Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu
Gerçekte tahsil edilen peşinattan arta kalan kısmın, alıcının talebine göre her defasında otuzar gün olmak üzere ve sözleşme uyarınca 20 veya 30 ay ertelenmesi nedeniyle, erteleme sayısınca alıcıdan alınan bono bedelleri satış yılının kazancı olarak beyan edilmez. Mercedes Benz marka otobüslerin satışım yapan yükümlü Kurumun 1988 takvim yılma ilişkin işlemlerinin incelenmesi sonucunda düzenlenen raporda; alıcılarla imzalanan sözleşmede ilkece, araçların peşin satıldığı ancak, 30 gün içinde alıcının vade farkı ödemek koşuluyla borcunun 20 yada 30 ay ertelenmesinin kabul edildiği, faturaların, peşin satış fiyatı üzerinden düzenlenerek yasal defterlere bu bedelin hasılat kaydedildiği, alıcı ifadelerine başvurulduğunda ise otobüslerin belli bir miktar peşinat ödenerek bakiye borcun 20 yada 30 ay süre ile vade farkı eklenerek taksitlendirildiği ve bonoya bağlandığının öğrenildiği, vade farklarının, tahsil edildikleri tarihin geliri olarak defterlere kaydedildiği, Şirketin, ticari kazancının tahakkuk ilkesine göre tesbiti gerekirken, bu ilkeyi gözardı ederek bir kısım hasılatım kayıt ve beyan dışı bıraktığı saptanarak, adına kaçakçılık cezalı Kurumlar Vergisi salınmıştır. Tarhiyata karşı dava açan Kurum, araçların peşin satıldığım ve peşin satış fiyatının faturası üzerinden hasılat yazıldığım, vadelendirmenin, Kurum tarafından alıcılarına sağlanan finansman hizmetinden ibaret olduğu ve herhangi bir vergi kaybına yol açılmadığım ileri sürmüştür. Davayı inceleyen Adana 2. Vergi Mahkemesi K: 1991/1255 sayılı kararıyla; ticari kazancın tesbitinde tahakkuk esasinin cari olduğu, satış tutarının, peşinat ve taksitlendirilen borç toplamı olarak fatura edilmesi ve hasılat kaydı gerektiği, teminat senedi niteliğinde olduğu ileri sürülen senetlerin bu niteliği hakkında bir inceleme yapılmadığı gibi 213 sayılı Yasada alacak senetlerinin değerleme günündeki değeri üzerinden değerlenmesinin mükelleflerin seçimine bırakıldığı, şirketin bu senetleri reeskonta tabi tutmamış olmasının, iddiaya kanıt teşkil etmeyeceği, Kurum tarafından alıcılara parasal bir yardım yapılmamış olması, senetlerin, taraflar arasındaki alımsatımdan doğması nedeniyle bu yoldaki iddiada da isabet bulunmadığı, gerekçesiyle vergi aslına yönelik dava reddedilmiş, ceza yönünden kısmen kabul edilerek kaçakçılık cezası kusura dönüştürülmüştür. Tarafların temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi ise K: 1992/ 3206 sayılı Kararıyla Vergi Dairesi Müdürlüğü isteminin reddi, Kurum isteminin kabulüne karar vermiştir. Kararda; izlenen muhasebe tarzında taksitlendirilen borcun mal bedeline ilişkin kısminin aracın teslim tarihinde alacak olarak kaydedildiği, vade farkı olarak hesaplanan kısmın tahsil edildikçe alacak yazıldığı, senetlerin, alıcı tarafından erteleme talebinde bulunulmadıkça teminat senedi niteliğin! taşıyacağı, her ertelemenin, bir aylık vade farkının naklen ve peşin olarak ödenmesini zorunlu kıldığı, dolayısıyla erteleme talebinin bu şartla satıcıyı bağladığı, peşin ödeme yapıldığı takdirde hukuki sebepten yoksun kalan bonoların satıcı tarafından iadesi gerektiği, erteleme talebi olmadıkça senet bedellerinin satıcının hesaben tahsilatı sayılamayacağı, 213 sayılı Yasanın 281. maddesindeki kuralın da bunu doğruladığı, dolayısıyla senetlerin, satış bedeline ek bir bedeli değil, satıcının satım nedeniyle yüklendiği riske güvence oluşturduğu, şirketin de bu senetleri, teminat seedi kabul ederek dönem hasılatım etkilemeyecek şekilde muhasebeleştirdiği, alacak senedi olarak nitelemiş olsaydı, 213 sayılı Yasanın 281. maddesine göre reeskonta tabi tutarak değerleme gününün değerine icra edip, doğacak fiktif kazancı ortadan kaldırarak, matrahı makul düzeyine indirilmesi yolunun izleneceği, tüm bu nedenler ve sözleşme özgürlüğü ile ilgili Borçlar Kanundaki temel ilkeye aykırı olmayansatış sözleşmesinden dolayı satışın, peşin satış kabulü ve hasılatın buna göre beyanında yasaya aykırılık görülmediği gerekçesiyle Vergi Mahkemesi kararı bozulmuştur. Bozma Kararma uymayan Vergi Mahkemesi, ilk kararında ısrar etmiştir. Karar, Kurum tarafından temyiz edilmiştir. Karar; peşin satış fiyatım belirleyen üretici firmadan aldığı taşıt araçlarım bayi sıfatıyla nihai tüketici durumundaki alıcılara, aralarında bağıtlanan sözleşmedeki kurallara göre aracın hemen teslimi, bedelinin ise en geç 30 gün içinde peşin veya alıcının her başvurusu üzerine otuzar gün erteleyerek vade farkı eklemek suretiyle satan ve erteleme istendiği takdirde borcun ulaşacağı meblağa göre düzenlenen bonoları tahsil tarihlerinde hasılat kaydeden kurum adına uygulanan tarhiyatı, cezayı kusura çevirmek suretiyle değişiklikle onayan Vergi Mahkemesi Israr Kararı temyiz edilmiştir. Kurumun, peşin satış hasılatının tümünü faturanın düzenlendiği tarihte tahsil etmemiş olmasına karşın peşin satış fiyatı üzerinden düzenledi! fatura üzerinden hasılat kaydettiği, taraflar arasında tartışmasızdır. Uyuşmazlık, gerçekte tahsil edilen peşinattan arta kalan kısmın, alıcının talebine göre her defasında otuzar gün olmak üzere ve sözleşme uyarınca 20 veya 30 ay ertelenmesi nedeniyle borcun ulaşacağı tahmini miktar için erteleme sayısınca alıcıdan alınan bono bedellerinin, satış yılı kazancı olarak beyan edilip edilmeyeceği noktasındadır. Piyasa ekonomisi koşularında ve günümüzün çeşitlenen ticari yaşamında, sunuistem ilişkileri, alıcı ve satıcının değişik organizasyonlar içinde sözleşmeleri sonucunu doğurmaktadır. Sözleşme özgürlüğünün hukuksal sınırları içinde bağıtlanan bu tür sözleşmelerin taraflarına yüklediği sorumluluk ve edinimlerin de değişen ve gelişen koşullar gözönüne alınarak değerlendirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Açıklanan bu nedenlerle, Kurum ile alıcıları arasındaki ilişkinin kavranmasında, Borçlar Kanununda sınırlı olarak düzenlenmiş sözleşme kalıpları ve buna ilişkin hükümlerden yola çıkılması, gerçeğe uymayan sonuçlara ulaşılmasına neden olacaktır. Bu yüzden, Kurum tarafından yapılan satışın, Borçlar Kanununda öngörülen tipik taksitli satış olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir. Esasen, sözleşme ve faturaya göre peşin satıldığı akitlerce kabul edilen taşıt araçlarının, ihtilafsız olan peşin satış bedellerinin satış tarihinde hasılat kaydedildiği, gerçekte ise bu bedelin sadece bir kısmım tahsil etmiş olan Kurumun, peşin satış bedeli ile bu bedel arasındaki fark ve muhtemel erteleme sayışma göre alıcıdan aldığı erteleme sayışı kadar bono bedelini tahsil tarihlerinde hasılat yazdığı, herhangi bir erteleme döneminde borcunu tasfiye etme girişiminin alıcıya ait olduğu gözönünde alındığında Kurum tarafından vergi kaybına yol açılmadığı ve izlenen yöntemin, Kurumlar Vergisi Kanunu ile Gelir Vergisi Kanununun, gerçek kazancın vergilendirilmeği yolundaki temel ilkesine uygun düştüğü sonucuna varılmıştır. Bu nedenle Vergi Mahkemesinin ısrar kararının bozulmasına oyçokluğu ile karar verildi.