Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu
Mark olarak borç verilmesi ve bununda borcun ödendiği tarihteki kura göre Türk Parası karşılığında alınması olayında, Markın Türk Parası karşısındaki değer artışının vergilendirilmesi sözkonusu olamaz. İstemin Özeti: Yapılan vergi incelemesinde davacının aralarında akrabalık ilişkisi bulunmayan bir kişiye 1986 yılında 76 bin mark borç para verdiği, daha sonra 22.6.1989 tarihinde bu kişiye 6 milyon lira bedelle arsa satıp, 1.300.000 liraya da bir kooperatif hissesini devraldığı, yapılan hesaplamada 1986 yılında borç verilmiş olan 76 bin markın 78 milyon lira olarak dikkate alındığı ve bu işlemler sonucu davacının 82.700.000 lira alacaklı hale geldiği, bu miktarın 700.000 lirasının elden nakden tahsil edildiği, kalan 82 milyon liranın 52 milyon lirasının 22.6.1989 tarihinde davacının banka hesabına yatırıldığı, geri kalan miktarın 14 milyon lirası için 30.10.1989,16 milyon lirası için ise 10.2.1990 vadeli iki adet senet alındığı ve senet tutarlarının vadelerinde tahsil edildiği saptanmıştır. . İnceleme elemanı 1986 yılında borç verilen 76 bin mark karşılığı olarak alınan 78 milyon liranın 62 milyon lirası 1989 yılında alındığından 1989 yılında banka faiz oranına göre elde edildiği hesaplanan 40.444,543 lira faizin menkul sermaye iradı olarak vergilendirilmesini önermiştir. Bu öneri doğrultusunda 1989 yılma ilişkin olarak yükümlü adına salınan kaçakçılık cezalı gelir vergisine karşı açılan davayı inceleyen Manisa Vergi Mahkemesi 14.10.1992 Günlü ve E: 1991/ 60679, K: 1992/693 Sayılı kararıyla; inceleme raporu ekindeki tutanaktan, davacının 76 bin mark borç para verdiği ve bunu borcun ödendiği tarihteki kura göre Türk Lirası olarak geri aldığı anlaşıldığından, mark olarak borç verilip mark olarak geri alındığı sonucuna varıldığı, markın Türk Lirası karşısındaki değer artışı vergilendirilemeyeceğinden, davacının menkul sermaye iradı elde ettiğine ilişkin tespitin yetersiz olduğu, borç alanın ifadesine başvurulmadığı, borç veren ve alanın faiz alındığı yolunda bir ifadesi bulunmadığından, yalnızca karşılıksız borç para verilemeyeceği savma dayanılarak yapılan tarhiyatta yasaya uygunluk .bulunmadığı gerekçesiyle davayı kabul ederek tarhiyatı n terkinine karar vermiştir. Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi 23.9.1993 Günlü ve E: 1993/291, K: 1993/2420 Sayılı kararıyla; Günün ekonomik koşulları karşısında büyük meblağlar, akrabalık ve iş ilişkisi dışında, karşılıksız borç verilemeyeceğinden, davacının 76 bin mark borç verme işlemi nedeniyle faiz geliri elde ettiğinin kabulü gerektiği, borç para vermeyi alışkanlık haline getirmemiş olanların arızi olarak veya tesadüfen ve ticari bir faaliyete bağlı olmayarak borç verdikleri paralar karşılığında elde ettikleri faizlerin menkul sermaye iradı olarak vergilendirilmesi gerektiği ancak, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 347. maddesinde menkul sermaye iradinin vergi dairesinin bilgisi dışında bırakılması fiili için ağır kusur cezası öngörüldüğü gerekçesiyle, vergi mahkemesi kararım bozmuştur. Bozma kararma uymayan Manisa Vergi Mahkemesi 23.2.1994 Günlü ve E: 1994/4, K: 1994/ 56 Sayılı kararıyla; vergilendirmenin sebebi, bu miktardaki bir paranın menfaatsiz verilemeyeceği düşüncesi olup, bunun gerçek gelirin vergilendirilmesi ilkesine aykırılık yarattığı, Türk Lirası olarak düşünüldüğünde, bu miktardaki paranın karşılıksız verilemeyeceği kabul edilebilirse de, dövizin vadeli getirişi dikkate alındığında, olayda hiç bir teminat alınmadan verilen borç paranın, insani ilişkiler çerçevesinde verilmiş olmasının ağırlık kazandığı, Günümüz ekonomik koşullarında yabancı paralar tasarruf aracı olarak kullanıldığından, tasarrufun Türk Lirası olarak faiz karşılığı bankaya yatırılması ile yabancı para olarak elde bulundurulması arasında fark bulunmadığı, Günümüzde insani nedenlerden kaynaklanan alacakborç ilişkilerinde, enflasyonun varlığı nedeniyle, yabancı paraların kullanıldığı ve bu durumun yurt dışında çalışanlar arasında daha sık görüldüğünün bilindiği dolayısıyla, yükümlünün Almanya'da çalışan hemşehrisi birkişiye mark olarak iade edilmek üzere 76 bin mark verdiği ancak, menfaat temin etmediği sonucuna varıldığı gerekçesiyle, davanın kabulü yolundaki ilk kararda direnmiştir. Direnme kararı Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir. Karar: Davacının faiz karşılığı borç para vererek 1989 yılında menkul sermaye iradı elde ettiği görüşüyle tarh edilen kaçakçılık cezalı gelir vergisinin kaldırılması yolundaki vergi mahkemesi direnme kararı temyiz edilmiştir. İnceleme raporuna ekli 22.8.1990 tarihli tutanakta, inceleme elemanının, 22.6.1989 tarihinde arsa satılıp bir kooperatif hissesi devralındığının ve banka hesabına bu tarihte 52 milyon lira yatırıldığının saptandığım belirterek bu konuda açıklama yapılmasını istemesi üzerine, davacı ve eşi tarafından yapıları açıklamada, hemşehrileri olan H. K. isimli kişiye Ağustos 1986 tarihinde, mark olarak geri alınmak üzere 76 bin mark borç para verildiği, 22.6.1989 tarihinde ise bu kişiye bir arsa satıp yine bu kişiden bir kooperatif hissesi devralındığını, bu işlemler sırasında 1986 yılında verilen 76 bin markın 78 milyon lira olarak dikkate alındığı, 1986 yılında verilen 76 bin markın 1989 yılında 78 milyon lira olarak geri alınması olayı nedeniyle faiz elde edilmediği belirtilmiştir. İnceleme raporunda, Günün şartlarında menfaatsiz borç para alınıp verilemeyeceğinden en az banka faizi oranında bir faiz elde edildiğinin kabulü gerektiği görüşüyle davacının menkul ser maye iradı elde ettiği sonucuna varılmış ise de, olayda faiz alındığı konusunda borç veren ve alan veya olayla ilgisi olan kişiler tarafından verilmiş herhangi bir ifade veya tespit bulunmamaktadır. Son yıllarda enflasyon nedeniyle Türk Lirasında ortaya çıkan değer kaybından korunmak amacıyla, borçalacak ilişkilerinde yabancı paraların kullanıldığı sık olarak görülmektedir. Davacı tarafından da 1986 yılında 76 bin mark borç verildiği ve borç verilen miktarın 22.6.1989 tarihi itibariyle 52 milyon lirası nakit, kalanı ise 30.10.1989 ve 10.2.1990 vadeli bono alınmak suretiyle, 78 milyon lira olarak geri alındığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Öte yandan, davacının 22.6.1989 tarihi itibariyle Türk Lirası olarak aldığı miktarın değerinin 76 bin marktan fazla olduğu yolunda herhangi bir iddia bulunmadığı gibi, 22.6.1989 tarihi itibariyle alınan 78 milyon Türk Lîrasının mark cinsinden değerinin borç verilen miktarın da altında kaldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacı ile borç para verilen kişi arasında hemşehrilik ilişkisi yanında arsa ve kooperatif hissesi alım satımından kaynaklanan bir ilişkinin varlığı nedeniyle ve faiz alındığı yolunda herhangi bir tespit de bulunmaması karşısında, menfaatsiz borç para verilemeyeceği ve bu nedenle davacının menkul sermaye iradı elde ettiği varsayımıyla yapılan tarhiyatı kaldıran vergi mahkemesi direnme kararında, hukuka aykırılık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, vergi dairesi müdürlüğünün temyiz isteminin reddine, oyçokluğu ile karar verildi.