Vergi Dünyası
Mehmet MAÇ
Yeminli Mali Müşavir
ÖRTÜLÜ SERMAYE SAYILMAMASI GEREKEN BORÇLANMALAR
1. GENEL AÇIKLAMA:
Bilindiği üzere 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu yürürlükten kaldırılmış ve yerine, 5520 sayılı yeni Kurumlar Vergisi Kanunu yürürlüğe konulmuştur.
Yeni KVK’daki örtülü sermaye hükmü (Md 12) eski KVK’nun 16 maddesindeki örtülü sermaye hükmüne nazaran çok farklı şekilde kaleme alınmıştır.
Üstelik yeni KVK 21.06.2006 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, örtülü sermaye hakkındaki yeni hüküm 01.01.2006’dan itibaren geçerli kılınmış bir anlamda geçmişe şamil bir hüküm olarak ortaya çıkmıştır.
Örtülü sermaye, yeni KVK’nun 12’nci maddesindeki özellikleri topluca sağlayan borçlanmaların, yine bu maddede belirtilen haddi aşan kısmı olup, örtülü sermaye üzerinden hesaplanan faizler ve kur farkları kanunen kabul edilmeyen giderdir. (Yeni K.V.K. nun 11/1-b maddesi)
Ancak öyle borçlanmalar vardır ki bunların miktarı ne olursa olsun, örtülü sermaye niteliği taşımazlar ve örtülü sermaye ile ilgili haddin hesabında dikkate alınmamaları gerekir.
Örtülü sermaye sayılmaması gereken borçlar 12’nci madde metninde belirtilmiş olmakla beraber, maddede belirtilmeyen ancak MANTIKÎ VE AMAÇSAL YORUM gereği örtülü sermaye sayılamayacak olan başkaca borçlar da bulunmaktadır.
Örtülü sermaye konusunda açıklanması gereken birçok husus bulunmakla beraber, bu yazımızın konusu ÖRTÜLÜ SERMAYE SAYILMAMASI GEREKEN BORÇLANMALAR ile sınırlı tutulmuştur. (Örtülü sermayenin tüm yönleri hakkındaki açıklamalarımız, 2006/69 sayılı DENET Sirkülerindedir.)
2. YASADA BELİRTİLEN ÖRTÜLÜ SERMAYE SAYILMAYACAK BORÇLANMALAR:
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 12’nci maddesinde, ilişkili kişilerden alınmış olmasına rağmen, beş çeşit borcun örtülü sermaye sayılmayacağı hükme bağlanmıştır. Bunlardan biri maddenin 1 no.lu bendindeki öz sermayenin üç katına kadar olan borçlanmalar olup, örtülü sermaye sayılmayan diğer dört borçlanma türü ise, aynı maddenin 6 no.lu bendinde belirtilmiştir.
2.1. İlişkili Kişilerden Alınan Borcun, Öz sermayenin Üç Katına Kadar Olan Kısmı Örtülü Sermaye Sayılmaz :
Kurumlarca ortaklardan veya ortaklarla ilişkili kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak alınan borçlar toplamının, bu kurumun öz sermayesinin üç katına kadar olan kısmı örtülü sermaye sayılmamaktadır.
Şayet borç alınan kuruluş bir banka veya benzeri kredi kurumu ise ve ilişkili kişi durumunda ise, bundan alınan borç söz konusu üç katın hesabında % 50 oranında dikkate alınmaktadır. (Kredi şirketi sadece ilişkili firmalara kredi sağlamakta ise bundan alınan borçlar % 50 oranında değil, tam tutarı ile dikkate alınır.)
Örnek :
Öz sermayesi 100.000.000 YTL. olan bir şirket, iki ortağından toplam 250.000.000 YTL. ve ortakları ile ilişkili bir bankadan da yine 200.000.000 YTL. borç almış olsun. Bu örnekte ilişkili bankadan alınan borç % 50 oranında (100.000.000 YTL. olarak ) dikkate alınacağı için bu şirketin ilişkili kişilerden olan borçlanması (250.000.000 + 100.000.000 =) 350.000.000 YTL. olacaktır.
Bu 350.000.000 YTL’nin (100.000.000 x 3=) 300.000.000 YTL.lik kısmı ilişkili kişilerden alınan borç olmasına rağmen örtülü sermaye sayılmayacak, dolayısıyla bu 300.000.000 YTL. üzerinden hesaplanan faizler ve kur farkları borçlu kurum tarafından gider veya maliyet olarak dikkate alınabilecektir. Örtülü sermaye sayılacak kısım ise bu örnekte 50.000.000 YTL. olup, bunun üzerinden hesaplanan faizler ve kur farkları kanunen kabul edilmeyen gider durumundadır.
Örnek :
Sermayesinin % 99,9’u bir gerçek kişiye ait olan anonim şirketin öz sermayesi 1.000.000 YTL.’dir. Bu şirketin ortağı, şirkete döviz bazında ve YTL karşılığı 3.000.000 YTL. olan borç para vermiştir. Şirket, bu dövizli borç üzerinden hesapladığı kur farkının tamamını gider yazabilecektir. Söz konusu kur farkı gerçek kişi ortak nezdinde vergilendirilmez. Borcu veren ortak, bu dövizli alacağı üzerinden emsaline uygun döviz faiz alırsa, şirket bu faizi de gider yazabilir. Faizin ortağa ödenmesinde stopaj yapılmaz. Ancak ortak faizi elde ettiği yıla ait gelir vergisi beyannamesinde bu faizi beyan etmek zorundadır.
İlişkili kişilere olan toplam borçlanma tutarının tespitinde ilişkili kişilerin şirketten olan alacaklarından şirkete olan borçlarının indirilmesi gerekir. Mesela ortak A şirkete 250.000 YTL borç para vermiş fakat ortak B şirketten 100.000 YTL borç para almışsa, ilişkili kişilerden olan net borçlanma tutarı (250.000-100.000=)150.000 YTL’nin üçte biri olan 50.000 YTL bu şirketin özsermayesinin altında kalıyorsa, örtülü sermaye durumundan hiç söz edilemez.
5520 sayılı Kanun’un 12/6 ncı maddesinde aşağıdaki dört tür borçlanmanın da örtülü sermaye sayılmayacağı belirtilmiştir.
2.2. Kurumların Ortaklarının veya Ortaklarla İlişkili Kişilerin Sağladığı GAYRI NAKDİ TEMİNATLAR KARŞILIĞINDA Üçüncü Kişilerden Yapılan Borçlanmalar :
Buna göre örneğin ortağın şahsi kefaleti, gayrimenkulü gibi gayrı nakdi teminatlar karşılığında şirketin ilişkisiz bankadan aldığı kredinin örtülü sermaye niteliği yoktur. Başka bir anlatımla, kurumun aldığı kredinin teminatını ortaklar veya ortaklarla ilişkili kişiler sağlamışsa ve sağlanan teminat gayri nakdi ise, bu borçlanma örtülü sermaye sayılmayacaktır.
Burada akla gelen husus, ortaklar veya ortaklarla ilişkili kişilerce sağlanmış NAKDİ teminat karşılığında kurumun bankadan aldığı kredinin örtülü sermaye mi sayılacağı sorusudur.
Bizim anlayışımıza göre, kredi alınan bankanın ortak veya ortakla ilişkisiz kişi konumunda olması bu kredinin örtülü sermaye sayılmaması için yeterlidir. Teminatın kim tarafından verildiği ve teminatın niteliği böyle bir borçlanmayı örtülü sermaye haline getiremez. Dolayısıyla 12/6 ncı maddede yer alan yukarıdaki hüküm gereksizdir. Bu gereksiz hükümden yola çıkılarak yeni manalar çıkarılamaz.
Ancak uygulamada yukarıdaki hükmün tersinden hareketle, teminatı nakit olan ve bu teminat ortaklar veya ortaklarla ilgili kişiler tarafından sağlanmış bulunan banka kredilerinin örtülü sermaye sayılacağı yolundaki görüşlere rastlanmaktadır. (Sayın Dr. Ayşe PAMUKCU’nun Lebib Yalkın Mevzuat Dergisinin Ekim 2006 sayısında yayınlanan yazısında, ilişkili kişilerce sağlanmış nakdi teminata dayalı kredilerin örtülü sermaye sayılacağı belirtilmektedir.)
2.3. Banka ve Finans Kurumlarından ya da Sermaye Piyasalarından Temin Edilen
Kredilerin AYNI ŞARTLARLA KISMEN veya TAMAMEN Kullandırılmasından Kaynaklanan Borçlanmalar :
Banka ve benzeri kuruluşlar, kredibilitesi daha yüksek olan grup şirketlerine kredi kullandırmakta, bunlar da aldıkları kredileri ihtiyacı olan grup şirketlerine aktarmaktadırlar. Ya da gruba dahil bütün şirketlerin ayrı ayrı kredi aldığında daha kötü şartlarda kullanabildikleri kredi, tek elden alındığında daha uygun olabilmekte, tek elden alınan bu krediler grup şirketlerine kullandırılabilmektedir.
Bu gibi durumlarda, alınan kredinin masraflarının birebir yansıtılmak üzere grup şirketlerine dağıtılması koşuluyla bu borçlanmalar da yine örtülü sermaye sayılmayacaktır. Ama farklı şartlar uygulanırsa bunlar örtülü sermaye sayılabileceği gibi, transfer fiyatlandırması yoluyla kazancın örtülü yoldan dağıtıldığı iddiasıyla dahi karşı karşıya kalınabilecektir.
2.4. Bankacılık Kanuna Göre Faaliyette Bulunan Bankalar Tarafından Yapılan Borçlanmalar :
Buna göre bankalar, ortakları veya ortaklarıyla ilişkili kişilerden borçlansalar ve diğer şartlar sağlansa dahi örtülü sermaye olarak addedilemeyecektir. (Bankalar örtülü sermaye uygulamasından muaf tutulmuştur)
2.5. Diğer Finansman Kuruluşlarının Borçlanmaları :
3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu kapsamında faaliyet gösteren finansal kiralama şirketleri, 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında faaliyet gösteren finansman ve faktoring şirketleri ile ipotek finansman kuruluşlarının bu faaliyetleriyle ilgili olarak ortak veya ortaklarla ilişkili kişi sayılan bankalardan yaptıkları borçlanmalar örtülü sermaye sayılmaz.(Söz konusu finansman kuruluşları da örtülü sermayeden muaftır.)
3. MANTIKÎ VE AMAÇSAL YORUM GEREĞİ ÖRTÜLÜ SERMAYE SAYILMAMASI GEREKEN BORÇLANMALAR :
Yukarıdaki 2 no.lu bölümde belirttiğimiz gibi, örtülü sermaye sayılmayan borçlanmalar K.V.K. nun 12/6 ncı maddesinde sıralanmıştır.
Kanunda belirtilen bu dört tür borçlanma dışındaki ilişkili kişilerden olan diğer tüm borçlanmaların örtülü sermaye sayılacağı görüşünde olanlar bulunmaktadır.
Biz bu görüşe katılmıyoruz.
İlişkili kişilerden olan öyle borçlanmalar vardır ki bunlar, bizim anlayışımıza göre nitelikleri dolayısıyla, mantıkî ve amaçsal yorum gereği olarak örtülü sermaye sayılmamaları gerekir.
Aşağıdaki bölümlerde örtülü sermaye sayılamayacak söz konusu borçlanmalar ve bunların örtülü sermaye sayılmama gerekçeleri hakkındaki görüşlerimiz açıklanmıştır.
3.1. Normal Vade ile Verilen Mal veya Hizmetten Kaynaklanan Borçlanmalar, Normal Vade Süresi Boyunca Örtülü Sermaye Sayılmamalı ve Limit Hesabında Dikkate Alınmamalıdır :
Kurumlar Vergisi Kanunumuzda özsermaye üzerinden hesaplanan faizlerin kanunen kabul edilmeyen gider olduğu hükme bağlanmıştır. (Md:11/1-a)
Buna ilaveten örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkı ve benzerlerinin de kanunen kabul edilmeyen gider sayılmasının amacı, ortakların şirkete özsermaye olarak koymaları gereken parayı borç olarak verip, bunun üzerinden faiz almak suretiyle, özsermayeye ait faizin gider yazılamayacağı hükmünü dolaylı yoldan bertaraf etmelerini önlemektir.
Dolayısıyla ve mantıken bir borçlanmanın örtülü sermaye sayılabilmesi için, bu borçlanmanın borçlu kurumda sermaye gibi oluşması ve kullanılması yani öz sermaye üzerinden faiz hesaplanarak bunun gider yazılmasını önleyen hükmün, sermayeyi borçmuş gibi göstermek suretiyle bertaraf edilmek istenmesi şeklinde tezahür etmesi gerekir. (Aslında enflasyonun mevcudiyetine ve enflasyon düzeltmesi yapılmamasına rağmen özsermaye ve örtülü sermayeye yürütülecek enflasyon oranını aşmayan faizlerin kabul edilmemesi, başlı başına bir adaletsizlik olup bu husus aşağıdaki 4 nolu bölümde açıklanmıştır.)
Eski KVK. da borcun sermayeye benzerliği, bu borcun kurum tarafından “devamlı olarak” kullanılması ifadesi ile tanımlanmış ve uygulamada bir yılı aşmayan borçlanmalar örtülü sermaye sayılmamıştı. Mal veya hizmet verilmesinden kaynaklanan borçların vadesi genellikle bir yılı aşmadığından, ilişkili kişilerden mal veya hizmet satın alınması yoluyla oluşan ticarî borçlar örtülü sermaye sorunu yaratmıyordu.
Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu’nda bir borcun örtülü sermaye sayılması için borcun kullanım süresi önemsenmediği için, mal veya hizmet sirkülasyonundan kaynaklanan borçlanmaların örtülü sayılıp sayılamayacağı sorunu ortaya çıkmıştır.
Uygulamada sıkça görüldüğü üzere, imalatçı firmanın yine gruba dahil pazarlama şirketi aracılıyla mallarını pazarlaması örneğinde olduğu gibi, pazarlama şirketlerinin öz sermayesinin üç katını aşan cari hesap borçları dolayısıyla oluşan faiz, vade farkı, kur farkı vb. gider unsurlarının, pazarlama şirketinde kanunen kabul edilmeyen gider olup olmadığı bu sorunun en çok tartışılan boyutudur.
Pratikte pazarlama şirketlerinin öz sermaye yapılarının genellikle çok zayıf olduğu düşünülürse bu durum grup şirketlerini, pazarlama şirketlerinin tasfiyesi, devralınarak ortadan kaldırılması veya onları faaliyetsiz bırakarak pazarlamanın doğrudan imalatçı firmalar tarafından yapılması şeklinde çözüm üretmeye itecektir.
Diğer yandan özelikle mal ticaretinde bulunan veya eski düzenlemelere göre hareket ederek finansman ilişkilerini ona göre ayarlayan firmalar açısından 1.1.2006 tarihinde yeni örtülü sermaye hükmü yürürlüğe konulmak suretiyle kötü bir sürpriz yapılmıştır. Pek çok şirket farkına varmadan örtülü sermaye durumuna düşmüş ilk geçici vergi döneminde vergi ziyaı iddiasına açık durumlar meydana gelmiştir. Üstelik, örtülü sermaye üzerinden yürütülen faiz, kur farkı ve benzeri giderlerin katma değer
vergilerinin bu güne kadar indirilmiş olması ama bunun KDVK’nun 30/d maddesine aykırı düştüğünün iddia edilebilecek olması sürprizi daha da kötüleştirmiştir. Bu tür sürprizlerin hukukta yeri yoktur ve olmamalıdır. Bu gibi durumda olanlara yapılacak tarhiyatların, Hukuktaki kanunların geriye yürütülemeyeceği ilkesi uyarınca yargı mercilerinde itibar görmeyeceğini düşünüyor ve diliyoruz.
Bizim bu konudaki görüşümüz ;
NORMAL VADE İLE MAL VEYA HİZMET ALINMASINDAN KAYNAKLANAN BORÇLANMALARIN, BU NORMAL VADE BOYUNCA ÖRTÜLÜ SERMAYE SAYILAMAYACAĞI, DOLAYISİYLE YİNE TEAMÜLE UYGUN VADE SÜRESİ BOYUNCA HESAPLANAN VADE FARKLARININ ÖRTÜLÜ SERMAYE FAİZİ OLARAK KABUL EDİLEMEYECEĞİ
yönündedir.
Çünkü,
- Mal ve hizmet alımından kaynaklanan borç, bu mal veya hizmet ile ilgili piyasalarda uygulanan normal vadeden kaynaklanıyorsa, bu borçlanma mahiyeti itibariyle örtülü sermaye niteliği taşıyamayacak olan bir borçlanmadır.
- Borçlanmanın doğuş nedeni örtülü sermaye oluşturmak değildir. Borcun doğuşu, teamüllere uygun ticari münasebete dayanmakta olup vadesi de, yine normal ticari vadedir. Dolayısıyle bu borçtan doğan fark, ticari nitelikli vade farkıdır, örtülü sermaye faizi sayılamaz.
- Böyle bir borçlanmada örtülü sermaye niteliği, mutat ve makul vade süresi aşıldığı halde ödenmeyerek donuk hale gelen borçlanmalarda söz konusu olabilir.
- K.V.K. nun 11/1-b maddesinde “örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkı ve benzeri giderler” kanunen kabul edilmeyen gider sayılmış olup, madde metninde “vade farkı” ibaresine yer verilmemiştir. Maddedeki “… benzeri …” ibaresini, vade farkını kapsayan bir ibare olarak düşünmek bize göre mümkün değildir. Çünkü vade farkı mahiyeti itibariyle faiz ve kur farkına benzetilemez.
- Özellikle kendisine vade tanınarak mal verilen kurumun benzer vadeyi kendi müşterilerine tanıdığı durumlarda, mal satış bedelinin vadelendirilmesinin örtülü sermaye niteliği taşımadığı çok daha açıktır.
Sayın Dr. Ayşe PAMUKÇU, yukarıdaki yazısında, “…. Emsallerine uygun bir şekilde ödeme – tahsilat döngüsü işleyen ticari (faturalı mal veya hizmet alışı ve satışı) cari hesaplar, örtülü sermaye olarak görülmemelidir.” demek suretiyle bizimle aynı görüşte olduğunu belirtmiştir.
Bizim görüşümüz de böyle olmakla beraber, ilişkili kişilerden normal vade ile mal yahut hizmet satın alınmasından kaynaklanmış olan borçların da örtülü sermaye sayılması ve uygulanan vade farklarının kanunen kabul edilmeyen gider olduğunun iddia edilmesi riski mevcuttur.
Bilhassa grup şirketlerde pazarlama fonksiyonunu üstlenmiş olan firmalarda bu risk daha belirgindir.
Nitekim, ilişkili kişilerden vadeli mal veya hizmet alınması suretiyle oluşan borçlanmaların örtülü sermaye kapsamında olduğunu düşünenlere rastlanmaktadır. (Sayın Mustafa TAN’ın Vergi Sorunları Dergisinin Ekim 2006 sayısındaki yazısına bakınız.)
Grup şirketlerde böyle bir riski bertaraf etmek için pazarlama şirketlerinin ortadan kaldırılması ve üretici firmaların kendi ürettiği malı bizzat pazarlaması en etkili yoldur. Örtülü sermaye riski yüzünden pazarlama şirketleri ortadan kaldırılmak istendiğinde bunun en pratik yolu pazarlama şirketinin gruba dahil uygun bir şirket tarafından devralınmak suretiyle yok edilmesidir.
Bize göre tarhiyat riskini önemli ölçüde ortadan kaldıran bir yöntem de normal vadeli olarak alınan mal veya hizmetin alış bedelinin tesbitinde vade farkının da dikkate alınması, alım vadeli fiyatla yapıldığı için, vade boyunca vade farkı ortaya çıkarılmamasıdır. Böyle bir uygulamada vade farkı satış bedelinin içinde saklı olmakla beraber, kanunda vadeli bedelin (peşin fiyat-vade farkı) şeklinde ayrıştırılacağı ve peşin fiyatın örtülü sermaye, vade farkının ise örtülü sermaye faizi sayılacağına dair bir düzenleme bulunmadığından, böyle bir yaklaşımla matrah farkı ihdas edilmesi bize göre mümkün değildir. (Nitekim geçmişte Maliye Bakanlığı finansman gideri kısıtlaması açısından böyle bir ayırım yapılmasını öngörmüş fakat Danıştay bu hatalı düzenlemeyi iptal etmiştir.)
Ancak ilişkili kişilerden yapılan mal ve hizmet alımlarında sağlanan vadenin normal piyasa teamüllerine göre çok uzun olması halinde, normal vadeyi aşan süreler açısından bu borçlanmaların örtülü sermaye sayılma riski daha da yüksektir.
Normal vade ile mal veya hizmet alınmasından kaynaklanan borçlanmalar, bu normal vade boyunca örtülü sermaye sayılamayacağı gibi, böyle bir borçlanma ilişkili kişiden yapılan mal veya hizmet alımından kaynaklansa bile, özsermayenin üç katı şeklinde belirlenmiş olan limitin aşılıp aşılmadığı bakımından da dikkate alınmamalıdır.
Örtülü sermayeye ilişkin yeni hükümde borçlanmanın süresi üzerinde durulmamış olması bize göre büyük bir eksikliktir. Zira kısa süreli borçlanmaları örtülü sermaye saymak, sermaye kavramına aykırı düşmektedir. Uygulamada büyük sıkıntı yaratacak olan bu eksikliğin, yasa değişikliği yapılarak, belli bir süreyi (bir yılı, altı ayı veya üç ayı) geçmeyen borçlanmaların örtülü sermaye sayılmayacağı, ilişkili kişilerden olan borçlanmaların bu süreden sonra örtülü sermaye sayılmaya başlanacağı hükme bağlanmalıdır.
3.2. Üzerinden Faiz ve Kur Farkı Hesaplanmayan Borçlanmalar Örtülü Sermaye Sayılamaz ve Limit Hesabında Dikkate Alınamaz :
Örtülü sermaye uygulamasında önemli olan husus, örtülü sermayenin varlığı değil, örtülü sermaye üzerinden faiz veya kur farkı hesaplanıyor oluşudur. Şayet ilişkili kişilere olan borç YTL bazında ise ve faiz hesaplanmıyorsa böyle bir borcu örtülü sermaye kapsamında düşünmek mümkün değildir.
Faiz ve kur farkı hesaplanmadığı için söz konusu borçlanma borçlu kurumda hiçbir vergisel sonuç yaratmaz.
Yine böyle bir borçlanmada faiz ve kur farkı hesaplanmıyor oluşu, bu borcun özsermayenin üç katı şeklinde tanımlanan limitin aşılıp aşılmadığı açısından da dikkate alınmamasını gerektirir.
Örnek vermek gerekirse, özsermayesi 100.000 YTL olan kurum, bir ortağından YTL bazında 400.000 YTL borç almış, başka bir ortağından döviz bazında 280.000 YTL muadili borç almışsa, dövizli borç üzerinden hesaplanan kur farkı ve faiz kanunen kabul edilen giderdir. Çünkü üzerinden kur farkı ve faizi ödenmeyen 400.000 YTL lik borcun örtülü sermaye açısından dikkate alınmaması gerekir. Bu durumda kurumun ilişkili kişiye olan borcu (280.000 YTL) özsermaye olan 100.000 YTL nin üç katını aşmadığından 280.000 YTL üzerinden hesaplanan kur farkı ve faiz kabul edilen gider olmalıdır.
Keza ilişkili kişiden alınan para, bu ilişkili kişiye yapılacak olan bir satışla ilgili avans niteliğinde ise, bu avans da özsermaye uygulamasında dikkate alınamaz.
Başka bir şirket karşısında ilişkili kişi durumunda olan şirketin karşı şirkete olan sermaye taahhüt borcu da üzerinden faiz hesaplanmayan dolayısıyla özsermayenin üç katının aşılıp aşılmadığı açısından dikkate alınmaması gereken özel bir borç türüdür.
Üzerinden faiz, kur farkı ve benzeri herhangi bir şey hesaplanıp gider yazılmayan borçlanmaların örtülü sermaye sayılmayacağı ve limit hesabında dikkate alınmayacağı hükmüne yasa metninde yer verilmemiş olması bir lafız eksikliği olmakla beraber bu eksikliğin yukarıda belirttiğimiz şekilde mantikî ve amaçsal yorumla doldurulması bize göre mümkündür ve gereklidir.
4. ENFLASYONDAN KAYNAKLANAN HAKSIZ VERGİLENDİRME DEVAM ETMEKTE OLUP, ÖRTÜLÜ SERMAYE UYGULAMASI BU HAKSIZLIĞIN BİR PARÇASIDIR :
Enflasyonun mevcut olmasına rağmen enflasyon düzeltmesi yapılmamasının, özkaynakla finanse edilen işletmelerde bu özkaynağın büyüklüğü ile orantılı olarak haksız vergilemeye yol açtığı herkesin malumudur.
Kurumlar Vergisi Kanunu’ndaki, özsermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faizlerin kanunen kabul edilmeyen gider olduğu hükmü (Md.11/1-a) bu haksızlığın ifadesidir.
Aynı haksızlık örtülü sermaye üzerinden yürütülen faizlerin ve kur farklarının gider olarak kabul edilmemesi uygulamasında da vardır.
Bu haksızlığın önlenmesi için, ya enflasyon düzeltmesi yaptırılmalı ya da özkaynaklarda ve örtülü sermayede enflasyon yüzünden meydana gelen erime miktarınca vergi matrahlarından düşüm yapılmasına izin verilmelidir.
Bu açık haksızlık sürüp giderken örtülü sermaye ile ilgili sert yorumlarda bulunulmasının doğru olmayacağını düşünüyoruz.