Okunma Sayısı : 1490
   
Sizden Gelenler - 2007 YILI SOSYAL GÜVENLİK MEVZUATI UYGULAMALARINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER
Yayımlanma Tarihi: 13.12.2007
 
2007 YILI SOSYAL GÜVENLİK MEVZUATI UYGULAMALARINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER
 
Mahmut ÇOLAK-SGK Müfettişi
Bilindiği üzere, 2007 yılında sosyal güvenlik mevzuatında önemli değişiklikler yapıldı. Bu değişiklikler kendini yasal düzenleme, Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda düzenleme, YHGK[1] kararları doğrultusunda düzenleme ve Kurum[2] idari düzenlemesi şeklinde göstermiştir.  2007 yılı bitmedi ancak yazının kaleme alındığı tarihe kadar 10’u aşkın düzenleme yapıldığı göze çarpmaktadır. Bu değişiklikleri tek bir makale konusu yapmaktan ziyade, yürürlükte bulunan tüm değişiklikleri, bir arada belirterek kendi içinde değerlendirme, sonuç ve önerilere yer verilmeye çalışılacaktır.
 
SOSYAL GÜVENLİK MEVZUATINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER
 
I-İŞ KAZALARIYLA MESLEK HASTALIĞI SİGORTA OLAYLARINDA İŞVERENE RUCÜ EDİLEN SINIRSIZ MİKTARIN ANAYASA MAHKEMESİNCE İPTAL EDİLMESİ (Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında)
 
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun işverenin sorumluluğu başlığını taşıyan 26 ncı maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre; iş kazası veya meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu meydana olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya hak sahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile geliri bağlanırsa bu gelirlerinin 22 nci maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere Kurumca işverene ödettirilir. İşçi ve işveren sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi[3] dikkate alınır.

Bu madde hükmü ile iş kazası veya meslek hastalığı sigorta kollarında, kusur oranı dikkate alınarak, işverenden, sigorta olayı ile karşı karşıya kalan sigortalıya ödenecek yüksek seviyelerde gelir veya aylığın tamamı bir defada ve peşin olarak alınmaktadır. Söz konusu yüksek miktarlara varabilecek tazminat tutarları Anayasa Mahkemesi’nin 23.11.2006 tarihli E. 2003/10 K. 2006/106 sayılı kararları[4] ile Anayasanın 10, 60 ve 65 inci maddelerine aykırılığı nedeniyle iptal edilmiştir.
Rucü davalarında tazminatın belirlenmesinde kullanılan iki çeşit tavan mevcuttur.  Bunlar; iç ve dış tavanlardır. İç tavan, Kurumun sigortalıya ya da hak sahiplerine yaptığı masraflar ve gelir bağlanmış ise, peşin sermaye değerleri[5] toplamıdır. Dış tavan, sigortalı ya da hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlar toplamıdır. Sigortalının ya da hak sahiplerinin işverenden isteyebileceği tazminat ne miktarda ise Kurum da ancak o kadar talep edebilir. Buna halefiyet (ardalık) prensibi denir. Örneğin, Kurum, zarar gören sigortalının yerine geçerek ilk rucü davasında tavanın belirlenmesinde iç tavan (kusura isabet eden miktar/kusurlu tahsis miktarı) kadar talep edebilir. Kurum, ilk rucü davasında iç tavan miktarı kadar tahsil ettikten sonra açılacak her ek veya artış davasında yine kusur oranını tatbik ederek dış tavana kadar ulaşıncaya kadar isteyebilir. Dış tavan hesabında daima işverence sigortalıya her ay ödenen net ücret miktarı temel alınır ve asgari ücretle kıyaslanır.
 
Rucü yoluyla ödettirme, Kurumun sigortalı veya hak sahiplerine yaptığı ödeme nedeniyle malvarlığında meydana gelen eksilmeyi kısmen de olsa gidermekte ve zararı ödeyenlerin sigortalının sağlığını ve can güvenliğini koruma yönünde özen göstermesini de sağlayarak, iş kazası veya meslek hastalıklarının meydana gelmesini önlemektedir. Kurumun, rücu yoluyla ödettirme hakkının en üst sınırı sigortalının veya hak sahiplerinin işverenden isteyebileceği miktardır. Bu miktar ise sigortalı veya hak sahiplerinin iş kazası ya da meslek hastalığı sonucu uğradıkları gerçek zarardır. İşveren, rücu yoluyla Kuruma yaptığı ödeme ölçüsünde, sigortalı veya hak sahiplerine karşı tazmin sorumluluğundan da kurtulmaktadır. Herkes kusurlu eyleminin sonuçlarına katlanmaya mecburdur. Bu nedenle sigortalı veya hak sahiplerinin, kusurlu işverenden Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca da isteyebilecekleri bu zararın açıklanan biçimde işverene ödettirilmesine ilişkin düzenlemenin temelinde, çalışma hayatının düzenli işlemesi, ekonomik yönden güçsüz olan sigortalıların iş hayatının risklerine karşı sosyal güvencelerinin sağlanması bulunmaktadır.
 
Anayasa Mahkemesi’nce iptali istenilen “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebileceği miktarla sınırlı olmak üzere” bölümü, anılan sorumluluğun kapsamının belirlenmesinde, sigortalıya bağlanan gelirlerde, kanun, kararname ve katsayı değişikliği nedeni ile yapılacak artışların da işverenden istenebilmesini olanaklı kılmaktadır. Nitekim 01.07.1994 günlü, E.1992/3, K.1994/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararındaki yorumun da bu yönde olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa’nın 2 nci maddesi ile benimsenen hukuk devleti, bütün faaliyetlerinde hukukun egemen olduğu devlettir. Bu devlette hukuk güvenliğini sağlayan bir düzen kurulması asıldır. Böyle bir düzende devlete güven ilkesi ise vazgeçilmez temel öğelerdendir. Devletin yaptığı düzenlemelerde haksız bir edinime yol açılması ve kişilerin haksızlığa uğratılması kabul edilemez. Kanuna uymayan eylem sonucunda hukuksal yaptırıma maruz kalan ve bunun sonucu olarak ta bağlanan gelirin sermaye değerini Kuruma ödeyen ve böylece ilgi ve ilişkisi kesilen işverenin, kanun, kanun hükmünde kararname ve kararlarla bağlanan gelirlerde yapılacak artışlardan ve bu artışların peşin sermaye değerlerinden sorumlu tutularak dava tehdidi altında bulundurulması, sosyal güvenlik kuruluşlarına ait olması gereken risklerin işverene yükletilmesi anlamına gelir. Böyle bir durum hakkaniyet ve sorumluluk ilkeleriyle bağdaşmadığı gibi sosyal hukuk devleti ilkesine de aykırıdır. İşverene rücu edilecek tazminat miktarlarının yüksek olduğu bir gerçektir. Bu husus, insan yaşamının kutsallığından ileri gelmektedir. Ancak, sigortalı, işveren ve Kurum arasında adaletli bir dengenin sağlanması önem arz etmektedir. Sigortalı olmazsa işveren olmaz, her ikisi de olmazsa Kurumun varlığından bahsedilemez. O nedenle dengeli ve adil bir ölçü getirilmeli, ne işverenin yıkımına ne de iş güvenliği önlemlerini almak açısından işverenlerin umursamazlığına sapmasına meydan verilmelidir. Ancak, yapılacak indirimin işverenin işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınmasında mutlak anlamda kayıtsız kalacağı da düşünülmemelidir.[6]
Sonuç olarak; iş kazası veya meslek hastalığının, işverenin/aracının kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya hak sahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin sermaye değerleri toplamı sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere Kurumca işverene ödettirilen rücu miktarı, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması, olması gereken, hakkaniyete ve hukuka uygun bir karardır.

Öneri olarak; gerek “peşin sermaye değerinde” gerekse de “…isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere” hususlarının yeniden gözden geçirilerek rücu miktarlarının işverenlerin yıkımına neden olmamalıdır. Ancak, insan yaşamının kutsallığı da ön planda tutulmalıdır. Konu hakkında, makul ve adaletli bir sistemin kurulması kaçınılmaz görünmektedir. Ayrıca, Fransız kaynaklı olan “506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu Gereğince Bağlanan Gelirlerin Peşin Değerlerinin Hesaplanmasına Ait Tarife”nin de günümüz koşulları ve ülkemiz gereklerine göre yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
 
II-SEYYAR GÖREV TAZMİNATINDAN SİGORTA PRİMİ KESİNTİSİNİN YAPILIP YAPILAMAYACAĞI (Kurumun İdari Tasarrufu Işığı Altında)
 
Bilindiği üzere, işverenler tarafından sigortalılara değişik adlar altında gerek kanundan gerek iş sözleşmesinden gerekse de toplu iş sözleşmelerinden kaynaklanan nedenlerle ödemeler yapılmaktadır. Bu ödemelerden bazılarının sosyal sigorta prim matrahına dâhil edilip edilmeyeceği her zaman için tereddüt konusu olmuştur. Bu ödemelerden birisi de “seyyar görev tazminatı” dır.  506 sayılı Kanunun prime esas ücretler başlıklı 77 nci madde hükmüne göre, sigortalılarla işverenlerin bir ay içinde ödeyecekleri primlerin hesabında; sigortalıların o ay içinde hak ettikleri ücretlerin, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan sigortalılara o ay içinde ödenenlerin, idare veya kaza mercilerince verilen karar gereğince yukarıda belirtilen yazılı kazançlar niteliğinde olmak üzere sigortalılara o ay içinde yapılan ödemelerin, brüt toplamının esas alınacağı, ölüm, doğum ve evlenme yardımları, yolluklar, kıdem, ihbar ve kasa tazminatları, ayni yardımlar ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca miktarları yıllar itibariyle belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları, sigorta primlerinin hesabına esas tutulacak kazançların aylık tutarının tespitinde nazara alınmayacağı, bunların dışında her ne ad altında ödeme yapılırsa yapılsın tüm ödemelerin prime tabi tutulacağı hüküm altına alınmıştır.

İşverenlerin sigortalılar için ödediği yollukların neleri kapsadığı konusunda 6245 sayılı Harcırah Kanunu ile memurlara tanınan haklar esas alınmaktadır. Adı geçen Kanunda harcırah kavramının; yol parasını, yevmiyeyi, memur, hizmetli[7] ve aile fertlerinin yer değiştirme masraflarını kapsadığı ifade edildiğinden, sigortalılar için aynı durum geçerlidir.

Seyyar görev tazminatı; asli görevleri gereği memuriyet mahalli dışında ve belirli bir görev bölgesi içinde fiilen gezici olarak görev yapanlara gündelik karşılığında ödenen tazminattır. Seyyar görev tazminatına hak kazanabilmek için fiilen seyyar olarak görev ifa edilmesi gerekmektedir.[8] Arazi üzerinde seyyar olarak vazife gören işçilere, asıl istihkaklarına ilaveten tediye edilen tazminat; 6245 sayılı Kanunun 49 uncu maddesi hükmü uyarınca ödenmekte olup, görüldüğü gibi sadece işçilere verilen bir tazminat olmayıp, ilgililerin belediye hudutları haricinde ve belirli bir görev sahası dâhilinde, seyyar olarak yaptıkları vazifenin gerektirdiği masrafların karşılığını teşkil etmektedir.  Aynı Kanunun “Harcırahın Unsurları” başlıklı 5 inci maddesi gereğince, bahse konu tazminatın, maddede unsurları sayılan harcırahtan (yol masrafı) unsuru karşılığında verildiği anlaşılmaktadır. Harcırah Kanununun 1 inci maddesinde sayılan kurum ve kuruluşlarda çalışan sigortalı personele Harcırah Kanununun 49 uncu maddesine istinaden ödenen “seyyar görev tazminatı”nın ücret niteliğinde değil, yolluk niteliğinde bir ödeme olduğu Sayıştay Genel Kurulunca da kesin olarak hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, 6245 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde sayılan daire ve müesseselerde çalışan sigortalılardan, arazi üzerinde seyyar olarak vazife gören işçilere ilgililerin belediye hudutları haricinde ve belirli bir görev sahası dâhilinde, seyyar olarak yaptıkları vazifenin gerektirdiği masrafların karşılığını teşkil etmek üzere 6245 sayılı Kanunun 49 uncu maddesine göre ödenen seyyar görev tazminatı, Sayıştay Genel Kurulunun E. 1975/10, K. 3800/3 sayılı kararı[9] uyarınca sigorta primine esas kazanca dâhil edilmeyecektir.[10] Bu durumda sigortalılara ferdi hizmet sözleşmesine veya toplu sözleşmeye dayanılarak ve işveren tarafından geçici bir görevle başka yere gönderilmesi veya görev yerini değiştirmesi dolayısıyla verilen ve yolluk kavramına giren her türlü ödemeler, miktarı ne olursa olsun, prime esas kazançlar dışında tutulacaktır.

Sonuç olarak; seyyar görev tazminatı, Kurum uygulamasına göre, “yolluk” kavramı içerisinde değerlendirilmiş olup, 506 sayılı Kanunun 4958 sayılı Kanunla değişik 77 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereğince, sigorta primlerinin hesabına esas tutulacak kazançların aylık tutarının tespitinde nazara alınmamaktadır. Ancak, söz konusu seyyar görev tazminatının, Umumi Muvazeneye dâhil dairelerle mülhak ve hususi bütçeli idareler (Köy bütçeleri hariç) ve bunlara bağlı sabit ve mütedavil sermayeli müesseseler; hususi kanunlarla kurulmuş banka ve teşekküller; (Denizcilik Bankası Türk Anonim Ortaklığı, Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı ve Türk Havayolları Anonim Ortaklığı hariç); yukarıdaki yazılı daire, idare, banka, teşekkül ve müesseselerin sermayesinin yarısından fazlasına sahip bulundukları teşekkül ve müesseseler tarafından ödenmesi, Maliye Bakanlığınca görev unvanları ile iş ve çalışma özellikleri uygun görülmesi, bu Bakanlıkça vize edilen cetvellerle dayanılarak fiilen gezici görev yaptıkları günler için olması ve yurtiçi gündeliklerinin üçte biri (1/3’ü) tutarında verilmesi gerekir.
 
III-TASARRUFU TEŞVİK KESİNTİLERİNİN ÖDENMESİNDE SORUMLU TARAF (YHGK Kararı Işığı Altında)
 
Sürekli olarak uyuşmazlık konusu olan tasarrufu teşvik kesinti katkı paylarının sigortalılara işverenleri tarafından mı yoksa Kurum tarafından mı ödeneceği konusunu, YHGK’nin 02.05.2007 tarihli E. 2007/21–228, K. 2007/247 sayılı kararları ışığı altında değerlendireceğiz. 3417 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi hükmüne göre, işverenler işçilerinin ücretlerinden yapacakları tasarruf kesintileri ile sağlayacakları işveren katkılarını tahakkuk ettirerek, ücret ödenmesinin yapıldığı ayı takip eden ayın sonuna kadar T.C. Ziraat Bankasında işçileri adına açtıracakları "Tasarrufu Teşvik Hesabı"na yatırırlar. Aynı Kanunun 7 nci maddesi hükmüne göre de, işverenlerin, ücretlerden yapacakları tasarruf kesintileri ile sağlayacakları işveren katkılarını 4 üncü maddede belirtilen süreler içinde ilgililerin banka hesaplarına yatırmamaları halinde, yatırılması gereken miktarlar re'sen veya ilgililerin başvurusu halinde Kurumca 506 sayılı Kanunun primlerin tahsiline ilişkin hükümleri dairesinde tahsil olunarak alınacak gecikme zammı ile birlikte ilgili banka hesabına yatırılır.

İşverenlerin 3417 sayılı Kanun gereğince olan sorumluluklarını iki şekilde belirtebiliriz. Bunlardan birincisi, ücret ödenmesinin yapıldığı ayı takip eden ayın sonuna kadar T.C. Ziraat Bankasında işçileri adına açtırdıkları "Tasarrufu Teşvik Hesabı"na yatırmak, ikincisi ise yukarıdaki hükme aykırı davranmaları halinde ise gecikme zammı ile birlikte ilgili hesaba aktarmaktır. Kurumun 3417 sayılı Kanun gereğince olan tek sorumluluğu; yasal süresinde ödenmeyen tasarruf kesintilerinin, 506 sayılı Kanunun 80 nci madde hükümlerine göre tahsilini sağlamaktır. Başka bir deyişle, Kurumun işlevi, tasarruf kesintileri ile sağlanacak olan işveren katkı paylarının belirtilen süreler içinde ilgililerin banka hesaplarına yatırılmaması halinde, yatırılması gereken miktarların re’sen ya da ilgililerin başvurusu üzerine tahsil edilerek, ilgili banka hesabına yatırılmasının temini noktasında toplanmaktadır.

Çalışanların zorunlu olarak tasarrufa teşvik edilmesi ve bu tasarrufların değerlendirilmesi kapsamında oluşan hukuksal ilişkinin borçlusunun işveren olduğu, Kurumun borç ilişkisinden doğan edimi ifayla yükümlü olan, kendisinden edimin ifası istenen kişi konumunda bulunmadığı, Kuruma verilen bu görev ve yetkinin aynı zamanda müteselsil borçluluğu kapsamamaktadır.

Sonuç olarak; gerek ilgili mevzuat gerekse de ilgili YHGK kararı çerçevesinde, işçilerin ücretlerinden kesilen tasarruf kesintilerinin tekrar işçilere ödenmesi, işverenlerinin sorumluluğu altında olup, Kurumun ödeme yükümlüğü söz konusu olmayıp, sadece ve sadece kesintilerin ve katkı paylarının yasal sürede işverenleri tarafından ödenmemesi durumunda 506/80 inci madde hükümleri gereğince tahsil ederek ilgili banka hesabına aktarılmasından ibarettir.
 
IV-YURTDIŞI HİZMETLERİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE 06.07.2007 TARİHİNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER (Yönetmelik Değişikliği Işığı Altında)
                             
08.05.1985 günlü 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunun uygulama yönetmeliğinde, 06.07.2007 tarihinde yönetmelik[11] değişikliği ile bir takım yasal düzenlemelere gidilmiştir. Bunlardan en önemlisi, daha önceleri kesin dönüş kavramı yargı kararları çerçevesinde anlamını bulmuşken, bu kez tanımını yönetmelikte bulmuştur.
 
Yönetmelik değişikliği ışığında kesin dönüş kavramının anlamı

Yurda kesin dönüşten;

—Aylık tahsis talebinde bulunanların yurtdışındaki çalışmasının sona ermesi,
—Çalışmaya bağlı sosyal sigorta ödenekleri olan işsizlik ve hastalık ödeneği ile ikamete bağlı sosyal yardım almaması, anlaşılır.
 
Borçlanmadan Vazgeçmede Değişiklik Yapıldı

Borçlanarak, borcun bir kısmını veya tamamını ödeyen sigortalılardan veya ölümleri halinde hak sahiplerinden, aylık bağlanması için talepte bulunmayanlar ile aylık bağlanması talebinde bulunup da aylığa hak kazanamayanlar, bu borçlanmadan vazgeçtikleri takdirde, ödedikleri meblağın ödeme tarihlerindeki YTL tutarları talepleri üzerine kendilerine, hak sahiplerine veya mirasçılarına iade edilir ve borçlanmaları iptal edilir. Değişiklikten önceki yönetmelikte, borcun tamamının ödenmesi durumunda borçlanmadan vazgeçilemeyeceği gibi ödenen meblağın iadesi talebinde dahi bulunulamıyordu. Borçlanmadan vazgeçme ise iki halde mümkün hale getirilmiştir. Daha önceden ise, vazgeçme halleri belirtilmemiş olup tüm halleri kapsıyordu. Yeni düzenleme ile vazgeçme halleri şunlardır: aylık bağlanması için talepte bulunmama ile aylık bağlanması talebinde bulunup da aylığa hak kazanamamadır.
 
Güncel Tarihli Hizmet Belgesi Zorunlu Hale Getirildi

Tahsis talebinde bulunanlardan; şekli ve içeriği Kurumca belirlenecek beyan ve taahhüt belgesi ile çalıştığı işyerinden ayrıldığını ve işsizlik ve hastalık sosyal sigorta ödeneklerini almadığını gösterir güncel tarihli hizmet belgesi alınır. Borçlandıkları hizmetleri dikkate alınarak kendilerine aylık tahsisi yapılan kişiler ile ev kadınlarından her takvim yılı içerisinde 6 aydan daha uzun süre yurtdışında bulunmuş olanlar, yurtdışında çalışmadıklarını ve işsizlik ile hastalık sosyal sigorta ödenekleri almadıklarını gösterir güncel tarihli hizmet belgelerini Kuruma vermek zorundadır.
 
Aylığın Durdurulmasında Kıstas Belirlendi

Aylık tahsisi yapılan kişilerden her takvim yılı içerisinde 6 aydan daha uzun süre yurtdışında bulundukları halde güncel tarihli hizmet belgelerini her takvim yılı sonuna kadar Kuruma elden veya posta yoluyla gönderilmediği ya da Kurumca oluşturulacak elektronik ortamda verilmediği tespit edilenlerin aylıkları söz konusu belgenin intikaline kadar durdurulur (Yürürlük tarihi:01.01.2008). Daha önceki uygulamada ise, yurtdışı borçlanması yapılarak bağlanan aylıklar sigortalı veya vekili tayin edilen kişi tarafından PTT’den 4 ay, banka şubelerinden 6 ay içerisinde alınmadığı takdirde durdurulmaktaydı.
 
Kurumca Re’sen Denetleme Yöntemi Getirildi

Kurumca gerekli görülen zaman ve hallerde aylık alanların aylık alma şartlarının devam edip etmediği konusunda re’sen araştırma yapılabilir. Kurum emekli aylığı bağlananların 6 aydan daha uzun süre ile yurt dışında bulunup bulunmadıklarını her takvim yılını izleyen 3 ay içinde re’sen denetler. Yapılan denetim sonunda 6 aydan fazla yurt dışında bulundukları tespit edilenlerin aylıkları söz konusu belgenin intikaline kadar durdurulur.
 
Kısmi Aylıkların Tam Aylığa Yükseltilmesinde De Yönetmeliğin 11 nci Maddesi Uygulanacak

Sosyal güvenlik sözleşmeleri uygulanmak suretiyle kendilerine sosyal güvenlik kanunlarına göre kısmi aylık bağlanmış olanlar ile bağlanacak olanların, kısmi aylıklarının tam aylığa yükseltilmesinde ve aylık bağlanmış olanlarla ilgili yoklama işlemleri için de, Yönetmeliğin aylık tahsisi ve yoklama işlemleri başlıklı 11 nci maddesi hükümleri uygulanacaktır.
 
V-KESİNLEŞMİŞ SOSYAL GÜVENLİK PRİM BORCU BULUNAN İSTEKLİLERİN İHALE DIŞI BIRAKILMALARINDA YAPILAN SON İDARİ DÜZENLEMELER (Kanun ve Tebliğ Işığı Altında)
 
4734 sayılı Kanunun ihaleye katılımda yeterlik kuralları başlıklı 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının (c) bendi hükmü ile Türkiye'nin veya kendi ülkesinin mevzuat hükümleri uyarınca kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcu olan isteklilerin ihale dışı bırakılacağı, beşinci fıkrasında ise 28.03.2007 tarihli 5615 sayılı Kanunun[12] 23 üncü maddesi ile Kamu İhale Kurumunun SGK Başkanlığının uygun görüşünü alarak sosyal güvenlik prim borcunun kapsamı ve tutarını tür ve tutar itibariyle belirlemeye yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır. Kamu İhale Genel Tebliği’nin[13] IX/C. maddesi ile de, kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcu kavramına açıklık getirilmiştir. Söz konusu Tebliğin IX/C. maddesi değiştirilerek yeniden düzenlenmiştir. Bu bölümde, 5615 sayılı Kanun ile 4734 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ve bunun paralelinde değişiklik yapılan Kamu İhale Genel Tebliği dikkate alınarak kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcunun türü ve tutarı konusunda bilgiler verilmeye çalışılacaktır.[14]
 
Kesinleşmiş Sosyal Güvenlik Prim Borcu Kabul Edilen Edilmeyen Durumlar

Kamu İhale Genel Tebliği’nin IX/C. maddesinde, Kamu İhale Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ[15] ile yapılan değişiklikle; 4734 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin son fıkrasının (c) bendi uygulamasında kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcunun belirlenmesinde aşağıda belirtilen hususların esas alınması benimsenmiştir.
 
Kesinleşmiş Prim Borcu Olduğu Veya Olmadığı Kabul Edilen Haller

a)Tahakkuk eden prim borçlarının süresi içinde ödenmemesi halinde kesinleşmiş prim borcu olduğu,
b)Prim borcuna karşı dava açılması halinde, bu dava sürecinde veya sonucunda takip ve tahsili durduracak geçici veya nihai bir karar bulunmadığı durumlarda kesinleşmiş prim borcu olduğu,
c)Prim borcunun 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde cebren tahsili yolunda tesis edilen işlemlere karşı dava açılması halinde, bu dava sürecinde veya sonucunda takip ve tahsili durduracak geçici veya nihai bir karar bulunmadığı durumlarda kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcu olduğu,
d)Vadesi geçtiği halde ödenmemiş ancak ilgili kurum tarafından belli bir vadeye bağlanarak tecil edilmiş prim borçlarının, vadesindeki ödemeler aksatılmadığı sürece, kesinleşmiş prim borcu olmadığı kabul edilecektir.

İsteklilerin sosyal güvenlik prim borcu olmadığına ilişkin belgeyi işyerinin kayıtlı bulunduğu devredilen SSK Sigorta İl Müdürlükleri/Sigorta Müdürlüklerinden[16] alması, bu belgenin; ilgili müdürlükçe aynı işverene ait Türkiye genelini kapsayacak şekilde yapılacak araştırma neticesinde düzenlenmesi ve ihale tarihi itibarıyla olan durumu göstermesi gerekmektedir.

Aynı isteklinin başka yerlerdeki işyeri sicil kayıtlarına ilişkin sosyal güvenlik prim borcu bulunduğunun idarelerce tespit edilmesi halinde 4734 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca işlem yapılması gerekmektedir.

Sosyal güvenlik prim borcu olmadığına ilişkin olarak; gerçek kişi isteklilerin devredilen Bağ-Kur’a prim borcu olmadığına ve ayrıca 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi sigortalı çalıştırıyor olması halinde ilave olarak devredilen Sosyal Sigortalar Kurumuna prim borcu olmadığına dair belge, tüzel kişi isteklilerin ise devredilen Sosyal Sigortalar Kurumuna ve/veya 5434 sayılı Kanuna tabi iştirakçi çalıştırması halinde devredilen Emekli Sandığına sosyal güvenlik prim borcu olmadığına dair belge vermeleri yeterli olacak, tüzel kişi isteklilerin ortağı olan gerçek kişilerin devredilen Bağ-Kur prim borcu olmadığına ilişkin belge istenmeyecektir.
 
Kesinleşmiş Sosyal Güvenlik Prim Borcu Olarak Kabul Edilen Unsurlar

a) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında tüzel kişiliği haiz işveren olması halinde;
a.1) Gerek kendilerine ait gerekse devir aldıkları işyerlerinin muaccel hale gelmiş sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi borçları ile bunlara ilişkin gecikme cezası, gecikme zamları, donmuş gecikme zamları ile diğer fer’ileri,
a.2) 01.05.2004 tarihinden sonra biten ihale konusu işler ve özel bina inşaatı işyerlerinden dolayı gerek Sosyal Güvenlik Kurumunca yapılan araştırma, gerekse Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirlerce İşyeri Kayıtlarının İncelenmesi Hakkında Yönetmelik gereğince yapılan inceleme sonucunda, fark işçilik matrahı üzerinden bulunan ve isteklilerce ödenmesi kabul edilen prim, gecikme cezası ve gecikme zammı tutarları,
a.3) İşin yürütümü için gerekli olan asgari işçilik miktarının tespiti hususunda Sosyal Güvenlik Kurumu denetim elemanlarınca düzenlenen raporlarda önerilen asgari işçilik miktarı üzerinden hesaplanan prim, gecikme cezası ve gecikme zammı tutarlarının idari aşamada kesinleşmiş olan kısımları,
a.4) Fiilen veya işyeri kayıtlarından tespit edilecek her türlü bilgiden ya da kamu kuruluşları tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı tespit edildiği halde bu çalışmaları veya prime esas kazancı Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmeyen veya eksik bildirilen sigortalılardan dolayı tahakkuk ettirilen sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi borçları ile bunlara ilişkin gecikme cezası, gecikme zamları ve diğer fer'ilerinin idari aşamada kesinleşmiş olan kısımları,
a.5) Kesinleşmiş mahkeme kararları uyarınca geriye doğru verilen prim belgelerine istinaden oluşan ve muaccel hale gelmiş sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi borçları ile bunlara ilişkin gecikme cezası, gecikme zamları ve diğer fer’ileri,
a.6) Ay içinde bazı iş günlerinde çalıştırılmadığına veya eksik ücret ödendiğine dair belgeleri Sosyal Güvenlik Kurumuna verilmeyen veya verilen belgeleri anılan Kurumca geçerli sayılmaması nedeniyle tahakkuk ettirilen sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi borçları ile bunlara ilişkin gecikme cezası, gecikme zamları ve diğer fer’ilerinin idari aşamada kesinleşmiş olan kısımları,
a.7) İşverene ait işyerlerinin bölüm veya eklentilerinden iş alan ve kendi adlarına sigortalı çalıştıran aracıların (alt işveren) bu işyerlerinde çalıştırdıkları sigortalılardan dolayı tahakkuk eden ve ödenmeyen sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi ile bunlara ilişkin gecikme cezası, gecikme ve diğer fer’ileri,
a.8) Ortağı olduğu şirketin sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi ile bunlara ait gecikme cezası, gecikme zamları ve diğer fer'ilerine ilişkin borçlarından ötürü, (şirketin nevi dikkate alınarak) sorumlu olduğu tutarları.
 
b) 506 sayılı Kanun ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu Kapsamında sigortalı ve sandık iştirakçisi çalıştıran tüzel kişi olması halinde;

506 sayılı Kanuna göre çalıştırdıkları sigortalılardan dolayı borçların yanı sıra çalıştırdığı sandık iştirakçisi ile ilgili 5434 sayılı Kanundan doğan ve muaccel hale gelmiş kesenek ve kurum karşılıkları ile bunların gecikme zammı ve fer'ileri,
 
c) Çalıştırdığı sigortalılardan dolayı 506 sayılı Kanun kapsamında gerçek kişiliği haiz işveren, kendi sigortalılığından dolayı ise 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa veya 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi sigortalı olması halinde;

506 sayılı Kanuna göre çalıştırdığı sigortalılardan dolayı borçları ile gerek üst düzey yöneticisi olduğu ve gerekse ortağı olduğu şirketin Kuruma olan sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, issizlik sigortası primi ile bunlara ait gecikme cezası, gecikme zamları ve diğer fer’ilerine ilişkin borçlarından ötürü, şirketin nevisi dikkate alınarak sorumlu olduğu tutarlar ile 1479 veya 2926 sayılı Kanunlara göre kendi sigortalılığından dolayı muaccel hale gelmiş prim borçları,
 
d) Sadece 1479 veya 2926 sayılı Kanunlara göre sigortalı olması halinde;

1479 veya 2926 sayılı Kanunlardan doğan ve muaccel hale gelmiş prim borçları ile gerek üst düzey yöneticisi olduğu ve gerekse ortağı olduğu işveren şirketin 506 sayılı Kanun kapsamında Kuruma olan sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi ile bunlara ait gecikme cezası, gecikme zamları ve diğer fer’ilerine ilişkin borçlarından ötürü, şirketin nevisi dikkate alınarak sorumlu olduğu tutarları.

Kesinleşmiş Sosyal Güvenlik Prim Borcu Olarak Kabul Edilmeyen Unsurlar

a) İlgili kanunlara göre tecil ve taksitlendirilerek ya da özel kanunlara göre yeniden yapılandırılarak ödeme planına bağlanan ve anılan kanunlar gereğince tecil ve taksitlendirmeye ya da yapılandırmaya ilişkin taksit ve/veya cari aya ilişkin ödeme yükümlükleri yerine getirilmiş olması kaydıyla, tecil ve taksitlendirmeye ya da yeniden yapılandırmaya konu sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi, kesenek, kurum karşılığı, 1479 veya 2926 sayılı Kanunlardan doğan prim borçları ile bunların fer’ileri,

b) 506 sayılı Kanununun 78 inci maddesine göre tespit edilen sigorta primine esas aylık kazancın üst sınırının 3 katını aşmayan[17] ve (aracıların borçları hariç) sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi ile bunların fer’ileri toplamından oluşan borçlar,

c) 506 sayılı Kanununun 78 inci maddesine göre tespit edilen sigorta primine esas aylık kazancın üst sınırının 6 katını aşmayan[18] ve aracıların sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi ile bunların fer’ileri toplamından oluşan borçlar,

d) 506 sayılı Kanununun 78 inci maddesine göre tespit edilen sigorta primine esas aylık kazancın üst sınırının 3 katını aşmayan ve 506 sayılı Kanundan doğan sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi ile bunların fer’ileri toplamından oluşan borçlar,

e) 506 sayılı Kanununun 78 inci maddesine göre tespit edilen sigorta primine esas aylık kazancın üst sınırının 3 katını aşmayan ve 5434 sayılı Kanundan doğan kesenek, kurum karşılığı ile bunların fer’ileri toplamından oluşan borçlar,

f) 506 sayılı Kanununun 78 inci maddesine göre tespit edilen sigorta primine esas aylık kazancın üst sınırının 3 katını aşmayan ve 506 sayılı Kanundan doğan (aracıların borçları hariç) sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi ile bunların fer’ileri toplamından oluşan borçlar,

g) 506 sayılı Kanununun 78 inci maddesine göre tespit edilen sigorta primine esas aylık kazancın alt sınırının 3 katını aşmayan[19] ve 1479 veya 2926 sayılı Kanunlardan doğan prim borçları ile bunların fer’ileri toplamından oluşan borçlar,

h) 506 sayılı Kanununun 78 inci maddesine göre tespit edilen sigorta primine esas aylık kazancın alt sınırının 3 katını aşmayan ve 1479 veya 2926 sayılı Kanunlardan doğan prim borçları ile bunların fer’ileri toplamından oluşan borçlar,

ı) Tasarrufa teşvik kesintisi ve katkı tutarları, konut edindirme yardımı, idari para cezaları borçları,

i) İlgili Kanunlar uyarınca takip ve tahsil görevi verilmiş olan özel işlem vergisi, eğitime katkı payı ve damga vergisi ile bunlara bağlı gecikme zamları.

Sonuç olarak; 4734 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının (c) bendinin uygulanmasına ilişkin olarak, 5615 sayılı Kanunla yapılan değişiklik göz önünde bulundurularak Kamu İhale Genel Tebliğinin IX/C maddesinde yapılan düzenleme ile kesinleşmiş sosyal güvenlik borcunun türü ve tutarı ayrıntılı bir şekil kazanmıştır. Kısaca, kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcunun kabul edildiği veya kabul edilmediği durumlar tek tek sıralanarak (sadece 506 Kanuna göre değil de 1479, 2926 ila 5434 sayılı Kanunlar açısından da prim, kesenek ve karşılık borcunun olmaması da aranacaktır.) hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde belirlenmiş olup, ayrıca bundan başka önemli bir düzenleme ise, kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcunun olduğunun bahsedilebilmesinde, sigorta primine esas kazanç tutarın aylık/üst sınırlarının belli bir katının (3/6 katı kadar) aşılmış olmasının aranacak olmasıdır.
 
VI–506 SAYILI SOSYAL SİGORTALAR KANUNU’NDA 27 MART 2007 TARİHİNDEN İTİBAREN İTİBARİ HİZMETİN UYGULANMA ŞEKLİ (Anayasa Mahkemesi Kararı Işığı Altında)
 
Bu konu daha önceden www.vergi.tc sitesinde işlendiğinden ayrıca işlenmemiştir.
 
VII- MALİ TATİLE İLİŞKİN ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK MEVZUATI TEBLİĞİNDEKİ EKSİKLİKLER (Tebliğ Işığı Altında)
 
Bu konu daha önceden www.vergi.tc sitesinde işlendiğinden ayrıca işlenmemiştir.
 
VIII-İDARİ PARA CEZALARINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİK (Anayasa Mahkemesi ve Kanun Işığı Altında)
 
17.07.1964 günlü, 506 sayılı “Sosyal Sigortalar Kanunu”nun 140 ncı maddesinin, 08.02.2006 günlü, 5454 sayılı Kanunun 5 inci maddesiyle değiştirilen dördüncü fıkrasının “Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilirler.” biçimindeki üçüncü tümcesinin Anayasa’nın 125 ila 155 inci maddelerine aykırı olduğuna, Anayasa Mahkemesi’nin 04.10.2006 günlü E. 2006/75, K. 2006/99 sayılı kararları karar verilmiştir.[20] Anayasa Mahkemesi kararının incelenmesinden; idarenin hizmetlerini gereği gibi ve ivedilikle görebilmesi için, yaptırım uygulama yetkilerine gereksinimi vardır. İdare bu yetkilerle, kamu düzeni ve güvenliğini, kamu sağlığını, ulusal servetleri zamanında ve gereği gibi koruyabilir. Bu nedenle, idareye, geniş ve çeşitli yaptırımlar uygulama yetkisi tanınmıştır. İdarî cezalar, idarî yaptırımların en önemlilerinden biridir. İdarî cezalar arasında yer alan para cezaları da bu amaçla etkin ve yaygın bir biçimde uygulanmaktadır. İdarî para cezalarını diğer cezalardan ayıran en belirgin nitelik, onların idarî makamlar tarafından kamu gücü kullanılarak verilmesidir. Tarihsel gelişimine paralel olarak Anayasa’da adlî ve idarî yargı ayrımına gidilmiş, kimi maddelerinde bu ayrıma ilişkin kurallar yer almıştır. Anayasa’nın 125 nci maddesinin birinci fıkrasında, “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” denilmekte olup, maddenin diğer fıkraları da idari yargı sisteminde geçerli olan ilkeleri belirlemektedir. İdari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden itibaren başlaması, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verme yasağı, yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için gerekli olan koşullar, yürütmenin durdurulması kararına getirilebilecek sınırlamalar ve idarenin verdiği zararı ödeme yükümlülüğü, ağırlıklı olarak adlî yargı sistemi için değil, idarî yargı sistemi için geçerli olan temel ilkelerdir. Anayasa’nın değişik maddelerinde kurumsallaşan ve 125 nci maddesinde belirtilen idarî-adlî yargı ayırımına ilişkin düzenlemeler nedeniyle idarî yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adlî yargının görevlendirilmesi konusunda yasa koyucunun geniş takdir hakkının bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. İtiraz başvurusuna konu olan idarî para cezası, idare tarafından kamu gücü kullanılarak Yasada belirtilen kurallara uymayanlara idarî bir yaptırımın uygulanması niteliğinde olduğundan, çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde de idarî yargının görevli kılınması gerekir.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile 5655 sayılı Kanunla değişikliğe gidilmiştir. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun İdari Para Cezaları başlığını taşıyan 140 ncı maddesinin dört ve beşinci fıkralarında 09.05.2007 tarihli 5655 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un[21] 2 nci maddesiyle yapılan değişiklikle; idarî para cezaları ilgiliye tebliğ edilmekle tahakkuk eder ve tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ödenir veya aynı süre içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî para cezası kesinleşir. Mahkemeye başvurulması cezanın takip ve tahsilini durdurmaz. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ödenmeyen idarî para cezaları, bu Kanunun 80 inci maddesi hükmü gereğince hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte tahsil edilir. İdarî para cezalarının, Kuruma itiraz ve yargı yoluna başvurulmaksızın tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde ödenmesi halinde, bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme, idarî para cezalarına karşı Kuruma itiraz etme veya yargı yoluna başvurma hakkını etkilemez. Ancak, Kurumca itirazın reddedilmesi veya mahkemece Kurum lehine karar verilmesi halinde, daha önce tahsil edilmemiş olan dörtte birlik ceza tutarı, 80 inci madde hükmü de dikkate alınarak tahsil edilir. Fiilin işlendiği günden itibaren beş yıl içinde tebliğ edilemeyen idarî para cezaları zamanaşımına uğrar. İdarî para cezaları hakkında, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 30.03.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri uygulanır.
Dönemler itibariyle idari para cezalarının yargılama yeri ve süresini aşağıdaki tablodan rahatlıkla görmek mümkündür.
Kanun Numarası
Yürürlük Tarihi
Yargılama Yeri
Mahkemeye İtiraz Süresi
Zamanaşımı
3395
09.07.1987
Yetkili Mahkeme[22]
Tebliğ tarihinden itibaren (30) gün
10 yıl
Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği
26.02.2000
Yetkili Sulh Ceza Mahkemesi
Tebliğ tarihinden itibaren (7) gün
10 yıl
3910
12.05.1993
Yetkili Sulh Ceza Mahkemesi
Tebliğ tarihinden itibaren (7) gün
10 yıl
Anayasa Mahkemesi Kararı
26.02.2003
İdari Yargı Yerleri
-
-
4958
06.08.2003
İdare Mahkemesi
Tebliğ tarihinden itibaren (60) gün içinde
5 yıl
5454
15.02.2006
Yetkili Sulh Ceza Mahkemesi
Tebliğ tarihinden itibaren (15) gün
5 yıl
Anayasa Mahkemesi Kararı
06.04.2007
İdari Yargı Yerleri
-
-
5655
20.05.2007
Yetkili İdare Mahkemesi
Tebliğ tarihinden itibaren (30) gün
5 yıl
 
Sonuç olarak; Kurum tarafından sosyal güvenliğin sağlanması yönünden, idari yaptırımların başında idari para cezaları gelmektedir. İdari para cezalarına ilişkin uyuşmazlıklar, 506 sayılı Kanun uygulanmasından kaynaklanmakta olup, uyuşmazlıkların idari yargı yerlerince yerine getirilmesi, idari yaptırımların hukuksal niteliğine ve anılan Yasanın benimsediği temel esasa uygun düşmektedir. Sosyal güvenlik mevzuatı kendine özgü kuralları ve düzenlemeleri olan bir mevzuat düzenlemesi olduğundan, hakkında düzenleme bulunmayan hallerde genel hükümlere göre işlem yapılmaktadır. Bu ayrık duruma örnek olarak, makale konumuzu teşkil eden idari para cezalarıdır. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında, idari para cezalarının yargılama yeri idari yargı yerleri olarak belirtilmesine rağmen, daha sonraki yıllardaki yasal düzenlemeler anılan karar doğrultusunda yapılmış, Kabahatler Kanununa paralel olarak yeniden yargılama yeri değiştirilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin 2006 tarihli en son kararı ile de (2002 tarihli kararı da aynı yönde) ikinci bir kez sosyal güvenliğe yönelik idari para cezalarının yargılama yeri olarak idari yargı yerleri gösterilmiştir. Bunun üzerine, 5655 sayılı Yasa ile yetkili İdare Mahkemesi olarak hüküm altına alınmıştır.

Öneri olarak; idari para cezalarından doğan uyuşmazlıkların 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (B) bendi hükmü uyarınca, İş Mahkemelerinde çözüme kavuşturulması düşünülmektedir. Çünkü, İş Mahkemeleri bu konuda daha uzmanlaşmış mahkemelerdir.
 
IX-İSTİHDAMIN TEŞVİKİNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİK (Kanun Işığı Altında)
 
5615 sayılı Kanunun[23] 24 üncü maddesi ile kapsama girecek sigortalı sayısı 30’dan 10’a düşürülmüştür. Buna göre;

—01.04.2005 tarihinden itibaren yeni işe başlayan gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, en az 10 işçi çalıştırmaları koşuluyla, bu iş yerlerinde çalıştırdıkları işçilerin,
—01.04.2005 tarihinden önce işe başlamış olan gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinden asgarî on işçi çalıştıranların iş yerlerinde fiilen çalışan işçilerin,

Prime esas kazançları üzerinden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 72 ve 73 üncü maddeleri uyarınca hesaplanan sigorta primlerinin işveren hissesinin; organize sanayi veya endüstri bölgelerinde kurulu iş yerleri için tamamı, diğer yerlerdeki iş yerleri için yüzde %80’i Hazinece karşılanır.

Ayrıca söz konusu sigorta primi işveren hissesi teşvikinden, 04.04.2007 tarihinden itibaren 5 yıl süreyle, şartları taşımaları kaydıyla Gökçeada ve Bozcaada’daki işletmeler de yararlanır.
 
X-PRİM BORCU BULUNAN İŞVERENLERİN KAMUOYUNA AÇIKLANMASI (Yönetmelik Işığı Altında)
 
16.05.2006 tarihli 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nun[24] Başkan başlığını taşıyan 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi hükmü gereğince, prim borcu olanlar kamuoyuna açıklanmaktadır. Bu hüküm gereğince, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanının, ödeme tarihi altı aydan daha uzun süre gecikmiş ve Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu tarafından her yıl için belirlenecek tutardan daha fazla prim borcu olan işverenleri, yönetmelikle[25] belirlenen usul ve esaslara göre her yıl kamuoyuna açıklama görevleri arasında sayılmıştır. Bu bölümde, Kuruma prim borcu olan işverenlerin (özel-kamu sektör) kamuoyuna açıklanmasının usul ve esasları üzerinde durulacaktır.
 
Kamuoyuna Açıklanacak Asgari Prim Borcu Miktarı

Kurum Yönetim Kurulu, Türkiye genelinde işverenlerin sahip oldukları tüm işyerleri dikkate alınarak asgari borç miktarını kararlaştırır.

Asgari borç miktarının kararlaştırılmasında aşağıdaki unsurlar dikkate alınır.

1. Prim borcunun asıl kısmı,
2. Asıl prim borcuna bağlı gecikme cezası,
3. Asıl prim borcuna bağlı gecikme zammı,
4. Asıl prim borcuna bağlı diğer feriler.

İlan edilme yılda en az 1 en çok 2 defa topluca yapılır.

Yönetim Kurulu, 09.04.2007 tarihli ve 2007/160 sayılı kararı uyarınca, Kuruma 50.000,00 YTL ve üzerinde prim aslı borcu bulunan işverenlerin kamuoyuna açıklanmasına karar vermiştir.[26]
 
Kamuoyuna Açıklanacak Prim Borçları

Prim borcu, aşağıdaki unsurları içerir:

—08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu uyarınca ödenmesi gereken emekli kesenekleri ve bunların karşılıkları,
—17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu uyarınca ödenmesi gereken sigorta primi.

Kamuoyuna açıklanacak borçlu işverenlerin Türkiye genelinde ödenmeyen prim aslının tespitinde; ödeme süresinin sona erdiği veya kesinleştiği tarihi takip eden aydan başlanarak üzerinden 6 ay geçmesine rağmen ödenmeyen primlerin, borç asılları toplamı dikkate alınır. Ödeme vadesindeki gecikme 6 aydan az olmamak kaydıyla en son hangi aya ait borç asıllarının dikkate alınacağı Kurum Başkanınca belirlenir. Kurum Yönetim Kurulunca, kamuoyuna açıklanacak işverenlerin prim borcunun belirlenmesinde asıl alacak ve bunlara bağlı gecikme cezası, gecikme zammı ve diğer ferilerin toplamından oluşan borcun dikkate alınacağına karar verilmesi halinde, borç aslına, anılan borçların ödenmesi gereken sürenin bitiminden kamuoyuna açıklamanın yapılacağı aydan önceki üçüncü ayın sonuna kadar ilgili mevzuat gereğince hesaplanacak gecikme cezası veya gecikme zammı ile faiz toplamı dikkate alınır. Re’sen tahakkuk ettirilen prim borçları, davaya konu olmamak kaydıyla, idari aşamada kesinleştiği tarihi takip eden aydan başlanarak üzerinden 6 ay geçmesi ve ödenmemiş olması halinde kamuoyuna açıklanacak borç miktarının hesaplanmasında dikkate alınır. Prim borcu dava konusu edilmiş ise, söz konusu prim borcu ancak bu davanın kesin hükme bağlanmış olması halinde kamuoyuna açıklanacak borç miktarında dikkate alınır.
 
Kamuoyuna Açıklanmayacak Prim Borçları

1.      21.07.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesi uyarınca tecil ve taksitlendirilmiş olup, açıklanan işlemi, kamuoyuna açıklamanın yapılacağı aydan önceki 3. takvim ayının sonuna kadar bozulmamış olan prim borçları,
2.   Açıklama tarihinden önce 6183 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinde sayılan teminatlardan banka teminat mektubunun verilmesi suretiyle tecil ve taksitlendirme talebinde bulunan ve açıklama tarihi itibarıyla talepleri henüz değerlendirme aşamasında bulunan işverenlerin, banka teminat mektubu ile teminat altına alınan prim borçları,
3.   Özel kanunlara göre ödeme planına bağlanan ve kamuoyuna açıklamanın yapılacağı aydan önceki 3. takvim ayının sonuna kadar ödeme yükümlülükleri yerine getirilen prim borçları,
4.   Çeşitli kanunlarda yer alan sorumluluk hükümleri gereğince, işverenin işverenlik sıfatı dışında asıl kurum borçlusu ile birlikte sorumlu olduğu borç tutarı,
5.   Takip ve tahsil müesseseleri üzerine işveren tarafından yaratılan ihtilaflar sonucu açıklamanın yapılacağı tarihten önce verilmiş olan ve bu tarihe kadar geçerliliğini koruyan icranın durdurulmasına ilişkin tedbir kararlarına konu prim borçları.
6.   Ertelenen prim borçları,
7.   Kamuoyuna açıklamanın yapılacağı tarihten önceki 10. iş gününün sonuna kadar tamamen ödenen veya banka teminat mektubu ile teminat altına alınan prim borçları.
 
Prim Borcunun Kamuoyuna Açıklanma Şekli,  Zamanı Ve İtiraz

Kamuoyuna açıklanacak prim borcu listesinde,

1. İşverenin adı, soyadı veya unvanı,
2. İşverenin Vergi Kimlik Numarası veya T.C. Kimlik Numarası,
3. İşverenin açıklanacak hesaplanan borç tutarı yer alır.

Kamuoyuna açıklanacak borçlu işverenlere ilişkin listenin her sayfası Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü ilgili Daire Başkanı ile listeyi tanzim eden personel tarafından imzalanır ve mühürlenir.

Kamuoyuna açıklanacak borçlu işverenler listesi, her yılın Mart-Haziran döneminde

1. Kurumun internet sitesinde (www.sgk.gov.tr) ve/veya
2. İl müdürlüklerinde,

1 hafta süre ile kamuoyuna açıklanır.

Kamuoyuna açıklanan listede kayıtlı işverenler hakkında, listede yer alan bilgiler dışında başka açıklama yapılmaz. Kamuoyuna açıklanan listeler, askıdan kaldırıldıktan sonra, Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğünce muhafaza edilir. Bu tarihten sonra listede yer alan işverenler hakkında listede yer alan bilgiler de dâhil olmak üzere herhangi bir açıklamada bulunulmaz. İşverenler ilan edilen bilgilere, ilanın yapıldığı tarihi takip eden 3 iş günü içerisinde Kuruma itiraz edebilirler. Yapılan itirazlar Kurumca incelenir. Bu inceleme sonucunda itirazın haklı olduğunun tespiti halinde listelerde gerekli düzeltme yapılarak, borcun ilan edilme usulünde olduğu şekliyle kamuoyuna duyurulur. 

Sonuç olarak, prim borçlarının kamuoyuna açıklanması uygulaması ile bir yandan primlerini düzenli ödeyen işverenlerin maruz kaldıkları haksız rekabetin önlenmesi, bir yandan da Kurum’a prim borçlarını ödememeyi alışkanlık haline getiren ve borç miktarı belli bir miktarın üzerinde olan işverenler üzerinde cebri takip işlemlerinin yanı sıra kamuoyu baskısı oluşturulmak suretiyle alacakların tahsili mümkün olabilecektir. Zira bu uygulama sonucunda kamuoyu, işyeri çalışanları, kredi veren bankalar, oy veren seçmenler, basın kuruluşları, iş ortaklığı düşünen kişiler Sosyal Güvenlik Kurumu’na önemli miktarda borcu olduğunu gördükleri bu işverenlerle olan ilişkilerinde ve kararlarında bu durumu göz önüne alacaklardır.[27]
 
XI–506 SAYILI KANUNA İSTINADEN MALULLÜK VE YAŞLILIK AYLIĞI ALAN SIGORTALILARIN HIZMET AKDINE İSTINADEN ÇALIŞMASI DURUMUNDA BAĞLANACAK AYLIKLARIN HESAPLANMA YÖNTEMININ DEĞIŞTIRILMESI[28] AYLIK YÜKSELTMENİN ÖNÜNE GEÇİLMESİ (Kanun Işığı Altında)
 
16.10.2007 tarihli 5698 sayılı Kanun[29] ile 506 sayılı Kanunun 58 ile 63 üncü maddelerinde aylık hesaplama yönteminde değişikliğe gidilmiştir. Buna göre, malullük ve yaşlılık aylığı almakta iken hizmet akdine istinaden çalışılması ve akabinde yeniden aylıklarının ödenmesinin talep edilmesi halinde aylık hesaplama yöntemi  “yeni aylık, eski aylığın kesildiği tarihten sonra aylıklara yapılan artışlar uygulanarak, aylık başlangıç tarihi itibariyle bulunan tutarı ile emeklilik sonrası çalışmaya ait kısmî aylığın toplamından oluşur. Emeklilik sonrası çalışmaya ait kısmî aylık, talep tarihindeki emeklilik öncesi ve sonrası prim ödeme gün sayısı toplamı üzerinden, yaşlılık aylığının hesaplanması başlığını içeren 61 inci maddeye göre hesaplanan aylığın emeklilik sonrası prim ödeme gün sayısına orantılı bölümü kadardır.” 5698 sayılı Kanunla, emeklilik sonrası çalışmalara ait kısmi aylığın 506 sayılı Kanunda öngörülen aylık bağlama esasları dâhilinde eski ve yeni çalışmalara ait toplam prim ödeme gün sayısı üzerinden hesaplanması, böylelikle emeklilik sonrası çalışmaların da sigortalıların aylıklarına yansımasının sağlanması, eski aylıkların da kesildiği tarihten itibaren aylıklara yapılan artışlarla sonraki aylık bağlama tarihine getirilmesi suretiyle eski ve yeni kısmi aylık toplamının sigortalıya ödenmesi öngörülmektedir.[30]
 
[1] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nu ifade eder.
[2] Sosyal Güvenlik Kurumunu (SGK) ifade eder.
[3] Olayın meydana geldiği tarihte, geçerli bilimsel ve teknik kurallar gereğince, alınacak tüm önlemlere rağmen, zararın meydana gelmesi durumudur. Evrensel teknik düzey göz önünde tutularak, önlenmesi olanaksız zararların kaçınılmazlık olarak değerlendirilmesi mümkündür.
[4] 21.03.2007 tarih ve 26469 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[5] Peşin sermaye değerleri, 506 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre tespit edilecek tarifeye göre hesaplanacaktır. Bu tarife, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu Gereğince Bağlanan Gelirlerin Peşin Değerlerinin Hesaplanmasına Ait Tarife olup, 01.03.1965 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Tarifeye göre, peşin değerleri tutarları, %5 iskonto esasına ve PMF 1931 işaretli ve fiyat cetvellerine göre hesaplanır.
[6] ÇOLAK Mahmut, İş Kazası veya Meslek Hastalığında Tazminat Miktarlarının İşverene Rucü Edilmesinde Bir Öneri, Yaklaşım Dergisi, Ocak 2005
[7] Personel kanunlarına göre yardımcı hizmetler sınıfına dâhil personeli, kurumlarda yalnız ödenek mukabili çalışanlarla kurumlarda çalıştırılan tarım ve orman işçilerini ve iş kanunlarına göre işçi sayılan kimseleri ifade eder (6245 sayılı Kanun, Madde 3).
[8] ALTUN Muhsin-SEKDUR Mahmut, Mali Hukuk Ansiklopedisi, Yaklaşım Yayınları, Ağustos 2001
[9] 22.01.1976 tarih ve 15476 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[10] SGK Başkanlığı, 13.06.2007 tarihli 2007–45 sayılı Genelge.
[11]Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında 3201 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, 06.07.2007 tarih ve 26574 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
[12] Gelir Vergisi Kanunu Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 04.04.2007 tarih ve 26483 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[13] 25.07.2005 tarih ve 25886 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
[14]Geniş açıklama için,  Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından çıkartılan 01.10.2007 tarihli 2007–75 sayılı Genelgeye bakınız.
[15] 14.08.2007 tarih ve 26613 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
[16] Yeni sosyal güvenlik sistemi yapılandırılmasında, Sosyal Güvenlik İl Müdürlükleri/Sosyal Güvenlik Merkezleri olarak adlandırılacaktır.
[17] 01.07.2007–31.12.2007 devresi için 11.407,50 YTL’dir.
[18] 01.07.2007–31.12.2007 devresi için 22.815,00 YTL’dir.
[19] 01.07.2007–31.12.2007 devresi için 1.755,00 YTL’dir..
 
[20] 06.04.2007 tarih ve 26485 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[21] 20.05.2007 tarih ve 26527 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[22] 3910 sayılı Kanunla 140 ıncı maddesinde değişiklik yapılmadan önce 3395 sayılı Kanunla değişik madde 140/II’ de yetkili mahkemeye itirazdan söz edilmekle birilikte, itirazı incelemekle görevli mahkemenin hangisi olduğu 506 sayılı Yasada ve Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde belirtilmediğinden, uygulamada bu görevin İş Mahkemesine mi, İdare Mahkemesine mi yoksa Sulh Ceza Mahkemesine mi ait olduğu yönünde tereddütler doğmuş ve önceleri İş Mahkemesi görevli sayılmış iken; daha sonra Sulh Ceza Mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna varılarak, bu içtihat sürdürülmüştür. Kurum da bu uygulamayı benimsemiştir (SARAÇ Coşkun, İşverenin Prim Ödeme Yükümlülüğü, Ankara 1998).
 
[23] 04.04.2007 tarih ve 26483 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[24] 20.05.2006 tarih ve 26173 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yayımı tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
[25] Söz konusu Yönetmelik, Sosyal Güvenlik Kurumuna Prim Borcu Olan İşverenlerin Kamuoyuna Açıklanmasına Dair Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik olup, 22.05.2007 tarih ve 26529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
[26] Bu kararda, 506 sayılı Kanun kapsamındaki işverenlerin toplam sigorta prim aslı borcunun tespitinde 2006 Eylül (dâhil) ve önceki dönemlerde oluşan sigorta prim aslı borçları ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu kapsamındaki kurum ve kuruluşların borçlarının tespitinde ise 2006 Aralık (dâhil) ve önceki dönemlerde oluşan emekli kesenekleri ile bunların kurum karşılıklarından oluşan borçları, dikkate alınmıştır.Bu şekilde hazırlanan ve Sosyal Güvenlik Kurumuna 50.000,00 YTL ve üzerinde prim aslı borcu bulunan işverenlerin listesi, Kurum internet sitesinde (www.sgk.gov.tr ) 25.06.2007 tarihinde ilan edilmiş olup, bir hafta süreyle yayımlanmıştır. İlan edilen bilgilere ilanının yapıldığı tarihi takip eden 3 iş günü içinde yani en geç 28.06.2007 tarihi mesai saati bitimine kadar) Kurum Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü (Devredilen SSK Sigorta Primleri Daire Başkanlığı’na) yazılı itiraz edilebilecek olup, yapılacak inceleme sonucunda itirazın haklı olduğunun anlaşılması halinde listelerde gerekli düzeltme yapılarak aynı şekilde Kurum internet sitesinde duyurulacaktır. 25.06.2007 tarihinde, 50.000,00 YTL ve üzerinde prim aslı borcu bulunan 9445 işveren kamuoyuna duyurulmuştur. Bu duyurmada, en fazla borcu olan işveren kesiminin “Belediyeler” olduğu göze çarpmaktadır.
 
 
[27] ÖZCAN Celal, Sosyal Güvenlik Kurumu’na Prim Borcu Bulunan İşverenlerin Kamuoyuna Açıklanması Uygulaması, Yaklaşım Dergisi, 2007/Temmuz
[28] 23 Ekim 2007 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 5698 sayılı yasa ile emekli aylığı kestirip, bir iki gün gibi kısa süreli çalışmayla aylık yükseltme uygulamasının önüne geçildi. Ancak, yasa panik içinde çok acele çıkartıldığı için, sadelik ve basitlikten uzak, anlaşılması zor, çekildi tarafa sünen ve üstünde farklı yorumlar yapılabilen ve daha uygulamaya girmeden tartışma yaratan bir düzenlemem çıktı ortaya. Bizimde içinde olduğumuz konunun uzmanı olan bazı yorumculara göre; yeni kanun, emekli aylığını kestirerek uzun süreli, örneğin , 2-3 yıl gibi çalışan ve  yüksek kazanç tutarı üzerinden prim ödeyen emeklinin tekrar hesaplanan  aylığında, yüksek artışlara yol açıyor. Genelimiz hatayı kabul etme erdeminden yoksun olduğu için, yasayı hazırlayanlar, hatayı kabul etmeyerek yanlışta ısrar ediyor ve  emekli aylıklarında yüksek artış olmayacağını iddiasındalar.  Ancak, sonuçta Türkiye  bir hukuk devletidir. İdarenin her yaptığı yasanın doğru olduğunu kimse iddia edemeyeceği gibi, hiçbir kimsenin de, idarenin yorumuna katılma zorunluluğu da yoktur. Bu tip durumlarda sonunda iş yargıya intikal eder ve son sözü yargı söyler. Haklı haksız, yanlış doğru ortaya çıkar…2008 de uygulamaya konulmaya çalışılan yeni sosyal güvenlik yasası da, bu iş için iyi bir fırsat (SARISU Ekrem, www.yaklasim.com).
[29] 23.10.2007 tarih ve 26679 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[30] Geniş açıklama için Kurumun yayımladığı 12.11.2007 tarih ve 2007–86 sayılı Genelgeye bakınız.
 
 
Ücretsiz üyelik
Şifremi Unuttum
USD
Euro
Üfe & Tüfe Oranlarını görmek için aşağıdaki excel ikonuna tıklayınız.

*Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileridir.​

ÜFE & TÜFE
Endeks Arşivi

Excel Dokümanı
     
  Copyright ® 2013 Esenlik Yeminli Mali Müşavirlik Ltd. Şti. Web Tasarımı