Danıştay Üçüncü Daire
18.07.1988 tarihinde iflasına karar verilen anonim şirketin bu tarihten iflasın 25.01.1996 tarihine kadar ki dönemde şirket idaresi yasal olarak iflas idaresine geçeneğinden tasfiye dönemindeki vergi borçlarından dolayı davacının 213 sayılı VUK' un 10. maddesine göre bir sorumluluğun bulunmadığı, ödeme emri muhteviyatı kamu alacağının tasfiye dönemine ait bulunması nedeniyle bu alacaklarla ilgili olarak VUK' un 10. maddesine göre ödeme emri tebliğ edilemez. İstemin Özeti: (M) Makine Sanayi Ticaret Anonim Sirkelinin ödenmeyen ve şirketten de tahsil edilemeyen 1988 yılının Eylül ve Ekim aylarına ait gelir (stopaj) damga vergisi, vergi cezası ile gecikme faizi için davacı adına tanzim ve tebliğ edilen 11.4.1994 gün ve 3/9432 takip numaralı ödeme emrine karşı açılan davayı; dosyadaki belgelerden, adı geçen şirketin 18.07.1988 tarihinde tasfiyesine karar verildiğinin, durumun iflas idaresince vergi dairesine bildirilmesi üzerine yükümlü şirketin vergi borçlarının iflas masasına yazdırıldığının, iflasın 25.01.1996 tarihinde kapatıldığının, iflas dairesince masaya yazdırılan kamu alacakları için herhangi bir meblağ ayrılmadığı 31.05.1996 gün ve 1988/10 sayılı yazı ile bildirildiğinden 29.04.1996 gün ve 1999/10 dosya numaralı aciz vesikası verildiğinin anlaşıldığı, davacı 01.02.1986 tarihinde şirketteki hissesinin tamamım ...'ya devrederek yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığım iddia etmekte ise de, 26.10.1981 tarihinde kurulan şirketin ilk yönetim kurulu üyelerinden olan, 10.3.1982, 09.03,1984 tarihli genel kurullarda yeniden yönetim kurulu üyeliğine seçilen, 31.10.1984 tarihli imza sirkülerinde şirketin yönetim kurulu başkanı olarak görünen davacının 14.8.1986 tarihinde yapılan genel kurulda 311 oy aldığı, haziran cetveli ile sabit bulunduğundan 1.2.1986 tarihinde yönetim kurulundaki görevinden ayrıldığı iddiasına itibar edilemeyeceği, ancak 18.07.1988 tarihinde şirketin iflasına karar verilmiş olması nedeniyle bu tarihten iflasın kapandığı 25.01.1996 tarihine kadar ki dönemde şirketin idaresi yasal olarak iflas idaresine geçeneğinden tasfiye dönemindeki vergi borçlarından dolayı davacının Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesine göre bir sorumluluğun bulunmadığı, ödeme emri muhteviyatı kamu alacağı tasfiye dönemine ait bulunduğundan bu alacaklarla ilgili olarak Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesine göre ödeme emri tebliğ edilmesinde kanuna uyarlık görülmediği gerekçesiyle kabul ederek ödeme emrini iptal eden Vergi Mahkemesinin kararının; şirketin 18.07.1988 tarihinde iflasına karar verildiği, iflasın 25.01.1996 tarihinde kapandığı, iflas masasına kaydedilen amme alacağı için herhangi bir karşılık ayrılmadığı, iflas müdürlüğü yazısıyla aciz belgesi verildiği, bu nedenle şirketten tahsil imkanı kalmayan amme alacağı için borcun ilgili bulunduğu dönemde kanuni temsilci olan davacı adına tanzim ve tebliğ edilen ödeme emrinde kanuna uyarlık bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istemidir. Mahkemece; iflasın kararının 18.7.1988 kararının verildiği 18.07.1988 tarihi ile iflasın kapandığı 25.1.1996 tarihleri arasında şirketin idaresinin iflas idaresince geçmiş olması karşısında, tasfiye dönemindeki vergi borçlarından dolayı davacının sözkonusu maddeye göre bir sorumluluğunun bulunmadığı ve ödeme emri konuşu vergi alacağının da tasfiye dönemine ait olması nedeniyle bahsedilen maddeye göre ödeme emri tanziminin yerinde olmadığı hususlarına göre hüküm tesis edilmiştir. Davacının yönetim kurulu üyesi olduğu anonim şirketin iflası üzerine, iflas masasının kurulması vergi borçlarının masaya yazdırılmış olunması ve bu vergi alacağının icra iflas Kanunu'nun 206. maddesinin fıkrasının kapsamına girmesi ve mahkeme kararında belirtildiği üzere masaya yazdırılan kamu alacağı için herhangi bir meblağın ayrılmaması ve aciz vesikası verilmesi hususlarının dikkate alınması suretiyle olayın değerlendirilmesi gerekir. Aciz vesikasına göre, vergi alacağının tahsil edilmemesi, şirketin idaresinin iflas masasına geçmesi ile vergi alacağı kalmaması ve dolayısıyla da bu hususların 10. maddeye göre kanuni temsilcinin sorumluluğunun kalktığı anlamına gelmemesi nedeniyle düzenlenen ödeme emrinde bir isabetsizlik yoktur. Bu nedenle vergi mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesi gerekeceği düşünülmektedir Karar: Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan vergi mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle dairemizce de uygun görülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasın) sağlayacak durumda bulunmadığından temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına oybirliğiyle karar verildi. AZLIK OYU: Uyuşmazlık, kanuni temsilcisi olduğu anonim şirketin vergi borçları nedeniyle Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca davacı adına yapılan takibe ilişkindir. Şirket borcunun kanuni temsilciden takip edilebilmesi için öncelikle alacağın borçlu şirketten tahsilinin imkansız hale gelmesi gerekmektedir. Olayda, borçlu şirket tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı herhangi bir ödemede bulunmadığı gibi, davalı idarenin 08.11.1996 günlü ve 19647 sayılı yazısından adresinde bulunmadığının tespit edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bulunduğu yerdeki banka şubeleri, tapu müdürlükleri ve belediyeler nezdinde yapılan araştırmalar sonucu hiçbir malvarlığının bulunmadığı da anlaşılmıştır. Esasen davacının da, borçlu şirketin halen faal olduğu, herhangi bir mal varlığı bulunduğu veya şirket hakkındaki takibin tamamlandığı yolunda bir iddiası yoktur, idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20. maddesinde belirtilen re'sen araştırma ilkesinin, davacının ileri sürmediği dava ve temyiz sebeplerinin, temyiz aşamasında temyiz mercii tarafından bulunarak, kanuna ve usule uygun olarak verilen kararın bozulmasını sağlayacak şekilde kamu düzenine aykırı durumların haricinde re'sen dava sebebi yaratılarak kullanılması mümkün değildir. Davacının, dava ve temyiz dilekçelerinde ileri sürdüğü tek dava sebebi, kasıt ve ihmalinin bulunmadığı hususudur. Olaya bu açıdan bakıldığından, ilgili dönemde kasten vergi ziyanına sebebiyet verdiği hususunu yargı kararıyla kesinleşmiş olan borçlu şirketin, temsil ve idaresinin kanuni temsilci olan davacı tarafından yapılmış olması nedeniyle, bu borçtan dolayı kastinin olmadığından söz edilemez. Dolayısıyla, ilgili dönemde kanuni temsilci olarak kasıt ve ihmali kesin olan davacının, borçlu şirketten tüm takip yolları tüketilerek tahsil imkanı kalmayan amme alacağı nedeniyle takibi yerinde olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara karşıyız.