertaraf edilmesine hukukilik kazandıranı yapacağı gibi bu tür sözleşmelerin vergi idaresini bağlayıcı nitelikte olduğu da kabul edilemez. Aksine bir uygulamanın Vergi Kanunlarının öngördüğü sistemin etkin ve adil biçimde uygulanmasını önleyebileceği için hiçbir şekilde kabul edilmesi düşünülemez. Bu nedenle, Davacı şirketin alıcılarla yaptığı satış sözleşmelerine dayanarak ticari kazancın tesbitinde tahakkuk esasım egemen kılan Kanun hükmüne aykırı biçimde işlem yapmasını kabul etmek mümkün değildir. Kaldı ki, olayda söz konuşu sözleşmelere de uyulmamış bulunmaktadır. Zira sözleşmelere göre satışı yapılan araçların peşin satış bedellerinin ödenmeyen kısmım içeren ve 30 gün vadeli senetler düzenlenmesi gerekirken satış sırasında peşin satış bedellerinin ödenmeyen kısmı ile vade farklarım içeren 20 ya da 30 adet senet düzenlendiği sözleşmelerin tarafları olan ve vergiyi doğuran olayın doğrudan ilgilisi bulunan alıcıların birbirini doğrulayan ifadelerinden anlaşılmaktadır. Diğer taraftan senetlerin vadeleri geldiğinde veya tahsil edildiğinde hasılat olarak kaydedilmeleri nedeniyle ortada vergi ziyanı bulunmadığı yolundaki iddianın da geçerliliği yoktur. Zira senetlerin vade veya tahsil tarihinde vergiyi doğuran herhangi bir olay söz konuşu değildir. Başka bir deyişle bu tarihlerde mal satışı veya hizmet ifası diye bir olay meydana gelmemiştir. Tahsil edilen senet bedelleri vergiyi doğuran taşıt aracı satışı ile ilgilidir ve satışın yapıldığı sırada hasılat kaydedilmesi Kurumlar Vergisi Kanunu’nun göndermede bulunduğu Gelir Vergisi Kanunu’nun tahakkuk esasım cari kılan amir hükmü gereğidir. Bu nedenlerle, Davacı Şirket tarafından satış tarihinde peşin satış bedelinin, tahsil edildiği yılda da vade farklarının hasılat olarak yazılarak tahakkuk ettiği yılda matrahın azaltılması yoluyla dönem karının istenildiği biçimde yıllara yayılmasında vergilendirme tekniğine ve vergi hukukuna uygunluk görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, oybirliğiyle karar verildi.

 
Ücretsiz üyelik
Şifremi Unuttum
USD
Euro
Üfe & Tüfe Oranlarını görmek için aşağıdaki excel ikonuna tıklayınız.

*Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileridir.​

ÜFE & TÜFE
Endeks Arşivi

Excel Dokümanı
     
  Copyright ® 2013 Esenlik Yeminli Mali Müşavirlik Ltd. Şti. Web Tasarımı