Okunma Sayısı : 6146
   
Sizden Gelenler - 5615 SAYILI KANUNLA GELİR VERGİSİ KANUNU’NDA YAPILAN DÜZENLEMELER
Yayımlanma Tarihi: 14.08.2007
 
5615 SAYILI KANUNLA GELİR VERGİSİ KANUNU’NDA YAPILAN DÜZENLEMELER
 
Cem TEKİN
Gelirler Kontrolörü
 
            I. GİRİŞ:
 
Bilindiği üzere vergi sistemimiz yeniden yapılanma süreci içinde olup, vergi sisteminin; ekonomik ve sosyal politikalarla uyumlu olması, verginin tabana yayılması, uluslararası eğilimlere uygun olarak günümüz ihtiyaçlarına cevap vermesi, vergide eşitlik ve adalete imkan sağlaması ilkeleri çerçevesinde bir kısım düzenlemeler yapılmaktadır. Bu kapsamda olmak üzere 04.04.2007 tarih ve 26483 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5615 sayılı “Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile G.V.K.’nda bir kısım değişiklik ve düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre; 5520 sayılı K.V.K. ile vergi sistemimize dahil edilen, transfer fiyatlandırması, kontrol edilen yabancı kurum kazançlarının vergilendirilmesi ve zararlı vergi rekabeti uygulamalarıyla mücadele edilmesi müesseselerine paralel düzenlemeler G.V.K.’nda da yapılmıştır. Ayrıca “ücretlilerde vergi indirimi” uygulamasının yerine mükelleflerin medeni durumlarını vergileme yönünden dikkate alan ve çağdaş vergi kanunlarının çoğunda bulunan “asgari geçim indirimi” uygulaması da yürürlüğe konulmuştur.
 
Yazımızın izleyen bölümlerinde 5615 sayılı Kanunla G.V.K.’nda yapılan değişiklik ve düzenlemeler ayrıntılı olarak açıklanacaktır.
 
II. G.V.K.’NDA YAPILAN DÜZENLEMELER
 
            Kurumlar vergisi mükelleflerinin 01.01.2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere bir hesap dönemi içinde elde etmiş oldukları kurum kazançlarının tespiti ve vergilendirilmesine ilişkin usul ve esasların düzenlendiği 5520 sayılı K.V.K.’nda bir kısım vergi güvenlik önlemleri yer almaktadır. Buna göre tam mükellef kurumların kontrol ettikleri yabancı kurum kazançları belirli şartlar altında dağıtılsın dağıtılmasın Türkiye’de kurumlar vergisine tabi olup, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıttıkları kazançlar kurum kazancının tespitinde gider olarak indirim konusu yapılamayacaktır. Öte yandan kurumlar vergisi mükellefleri, zararlı vergi rekabeti uygulayan ülkelere yapmış oldukları ödemeler üzerinden %30 oranında tevkifat yapmak zorundadırlar. Anılan vergi güvenlik müesseseleri 5520 sayılı K.V.K.’nda yer almakta olup sadece kurumlar vergisi mükellefleri açısından geçerli bulunmaktaydı. Ancak 5615 sayılı Kanunla G.V.K.’nda yapılan düzenlemeler ile anılan vergi güvenlik müesseseleri gerçek kişiler açısından da geçerli hale getirilmiş olup, söz konusu müesseselerin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar şu şekildedir;
 
            a. Gelir vergisi mükelleflerinde transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı;
 
5520 sayılı K.V.K.’nın “Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı” başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kurumların, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunmaları halinde kazançlarını tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtmış sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı şekilde 01.01.2007 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 5615 sayılı Kanunla G.V.K.’nın 41. maddesinin birinci fıkrasına eklenen (5) numaralı bent ile gelir vergisi mükellefleri açısından da transfer fiyatlandırması uygulaması düzenlenmiş olup, anılan bent şu şekildedir;
 
“5. Bu fıkranın 1 ilâ 4 numaralı bentlerinde yazılı olan işlemler hariç olmak üzere, teşebbüs sahibinin, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen bedel veya fiyatlar üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunması halinde, emsallere uygun bedel veya fiyatlar ile teşebbüs sahibince uygulanmış bedel veya fiyat arasındaki işletme aleyhine oluşan farklar işletmeden çekilmiş sayılır.
Teşebbüs sahibinin eşi, üstsoy ve altsoyu, üçüncü derece dahil yansoy ve kayın hısımları ile doğrudan veya dolaylı ortağı bulunduğu şirketler, bu şirketlerin ortakları, bu şirketlerin idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından kontrolü altında bulunan diğer şirketler ilişkili kişi sayılır.
Bu bent uygulamasında, imalat ve inşaat, kiralama ve kiraya verme, ödünç para alınması veya verilmesi, ücret, ikramiye ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler, her hâl ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirilir.
İşletmeden çekilmiş sayılan farklar, ilişkili kişi tarafından beyan edilmiş gelir veya kurumlar vergisi matrahının hesabında dikkate alınmış ise ilişkili kişinin vergilendirme işlemleri buna göre düzeltilir. İlişkili kişiler ve bu kişilerle yapılan işlemler hakkında bu maddede yer almayan hususlar bakımından, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 13 üncü maddesi hükmü uygulanır."
 
Anılan bent metninden de anlaşılacağı üzere teşebbüs sahibinin ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettiği bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunması durumunda emsallere uygun bedel veya fiyat ile teşebbüs sahibince uygulanan bedel veya fiyat arasındaki işletme aleyhine oluşan fark işletmeden çekilmiş sayılacaktır. Bilindiği üzere G.V.K.’nın “Bilanço esasında ticari kazancın tespiti” başlıklı 38. maddesi uyarınca ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki fark olup, işletme sahip veya sahipleri tarafından çekilen değerler bu farka ilave olunacaktır. Buna göre teşebbüs sahipleri tarafından ilişkili kişiler ile yapılan alım-satım faaliyetlerine uygulanan fiyat ile emsallere uygunluk ilkesi çerçevesinde tespit edilen fiyat arasında işletme aleyhine ortaya çıkan fark, işletme sahipleri tarafından işletmeden çekilen değer olarak dikkate alınmak suretiyle dönem ticari kazancına dahil edilecektir.
 
Gerçek kişiler tarafından yapılan bütün alım-satım işlemlerinde uygulanan fiyat ya da bedelin emsallere uygun olması şart olmayıp, sadece ilişkili kişilerle yapmış olduğu alım-satım işlemlerinde uygulanan fiyat ya da bedelin emsallere uygun olması gerekmektedir. Bu kapsamda olmak üzere teşebbüs sahibinin; eşi, üstsoy ve altsoyu, üçüncü derece dahil yansoy ve kayın hısımları ile doğrudan veya dolaylı ortağı bulunduğu şirketler, bu şirketlerin ortakları, bu şirketlerin idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından kontrolü altında bulunan diğer şirketler ilişkili kişi sayılacaktır.
 
Diğer taraftan bent metninde transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımına konu olabilecek işlemler herhangi bir tereddüte mahal bırakmayacak şekilde ve geniş olarak tanımlanmıştır. Buna göre G.V.K.’nın 41. maddesinin birinci fıkrasının (1) ila (4) numaralı bentlerinde yazılı işlemler hariç olmak üzere; alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirilecektir. G.V.K.’nın 41. maddesinin birinci fıkrasının (1) ila (4) numaralı bentlerinde; teşebbüs sahibi ya da yakınlarının; işletmeden çektikleri paralar ve aynen aldıkları sair değerler ile işletmede cari hesap veya diğer şekillerdeki alacakları üzerinden yürütülecek faizlerin, aylık, ücret, ikramiye, komisyon ve tazminatların, işletmeye koydukları sermaye için yürütülecek faizlerin kanunen kabul edilmeyen gider olarak dönem ticari kazancına ilave edileceği hüküm altına alınmıştır.
 
G.V.K.’nın 41. maddesinin birinci fıkrasının (5) numaralı bendinde transfer fiyatlandırması uygulaması açısından emsallere uygun fiyatın ne şekilde belirleneceğine dair herhangi bir düzenleme bulunmamakla birlikte ilişkili kişiler ve bu kişilerle yapılan işlemler hakkında bu maddede yer almayan hususlar bakımından, 5520 sayılı K.V.K.’nın 13. maddesi hükmünün uygulanacağı belirtilmiştir. Buna göre teşebbüs sahibinin ilişkili kişiler ile yaptığı alım satım işlemlerine ilişkin emsallere uygun fiyat ya da bedel;
 
- Karşılaştırılabilir fiyat yöntemi,
- Maliyet artı yöntemi,
- Yeniden satış fiyatı yöntemi,
 
kullanılmak suretiyle tespit edilecektir. Ancak mükellefler bu yöntemlerin dışında kalan ancak kendi işlemlerine daha uygun olarak belirleyecekleri diğer yöntemlerle de emsallere uygun fiyatı tespit edebilecekleri gibi Maliye Bakanlığına başvurmak suretiyle kendilerine yöntem tayin edilmesini de talep edebilirler. Maliye Bakanlığı ile anlaşma yapılmak suretiyle belirlenen yöntem, üç yılı aşmamak üzere anlaşmada tespit edilen süre ve şartlar dahilinde kesinlik taşıyacaktır.
 
Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan ve işletmeden çekilen değer olarak ticari kazanca ilave edilen farklar, işleme taraf olan ilişkili kişi/kişiler tarafından gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate alınmış ise ilişkili kişinin vergilendirme işlemleri buna göre düzeltilecektir.
 
            b. Gerçek kişilerce kontrol edilen yabancı kurum kazançlarının Türkiye’de vergilendirilmesi;
 
5520 sayılı K.V.K.’nın 7. maddesinde tam mükellefiyeti haiz gerçek ve tüzel kişilerin doğrudan veya dolaylı olarak ayrı ayrı ya da birlikte;
 
- Sermayesinin,
- Kar payının ve
- Oy kullanma hakkının,
 
en az %50’sine sahip olmak suretiyle kontrol ettikleri yabancı kurum kazançlarının belirli şartlar altında dağıtılsın dağıtılmasın kurumlar vergisine tabi olacağı hüküm altına alınmıştır. Her ne kadar anılan madde metninde tam mükellef gerçek kişilerin birlikte ya da ayrı ayrı en az %50 oranında sermayesine, oy hakkına ya da kar payına sahip oldukları yabancı kurumların kontrol edilen kurum olarak değerlendirileceği belirtilmiş olsa da söz konusu kontrol edilen kurum kazançlarının gerçek kişiler açısından ne şekilde vergilendirileceğine ilişkin olarak herhangi bir düzenleme bulunmamaktaydı. Bununla birlikte 5615 sayılı Kanunla G.V.K.’nın 75. maddesinin (2) numaralı bendine eklenen paragraf ile tam mükellef gerçek kişilerce kontrol edilen yabancı kurum kazançlarının dağıtılsın dağıtılmasın Türkiye’de menkul sermaye iradı olarak vergilendirilmesi imkanı getirilmiştir. Anılan düzenleme şu şekildedir;
 
"5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 7. maddesindeki şartların birlikte gerçekleşmesi halinde; Türkiye’de yerleşik gerçek kişilerin doğrudan veya dolaylı olarak ayrı ayrı ya da birlikte sermayesinin, kâr payının veya oy kullanma hakkının en az % 50’sine sahip olmak suretiyle kontrol ettikleri yurt dışı iştiraklerinin kazançları dağıtılsın veya dağıtılmasın, iştirakin hesap döneminin kapandığı ayı içeren yıl itibarıyla dağıtılan kâr payı sayılır. Türkiye’de vergilendirilmiş kazancın iştirak tarafından sonradan dağıtılması durumunda, elde edilen kâr paylarının vergilendirilmiş kısmı bu tutardan indirilir."
 
Anılan düzenlemeden de anlaşılacağı üzere Türkiye’de yerleşik gerçek kişilerin doğrudan veya dolaylı olarak ayrı ayrı ya da birlikte sermayesinin, kar payının veya oy kullanma hakkının en az %50’sine sahip oldukları yabancı kurumlar, kontrol edilen kurum olarak değerlendirilecektir. Tam mükellef gerçek kişilerce kontrol edilen yabancı kurum kazançları, 5520 sayılı K.V.K.’nın 7. maddesinde yer alan şartların mevcut olması durumunda dağıtılsın dağıtılmasın, yurt dışındaki iştirakin hesap döneminin kapandığı ayı içeren yıl itibariyle dağıtılmış kar payı sayılacaktır. Bu kapsamda olmak üzere kontrol edilen yabancı kurum kazançlarının anılan düzenleme çerçevesinde vergilendirilebilmesinin şartları şunlardır;
 
- İştirakin toplam gayrisafi hasılatının % 25 veya fazlasının faaliyet ile orantılı sermaye, organizasyon ve eleman istihdamı suretiyle yürütülen ticari, zirai veya serbest meslek faaliyeti dışındaki faiz, kar payı, kira, lisans ücreti, menkul kıymet satış geliri gibi pasif nitelikli gelirlerden oluşması.
- Yurt dışındaki iştirakin ticari bilanço karı üzerinden % 10'dan az oranda gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması.
- Yurt dışında kurulu iştirakin ilgili yıldaki toplam gayrisafi hasılatının 100.000 YTL karşılığı yabancı parayı geçmesi.
 
Bilindiği üzere G.V.K.’nın 22. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tam mükellef kurumlardan elde edilen, mezkur Kanunun 75. maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar paylarının yarısı gelir vergisinden müstesnadır. Ancak gerçek kişilerce kontrol edilen yabancı kurumlardan elde edilen kar paylarının bu kapsamda değerlendirilmesi mümkün değildir. Buna karşılık G.V.K.’nın 75. maddesinin (1) numaralı bendi kapsamında dağıtılmadığı halde gelir vergisine tabi tutulan kontrol edilen kurum kazancının söz konusu vergilendirme işleminin gerçekleşmesini müteakiben iştirak tarafından dağıtılması durumunda, elde edilen kar payının daha önce vergilendirilmiş kısmı bu tutardan indirilecektir.
 
Diğer taraftan 5615 sayılı Kanunla G.V.K.’nın 121. ve 123. maddelerine eklenen ibareler ile kontrol edilen yabancı kurumlara yapılan ödemeler üzerinden tevkif edilen vergiler ile anılan kurumlar tarafından yurt dışında elde edilen kazançlar üzerinden mahallinde ödenen vergiler Türkiye’de tarh olunacak gelir vergisinden mahsup edilebilecektir.
 
            c. Vergi cennetlerine yapılacak ödemelerde tevkifat uygulaması;
 
Bilindiği üzere 5520 sayılı K.V.K.’nın 30. maddesinin (7) numaralı fıkrası uyarınca; kazancın elde edildiği ülke vergi sisteminin, Türk vergi sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile aynı düzeyde bir vergilendirme imkanı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi hususunun göz önünde bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkelerde yerleşik olan veya faaliyette bulunan kurumlara (tam mükellef kurumların bu nitelikteki ülkelerde bulunan iş yerleri dahil) nakden veya hesaben yapılan veya tahakkuk ettirilen her türlü ödemeler üzerinden tevkifat yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Anılan bent ile kurumlar tarafından yine Bakanlar Kurulunca ilan edilecek ülkelerdeki kurumlara yapılacak ödemeler üzerinden gerçekleştirilecek tevkifat işlemlerine ilişkin usul ve esasları düzenlemekte olup, gerçek kişilerin taraf olduğu işlemlerde anılan düzenleme çerçevesinde tevkifat yapılması söz konusu değildir.
 
Buna karşılık 5615 sayılı Kanunla G.V.K.’nın 94. maddesine eklenen fıkra ile gerçek kişilerin taraf oldukları anılan mahiyetteki işlemler üzerinden tevkifat yapılmasına ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. Bu kapsamda olmak üzere; vergilendirme rejiminin, Türk vergi sisteminin sahip olduğu vergilendirme kapasitesi ile en az aynı düzeyde bir vergilendirme imkanı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişiminde bulunup bulunmadığı hususu da göz önünde bulundurulmak suretiyle, Bakanlar Kurulunca ilan edilecek ülkelerde yerleşik veya faaliyette bulunanlara (Türkiye'de yerleşik olanların bu ülkelerde bulunan işyerleri dahil) nakden veya hesaben yapılan veya tahakkuk ettirilen her türlü ödemeler üzerinden, bu ödemelerin verginin konusuna girip girmediğine veya ödeme yapılanın mükellef olup olmadığına bakılmaksızın % 30 oranında vergi kesintisi yapılacaktır. Tevkifat uygulamasına ilişkin genel esas bu şekilde olmakla birlikte;
 
- Emsaline uygun fiyatlarla satın alınan mal ve iştirak hisseleri için yapılan ödemeler,
- Emsaline uygun fiyatlarla, deniz ve hava ulaştırma araçlarının kiralanması için yapılan ödemeler,
- Yapılan işin tamamlanabilmesi bakımından zorunluluk arz eden geçiş ücreti, liman ücreti gibi ödemeler,
 
üzerinden yapılacak kesinti oranını; her bir ödeme türü, faaliyet konusu ya da sektör itibarıyla ayrı ayrı belirlemeye, sıfıra kadar indirmeye veya kanuni seviyesine kadar getirmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Buna karşılık yurt dışındaki finans kuruluşlarından temin edilen borçlanmalara ilişkin anapara, faiz ve kar payı ödemeleri ile sigorta ve reasürans ödemeleri üzerinden ise anılan düzenleme uyarınca vergi kesintisi yapılmayacaktır.
 
            d. Asgari geçim indirimi uygulaması;
 
Bilindiği üzere G.V.K.’nın mükerrer 121. maddesi uyarınca gerçek ücretlerin vergilendirilmesinde, mükellefin kendisi, eşi ve çocukları ile ilgili eğitim, sağlık, gıda, giyim ve ikamet edilen konuta ait kira harcamalarının yıllık toplam tutarının belirli bir tarife çerçevesinde hesaplanan kısmı, ücretlinin ertesi yılda ödeyeceği gelir vergisinden mahsup edilmekte veya işverenler aracılığı ile kendisine nakden iade edilmekteydi.[1] Ancak 5615 sayılı Kanunla G.V.K.’nın anılan mükerrer 121. maddesi yürürlükten kaldırılarak 01.01.2008 tarihinden itibaren elde edilecek gelirlere uygulanmak üzere mezkur Kanunun 32. maddesinde “asgari geçim indirimi” uygulaması düzenlenmiştir.
 
Asgari geçim indirimi tutarı; ücretin elde edildiği takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücretin yıllık brüt tutarının;
 
- Mükellefin kendisi için % 50'si,
- Çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eşi için % 10'u,
- Çocukların her biri için ayrı ayrı olmak üzere; ilk iki çocuk için % 7,5 diğer çocuklar için % 5'idir.
 
Asgari geçim indirimi, bu şekilde belirlenen tutar ile mezkur Kanunun 103. maddesindeki gelir vergisi tarifesinin birinci gelir dilimine uygulanan oranın çarpılmasıyla bulunan tutarın, hesaplanan vergiden mahsup edilmesi suretiyle uygulanacaktır. Ancak mahsup edilecek kısmın, hesaplanan vergiden fazla olması durumunda aradaki farkın iade edilmesi söz konusu değildir. İndirim tutarının tespitinde mükellefin, gelirin elde edildiği tarihteki medeni hali ve aile durumu esas alınır. İndirim, yukarıdaki oranlara göre hesaplanan tutarları aşmamak kaydıyla, ücret geliri elde eden aile fertlerinden her biri için ayrı ayrı, çocuklar için eşlerden yalnızca birisinin gelirine uygulanır. Boşananlar için indirim tutarının hesabında, nafakasını sağladıkları çocuk sayısı dikkate alınır.
 
Örneğin 01.01.2008 tarihi itibariyle asgari ücretin aylık brüt tutarının 700,00 YTL olması durumunda, bekar ücretlinin hak kazanacağı asgari geçim indirimi tutarı toplam (700,00x12x%50x%15=) 630,00 YTL olacaktır. Ancak evli ve eşi çalışmayan ücretlinin hak kazanacağı asgari geçim indirimi tutarı ise toplam (700,00x12x%60x%15=) 756,00 YTL olacaktır.
 
Asgari geçim indirimi uygulamasında “çocuk” tabiri, mükellefle birlikte oturan veya mükellef tarafından bakılan (nafaka verilenler, evlat edinilenler ile ana veya babasını kaybetmiş torunlardan mükellefle birlikte oturanlar dahil) 18 yaşını veya tahsilde olup 25 yaşını doldurmamış çocukları, “eş” tabiri ise, aralarında yasal evlilik bağı bulunan kişileri ifade eder.
 
Öte yandan Bakanlar Kurulu, indirim konusu yapılacak toplam tutarın asgari ücretin yıllık brüt tutarını aşmaması şartıyla asgari geçim indirimi oranlarını artırmaya veya kanuni oranına kadar indirmeye, Maliye Bakanlığı ise uygulama dönemleri ve mahsup şekli ile diğer hususlara ilişkin usûl ve esasları belirlemeye yetkilidir.
 
III. G.V.K.’NDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
 
            Yazımızın önceki bölümlerinde ana hatları itibariyle açıklandığı üzere transfer fiyatlandırması, kontrol edilen kurum kazançlarının vergilendirilmesi, vergi cennetlerine ödenen tutarlar üzerinden tevkifat yapılması ve asgari geçim indirimine ilişkin olarak G.V.K.’nda yapılan düzenlemeler gerçek kişiler açısından ilk defa vergi sistemimizde yer almaktadır. Bu nedenle anılan düzenlemeler yazımızın bir önceki bölümünde ve “G.V.K.’nda yapılan düzenlemeler” başlığı altında açıklanmıştır. Buna karşılık mezkur Kanunla G.V.K.’nda bir kısım değişiklikler de yapılmıştır. Buna göre esnaf muaflığının kapsamı genişletilmiş, beyanname verme süreleri yeniden belirlenmiş ve değer artış kazançlarının kapsamı genişletilmiştir. Bu kapsamda olmak üzere 5615 sayılı Kanunla G.V.K.’nda yapılan değişiklikler ana hatları itibariyle şu şekildedir;
 
            a. Esnaf muaflığı ile ilgili olarak yapılan değişiklikler;
 
Bilindiği üzere G.V.K.’nın 9. maddesinde bir kısım şartları haiz ticaret ve sanat erbabının gelir vergisinden muaf olduğu hüküm altına alınmıştı. 5615 sayılı Kanunla anılan maddenin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinde yapılan değişiklikle, evlerde kullanılan dikiş, nakış, mutfak robotu, ütü ve benzeri makine ve aletler, muharrik kuvvet kapsamından çıkartılmak suretiyle söz konusu makine ve aletlerin kullanılmasının muafiyetten yararlanmaya engel olmaması sağlanmıştır.
 
Diğer taraftan 5615 sayılı Kanunla anılan bent metninde yapılan değişiklik ile esnaf muaflığı kapsamında evlerde üretilebilecek malların sayısı artırılmış bulunmaktadır. Eski düzenlemeye ilave olarak kırpıntı deriden üretilen mamuller, tarhana, erişte, mantı, her nevi pul, payet, boncuk işleme, tığ örgü işleri gibi ürün ve mamullerin üretim ve satışıyla iştigal edenler de esnaf muaflığı kapsamına alınmıştır. Ayrıca; muafiyet kapsamında bulunanlar, evlerde Kanunun öngördüğü makine ve aletler dışında başka makine ve alet kullanmadan kendi el emekleriyle imal ettikleri ürünleri; bir işyeri açmaksızın, dernekler, vakıflar, sendikalar ve meslek odalarınca düzenlenenler dahil olmak üzere düzenlenen kermes, festival ve panayırlarda (Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerince düzenlenenler hariç) ya da kamu kurum ve kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde satılmasının muafiyet uygulamasını engellemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
 
Öte yandan anılan maddenin üçüncü fıkrasında esnaf muaflığı kapsamında sayılan işlerin gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine devamlılık ve bağlılık arz edecek şekilde yapılması halinde muafiyetin kaybedileceği hükmü yer almaktaydı. Ancak 5615 sayılı Kanunla “devamlılık” ibaresi fıkra metninden çıkartılmak suretiyle muafiyet kapsamında sayılan işlerin gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine bağlılık arz etmeyecek şekilde devamlı olarak yapılmasının muafiyetten yararlanmaya engel teşkil etmemesi sağlanmıştır.
 
            b. Değer artış kazançlarının vergilendirilmesine ilişkin olarak yapılan değişiklikler;
 
Bilindiği üzere G.V.K.’nın mükerrer 80. maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinde, iktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) 70. maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde vergiye tabi çiftçilerin zirai istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak dört yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançların değer artış kazancı olarak gelir vergisine tabi olduğu hüküm altına alınmıştı.
 
Ancak 5615 sayılı Kanunla anılan bentte yer alan “dört yıl” ibaresi “beş yıl” olarak değiştirilmek suretiyle mal ve hakların elden çıkarılmasında değer artış kazancının kapsamı daraltılmıştır. Bununla birlikte anılan Kanunla G.V.K.’na eklenen Geçici 71. madde de ise 01.01.2007 tarihinden önce iktisap edilen mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançların vergilendirilmesinde eski sistemde olduğu gibi dört yıllık sürenin esas alınacağı hüküm altına alınmıştır.
 
            c. Beyanname verme sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler;
 
5615 sayılı Kanunla G.V.K.’nın 92 ve 98. maddelerinde yapılan değişiklikler ile yıllık gelir vergisi beyannameleri ile muhtasar beyannamelerin verilme süreleri yeniden belirlenmiştir. Buna göre anılan değişiklikler sonrasında yeni beyanname verme süreleri şu şekilde olacaktır;
 
 
Eski Sistem
Yeni Sistem
Yıllık gelir vergisi beyannamesi
İzleyen yılın 1-15 Mart tarihleri arasında
İzleyen yılın 1-25 Mart tarihleri arasında
Geliri sadece basit usulde tespit edilen ticari kazançlardan ibaret olanlara ait yıllık beyanname
İzleyen yılın 1-15 Şubat tarihleri arasında
İzleyen yılın 1-25 Şubat tarihleri arasında
Aylık muhtasar beyanname
İzleyen ayın 20. günü akşamına kadar
İzleyen ayın 23. günü akşamına kadar
Çalıştırdıkları hizmet erbabı sayısı 10 ve daha az olanlara mahsus muhtasar beyanname
Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarının 20. günü akşamına kadar
Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarının 23. günü akşamına kadar
Geçici vergi beyannameleri
Üç aylık geçici vergi dönemlerini izleyen ikinci ayın 10. günü akşamına kadar
Üç aylık geçici vergi dönemlerini izleyen ikinci ayın 14. günü akşamına kadar
Bankalar ve aracı kurumlar tarafından G.V.K.’nın Geçici 67. maddesi uyarınca üçer aylık dönemler itibariyle yaptıkları tevkifatlara mahsus muhtasar beyanname
Tevkifat dönemini izleyen ayın 20. günü akşamına kadar
Tevkifat dönemini izleyen ayın 23. günü akşamına kadar
 
Öte yandan 5615 sayılı Kanunun 7. maddesi ile G.V.K.’nın 99. maddesinde yapılan değişiklik ile muhtasar beyannamenin şekil, içerik ve eklerini belirlemeye ve tevkifat konuları itibariyla ayrı ayrı beyanname verme mecburiyeti getirmeye Maliye Bakanlığı’nın yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır. Ayrıca mezkur Kanunla V.U.K.’na eklenen mükerrer 28. madde ile Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın, beyannamelerin verilme ve ödeme sürelerinin son gününü, kanuni süresinden itibaren bir ayı geçmeyecek şekilde yeniden belirlemeye yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır.
 
IV. SONUÇ:
 
04.04.2007 tarih ve 26483 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5615 sayılı “Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile G.V.K.’nda bir kısım değişiklik ve düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda olmak üzere 5520 sayılı K.V.K. ile vergi sistemimize dahil edilen, transfer fiyatlandırması, kontrol edilen yabancı kurum kazançlarının vergilendirilmesi ve zararlı vergi rekabeti uygulamalarıyla mücadele edilmesi müesseselerine paralel düzenlemeler G.V.K.’na da eklenmiştir. Ayrıca “ücretlilerde vergi indirimi” uygulamasının yerine “asgari geçim indirimi” uygulaması yürürlüğe konulmuş, esnaf muaflığının kapsamı genişletilmiş, beyanname verme süreleri yeniden belirlenmiş ve değer artış kazançlarının kapsamı genişletilmiştir.
 
 
 
 
                                                                                                Cem TEKİN
                                                                                                Gelirler Kontrolörü


[1] Ancak ücret geliri elde edenlerin anılan mahiyetteki harcamalarını; Türkiye'de yapmaları, gelir veya kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunan gerçek veya tüzel kişilerden alınan belgelerle tevsik etmeleri ve bu belgelerin işverene verilmesi gerekmekteydi.
 
 
Ücretsiz üyelik
Şifremi Unuttum
USD
Euro
Üfe & Tüfe Oranlarını görmek için aşağıdaki excel ikonuna tıklayınız.

*Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileridir.​

ÜFE & TÜFE
Endeks Arşivi

Excel Dokümanı
     
  Copyright ® 2013 Esenlik Yeminli Mali Müşavirlik Ltd. Şti. Web Tasarımı